guys my age dont know how to kiss me

289 18 9
                                    

Playlist-->

"Guys my age don't know how to treat me"

...sağ bacağımın üstünde, neredeyse eteğimin içinde dolanan sıcak el biraz daha hareketlenip gerçekten de eteğimin içine girerken beni o anki güçsüzlüğümden faydalanıp kucağına çekti. Hoş, gücüm yerinde olsa da kullanacağım yoktu ama belirtmekte fayda vardı işte. İçimde, oldukça kısık bir ses hâlâ sevgilimi aldatmamın sebeplerini ve bahanelerini sunuyordu bana; ben de hak vermeden edemiyordum.

Bir saniye durup baştan başlamama izin verin; sadece her ihtimale karşı, sizin de hak verdiğinizden emin olmak için.

Son sınıf olmanın getirip resmen kucağıma fırlattığı bir hediye paketi olan partilerden birindeydik yine. Jeongguk yanımdaydı, yanımdaydı yanımda olmasına ama kim bilir aslında nerelerdeydi. Kafası koltuğa yaslı, gözleri sadece beyaz kısımlarını görebileceğim şekilde geriye kaymış hâldeydi ve dürüst olmak gerekirse şu rezil rüsva hâlini gördükçe yüzüne tüküresim geliyordu ama şimdi bir de onun dramasıyla uğraşmazdım. Zaten üniversiteyi kazanır kazanmaz kurtulacaktım ondan, boşuna işleri aceleye getirip kendi kendimi darlamaya gerek olmadığına karar vermiştim birkaç hafta önce.

Yine de arada yanımıza uğrayıp Jeongguk'a koca tomarlarla para yağdıran ve bunu ufacık bir paket için yapan çocukları görmezden gelmemi kolaylaştırmıyordu bu. Jeongguk'un sattığı malın çok pahalı olduğundan ne yazık ki haberim vardı, yanlışlıkla malı çöpe attığım bir gün delirip çöpleri karıştırdığında öğrenmiştim bunu ama yine de zordu işte, zehirlenmek için para vermelerini izlemek. Demek istediğim-Bari mal fazla olsaydı, anlıyorsunuz değil mi?

Sadece tek bir hap vardı şeffaf küçük paketin içinde. Pembe, uzun ince bir hap. İçi tozla dolu; istersen direkt ağızdan, toz halinde istersen de hap. İki kullanımlık. Tabii Jeongguk gibiler tekliyordu onu ama kafası biraz fazla iyi olduğundan normalde iki seferlik olduğunu da diğer pek çok şey gibi tesadüfen biliyordum. Jeıngguk ilk defa ikiye bölmeden hepsini kullandığında yanındaydım, hatırlamaya can attığım bir anı sayılmazdı.

En azından, artık o en baştaki vicdan azabı kalmamıştı. Yaklaşık yarım saattir yarı baygın Jeongguk'un müşterilerini izliyordum oturduğum yerden ama sadece vicdan azabı değil, dürüst olmak gerekirse hiçbir şey hissetmiyordum.

Dudaklarıma götürmek üzere olduğum sigara Jeongguk'un aniden beni öpmesiyle havada asılı kaldı. Ağzımdaki tadı tanıdık soğuk-Jeongguk'un ağzı yüzünden biraz ılık-sıvıyı fark ettiğimde yüzümü buruşturmamak için muhteşem bir çaba sarf ederek geri çekildim.

"Nefret ediyorum, yapma şunu."

Tabii Jeongguk'un beni anladığı falan yoktu.

Acınası haline gözlerimi devirip beni bekleyen zavallı sigaramı bu sefer oyalanmadan dudaklarıma götürüp derin bir nefes çektim. Boşta kalan elim giydiğim file çoraptaki yırtıklarda dolanıyordu. Sıkıldığımın ve gitmek istediğimin en büyük belirtisiydi bu, fark ettiğim gibi de ayaklanmıştım zaten. Evime kadar yürürken içmek için hafif bir şeyler bulma fikri henüz bir şey kullanmadığım halde bulanmaya başlayan beynimde en az bu ev kadar hızlı dönerken mutfağa girdim.

Biri arkamdan yüksek sesli bir ıslık çaldı.

"Sikerler ama artık-"

"Dudaklarındaki pahalı ruja hiç yakışmıyor bu ucuz laflar." içeri giren kız beni şöyle bir süzüp elindeki kırmızı parlak bardağa ne olduğunu bile bilmediğim bir şey doldururken gözlerimi devirdim. Gayet pis bir cevap vermek üzereydim tekrar konuşmaya başladığında. "İçeride bıraktığın herifin pis dudakları da yakışmıyordu gerçi."

it makes me wanna hold on, makes me wanna be all yours •ryunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin