Ölmeden önce insanın hayatı gözünün önünden geçer derler. Yalan! Benim gördüğüm tek şey karanlıktı. Karanlıktan gelmiştim ve karanlığa gittim.
Son gördüğüm şey ne miydi? Kreacher'ın kaygılı yüzü... Bir bana bir de elindeki madalyona bakıyordu. Kararsızdı. Ona gitmesini emretmeme rağmen tedirgin görünüyordu. Oysa ki sadık ev cinim hiçbir emri ikiletmezdi.
Her şeye rağmen, ne kadar üzülse de, söylediğimi yaptı ve beni karanlık mağarada bıraktı. Ona bunu yaşatmak istemezdim, aynı şekilde anneme de ancak başka şansım var mıydı?
Bence yoktu. Eninde sonunda kendimi feda etmem gerekecekti. Ya da inferiler beni parçalamak için üzerime çullandığından öyle hissediyordum.
Başta canım yandı, çığlık atmak istedim ama boğuluyordum. Bilinçli olarak teslim olmama rağmen bedenim hayatta kalmak için reaksiyon gösteriyordu. Artık acı hissetmeyip, bedenim uyuşana kadar suyun altında çırpındım.
Nefes alamadıkça panikledim, kan kaybettikçe kendimden geçecek gibi oldum, derine çekildikçe basıncın kafamı ezdiğini hissettim. Yaşamaya devam ettiğim süre benim çilemdi. Ancak nihayetinde bilincimi kaybettim.
Artık huzurlu olmalıydım. Benim savaşım bitmişti.
Kafamın içinde bir ses duydum. Bu benim sesimdi. Israrla "Bitmedi!" diye bağırıyordu. "Benim henüz savaşım bitmedi! Ben bu köşede unutulmayacağım. Benim adımı duymayan kalmayacak. Ben bir kahraman olacağım!"
Önce buz gibi bir soğuk hissettim akabinde sanki acromantula ağlarının içinden yürüyormuşum gibi sıyrılarak olduğum yerden kalktım.
Gözlerimi yeniden açtığımda gölün dibindeydim. Bedenimi parçalara ayırma işi biten inferiler inlerine çekilmişlerdi. Ben mi? Ben eskisinden daha parlak ve tek parçaydım. Hayalet bedenim hiçbir şey hissetmiyor, etrafı gece hayvanları kadar net görüyordum. Asıl bedenim ise korkunç görünüyordu.
Ona bakmadan yüzeye doğru süzüldüm. Ölmüştüm ama her nasıl olduysa artık ikinci bir şansım vardı.
"Şimdi ne yapacağım?" diye sordum kendi kendime "Bu halde eve dönemem. Annem aklını oynatır. Aynı şekilde Kreacher da. Bu iğrenç yerde hiç kalamam. Arkadaşlarım? Onlar da annemden çok farklı tepki vermezler herhalde... Ve onlar hala Karanlık Lord'a bağlılar. Durduk yere yanlarına gidip, ihanet ederken öldüm diyemem."
Hogwarts'a gittim. Şatoda bir hayaletin istediği gibi dolanabileceği bolca alan vardı ki zaten bir süpürge dolabı bile bana yeterdi. Artık ölümlüler gibi ihtiyaçlarım yoktu. Duygu ve hislerim ise... Bilmiyordum. Normalde geri dönen hayaletler öfkeli ve intikam arzusu ile dolu olurlardı ancak ben hiçbir duyguyu hissetmiyordum. Ne korku ne üzüntü ne mutluluk... Süpürgeden farkım kalmamıştı.
Bu durum kafamı karıştırmaya başlayınca diğer hayaletlerle iletişim kurmaya çalıştım ama Myrtle sorunluydu, Baron ile Gri Leydi'nin ondan kalır yanı yoktu ve Sir Nicholas şatoda değildi.
Son çare olarak Peeves'ı denemek istedim ancak bana verdiği cevap "Ben ne bilim aaabi! Ben hiç doğmadım ki!" oldu. Bir hortlakla iletişim kurmaya çalışmak benim aptallığımdı.
Kendime yeni bir rota belirleyerek günün derslerinden sonra Sihir Tarihi sınıfına çıktım. Eğer Profesör Binns bana yardım edemezse şatodaki hiçbir hayalet edemezdi. O yüzden görüşmenin olumlu sonuçlanmasını dinliyordum sadece.
"Bay Black!" dedi Profesör Binns karşısında beni görür görmez. "Hayaletler arasında söylenenler doğruymuş demek ki!.. Siz dersime ilgisi olmayan yüzlerce öğrencimden biriydiniz, sizi ve arkadaşlarınızı iyi hatırlıyorum. Bu halde olduğunuzu görmek şaşırtıcı. Neler olduğunu anlatmak ister misiniz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Ghost Of You | Regulus Black (One-Shot)
FanfictionHayatımı kaybetmiştim belki ancak bu ikinci bir şansım olmadığı anlamına gelmiyordu. Yayımlanma tarihi: 21.09.2021