"Kyungsoo! Bak hele buraya!"Eski bir pikabın çıkardığı cızırtılı sesler, burnuna dolan önündeki saman yapraklı kitabın ağır ama huzur veren kokusu ve üzerinde oturduğu tahta sandalyenin çıkmış çivisinin poposuna verdiği rahatsız hisle birlikte kocaman gözlerini büyük bir ilgiyle tek tek satırlar arasında dolandırıyorken, plak dükkanının sahibinin sesiyle neredeyse nefes nefese okuduğu kitabı hızlıca kapattı.
"Geldim patron!"
Çalıştığı plak dükkanının yaşlı ve emektar sahibi disiplinsizliğe asla tahammül edemezdi. Bu yüzden patronu azarlamasın diye sandalyesinden hızla doğrulmak için bacağını sandalye ayağına sertçe çarptığında, acıyla suratını buruşturdu ve bacağını ovalamaya bile fırsat bulamadan krem rengi hafif dar keten pantolonunu düzeltip patronunun yanına koştu. Patronu yüzünden boşalan terlerle birlikte yorgunlukla buruşan yüzüyle kendisine bakıyordu.
Kyungsoo'nun yeni çalışmaya başladığı için pek tanımadığı ancak yetmişlerinde olduğunu tahmin ettiği patronu, yüzündeki teri elindeki eski ve kirli olduğu sararmış renginden bile belli olan mendiliyle sildi ve sertçe burnunu çekerek yerdeki koliyi gösterdi. Kyungsoo bunu biraz iğrenç bulmuştu ancak güzel yüzünde hiçbir mimik oynamadı.
"Pink Floyd'un yeni çıkmışları bunlar. Şimdi herkes akın eder buraya. Kasa arkasındaki rafları boşaltıp bunları yerleştir evlat. Oraları da silmeyi unutma hep toz olmuştur."
"Tabii patron."
Kyungsoo, kısa ve cılız beden uzaklaştıktan sonra sıkıntıyla yanaklarını şişirdi ve koliye eğildi. Ağır koliyi dişlerini sıka sıka neredeyse ıkınarak kasa önüne taşıdıktan sonra kısaca soluklandı.
Sahibi arada ufak çaplı huysuzluklar çıkarıyor olsa da yeni çalışmaya başladığı bu küçük dükkanı seviyordu. Zaten bu şehre de taşınalı çok olmamıştı. Aslında bu şehre taşınmaları uzun zamandır planlanan bir şey değildi. Her şey çok ani gelişmişti. Abisi Junmyeon babası tarafından inanılmaz derecede baskılanıyordu. Bu baskı ilk zamanlarda normal gibi görünüyordu çünkü o bir babaydı ve çocukları üzerinde bir nebze baskı kurması kabul edilebilir bir şey olabilirdi. Ancak zaman geçtikçe bu baskı daha fazla daha fazla ve daha fazla artmış, hem abisine hem de kendisine nefes aldırmayacak duruma gelmişti.
Ülkede iç savaşın çıkmaya başladığı dönemlerde babası ikisinin de orduya katılmaları gerektiğini söylüyordu. Üniversite okuyan iki tane pırıl pırıl gencin orduya katılıp istemedikleri bir işi yaparlarken hayatlarını feda etmelerini istiyordu ancak onlar hiçbir zaman orduda olmak istememişlerdi. Daha kötüsü ise abisi daha büyük olduğu için en fazla baskıya o maruz kalmıştı. Sanki kardeşini de kendi tarafına o çekiyormuş gibi, ona kötü örnek olduğunu söyleyerek Junmyeon'a şiddet uyguladıkları bile olmuştu. Her defasında evde inanılmaz derecede şiddetli kavgalar oluyorken abisinin fiziksel şiddete maruz kalması, Kyungsoo'nun hangi tarafta olacağını çoktan seçmesine sebep olmuş ve içi kan ağlasa da, ailesinden bir nebze olsun nefret etmesine engel olamamıştı. Zaten mental olarak yeterince kendilerine zarar vermiyormuş gibi babası bir de abisinin yolundan gitmeyi seçtiği için kendisine fiziksel olarak zarar verince, Junmyeon bu duruma daha fazla katlanamamış ve bavulunu topladığı gibi elinden tutup kurtarmıştı onu o boğucu evden. Junmyeon, Kyungsoo'nun yaşama sebebi ve umuduydu.
Babası elbette bir süre her yerde kendilerini aramış ancak izlerine ulaşamamıştı. Kyungsoo arada annesini özlüyor olsa da, hiçbir zaman onlara destek olmamış ve her zaman babalarının şiddetine, baskılayıcı tavırlarına karşı sessiz kalmış olması bu özlemi bir nebze dindiriyordu. Abisi ona özgürlük vermişti ve bunu en iyi şekilde kullanacaktı. Babası izin vermediği için yapamadığı ne varsa yapacaktı. Beynindeki o disiplinli sesi susturacaktı.