1. BÖLÜM

18 4 2
                                    

Sıcak ve bunaltıcı bir yaz günüydü. İnsanın alnından terler boşalmasına neden olacak kadar sıcak bir gündü. Polis teşkilatı her zamanki gibi hareketliydi. Kübra komiser tam içeriye girmiş odasına doğru gidiyordu ki ona seslenen kişi yüzünden durmak zorunda kaldı. Ortağı Mert ona doğru gelmekteydi. Elindeki kahvelerden birini ona doğru uzatırken:
- Kübra, yeni geldin ama çıkmalıyız, dedi.
- Yeni bir vaka mı?
- Evet malesef
- Nereye gidiyoruz
- Sariyer Demirci Mahallesinde bir harabe. Cinayet için oldukça uygun bir yer, ıssız ve boş.
- Neyse hadi gidelim ve neler olduğunu öğrenelim.
Dışarıya çıkıp arabaya bindiklerinde ikisi de  sessizdi. Oraya gittiklerinde nasıl bir manzarayla karşılaşacaklarını bilmiyorlardı. Yol sessiz ve uzun geçti. Cinayet mahaline geldiklerinde arabadan inip hızlıca etrafa baktılar. Ne olduğunu anlamayan meraklı bir kalabalık. Onları tutmaya çalışan polis memurları , etrafta inceleme yapan adli tıpçılar. Polis şerdini geçip harabeye doğru ilerlediler.
- Serdar ?
- Efendim komiserim.
- Durum nedir?
- Komiserim savcı daha yeni gitti. Cinayet mahali içeride, oldukça kanlı bir manzara var.
- Bir şey bulabildiniz mi?
-Henüz değil. Etraf çok dağınık ve burası tinercilerin ve kafa çekmeye gelen insanların olduğu bir yer , o yüzden çok şişe ve parmak izi var. Onları ayıklayarak bakıyoruz.
- Hayır ayıklamayın tabi ki, hepsi delil olarak toplanacak.
- Tamam komiserim.
- Ceseti kim bulmuş.
Serdar, harabenin yanındaki polislere ifade vermekte olan adamı göstererek,
- Şuradaki evsiz adam bulmuş. Onun çığlığına da etraftan geçen insanlar polisi aramış komiserim.
- Tamam Serdar, sen işine devam et, biz de bir içeriye bakalım.
Kübra ve Mert harabeye doğru yaklaştıklarında ağır bir idrar ve kan kokusu burunlarına çarptı. İkisi de burunlarını buruşturdu. İçeriye girdiklerinde ilk olarak etrafa dağılmış polis memurları ve oldukça dağınık bir ortam gördüler. Harabe dört odadan oluşuyordu. Odaların çoğu boştu. İçlerinde sadece bir iki eskimiş minder, ayağı kırık bir sandalye... Son odada ise ceset ve başına eğilmiş Sena bulunmaktaydı.
- Sena
- Hoşgeldiniz Kübra komiserim. Mert nerede? Kaçıracağını düşünmüyorum bu cesedi.
- Kaçırır mı, kaçırmaz tabi ki, içeride polis arkadaşlarla etrafı inceliyor birazdan buraya gelir. Senden naber.
- İyi demek isterdim. Ama malesef diyemeyeceğim önümde böyle bir ceset varken. Mert gelince mi anlatmaya başlayayım?
-Evet iyi olur.
Tam o sıra yanlarına Mert geldi. Senayla nasılsın iyimisin faslını hızlıca geçerek cesede baktı.
- Mert içerde durum nedir?
- Bolca şişe var. Bu da bir sürü parmak izi demek. Arkadaşlar hepsini alıyor. Uzun bir inceleme olacak gibi. Ayrıyetten kapı girişinde üç ayak izi bulundu. Bunların haricinde pek bir şey yok. Sizde durum nedir?
- Biz de seni bekliyorduk. Sena şimdi anlatabilirsin.
- Komiserim, maktül erkek, yaşı konusunda henüz bir şey söyleyemiyorum. Suratı ağır darbe almış tanınmayacak halde. Elleri bağlıymış. İp izi oluşmuş ve bileklerini kesmiş. Büyük ihtimalle yerde dizlerinin üstünde saatlerce kalmış. Pontolonunun dizleri kirlenmiş ve itip kakılmaktan ötürü aşınmış. Dizlerine  bakarsanız soyulmuş ve kanamış.
- Ölüm saatiyle ilgili bir şey söyleyebiliyor musun?
- Yirmi dört saatten fazladır burada olduğunu tahmin ediyorum. Göğsünde bıçak izleri var. Üstündeki tişört çıkarıldığı için rahatlıkla görülebiliyor. Komiserim biraz yaklaşabilir misiniz?
- Tamam diyerek ikisi de Sena'nın yanına eğildiler.
-Bakın komiserim damar yollarını gösterek - şırınga izleri var sanırım burada şırıngayla bir şey verilmiş. Bu izler burada kaldığı süre ile neredeyse aynı, yirmi dört saatten fazladır üzerinde bu izler. Bir de görmenizi istediğim bir şey var. Cesedin arkasını çevirdiklerinde gördükleri şey karşısında, birbirlerine şaşkınlıkla baktılar.
- Bu da ne böyle?

EMOJİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin