Aynı zamanda sosyopati ve Antisosyal Kişilik Bozukluğu olarak da bilinir.
Psikopati, yalan söyleme, başkalarını sömürme, başı bozukluk, sorumsuzluk, kibir, rasgele ve çoklu cinsel ilişkiler, düşük irade kontrolü ve empati ve pişmanlık-suçluluk duygularının yokluğuyla örneklenen, B tipi kişilik bozuklukları arasında en tehlikeli kişilik bozukluğudur. Bu tehlike, psikopatik kişinin "normal görünme" yeteneğinin son derece gelişmiş olmasında ve kendini ustalıkla gizleyebilmesindedir.
Çoğunlukla sosyal çevreleri geniş, sevilen, saygı gören insanlardır. Saldırgan yapılarının aksine, sevecen, yumuşak, iyi huylu, kendinden başka kimseye zararı olmayan bir insan rolü oynarlar. Yeterli yakınlık yoksa gerçek yapılarını görmek mümkün değildir. Dışarıya bambaşka bir kişilik sergileyen psikopatlar, en fazla zararı üzerlerinde kontrol sağlayabilecekleri kadar yakınlarında olan insanlara verirler.
Genel kanının aksine çok az psikopat doğrudan saldırıda bulunur ve hapse girmesine neden olacak "açık" suçlar işler. Seri cinayet, cinayet, adam yaralama, tecavüz, şiddet, dolandırıcılık gibi suçları doğrudan işleyerek hapse giren psikopatlara "başarısız psikopat" denir ve psikopatların yalnızca %10'unu böyledir. Pek çok psikopat hiç şiddet içeren eylemde bulunmaz ama hepsi yakınlarındaki insanlara sistemli olarak psikolojik işkence uygular, maddi-manevi büyük zararlar verir ve bundan zevk alır.
Toplumun %3-4'ünün psikopatik belirtiler taşıdığı söylenmektedir. Bu, aramızdaki gizli psikopatları teşhis etmek pek olası olmadığı için iyimser bir tahmin... Dolayısıyla her meslekten, her cinsiyetten, her sosyal konumdan ya da ideolojiden, azımsanmayacak oranda "gizli" psikopat aramızda yaşıyor.
Psikopatinin kaynağı tam olarak bilinmiyor. %50 doğuştan bir fonksiyon bozukluğu olduğu ve genetik faktörlerin önemli bir rolü olduğu söyleniyor fakat diğer faktörler hala araştırma halinde. Çocuk yaşlarda belirtileri görülür. "Sonradan" psikopatik olma ihtimali yoktur.
Psikopatik bireylerin beyinlerindeki empati merkezi bozuktur ve sevme yetenekleri yoktur. Aile yapısı, sosyal olanaklar vb eklenince ortaya bir kişilik yapısı çıkar. Kötü bir aile yapısı, çocuklukta taciz veya cehalet, adli suçların işlenmesini tetiklerken, iyi bir aile yapısından çıkan psikopat gizlenmeyi, suçlarını yakınlarındaki insanlar üzerinden dolaylı ve gizli işlemeyi öğrenir. Her halükarda psikopat, zarar verir. Aynı aileden yetişmiş kardeş hatta ikiz kardeş örneklerine bakıldığında psikopatinin aile bağlarıyla doğrudan ilişkisi şüphelidir. Başarılı psikopat da -belki basit bir zevk için- bütün kazanımlarını tehlikeye atacak şekilde suçun bir adım ötesindedir. Psikopatların irade kontrolü son derece zayıftır.
Psikopatlar sosyal kurallardan muaftır. Bu sosyal kuralları anlamadıkları anlamına gelmiyor. Aksine çok iyi anladıkları için başarıyla gizlenirler. Doğruyu ve yanlışı bilirler, özgür iradeleriyle seçim yaparlar; seçimleri her zaman kendi kurallarına göredir. Her ne kadar çoğu zaman (belki yıllarca) öyleymiş gibi rol yapabilseler de, psikopatlar deli değildir. Bilinçli hareket ederler, hak etme duyguları çok güçlüdür. Herkesten üstün, bir çeşit deha oldukları inancını taşırlar. Bağ kuramazlar; onlarla ilişkide olan herkes (çocukları ve aileleri dahil) "kurban"dır. İnsanlarla ilişkileri sadece "fayda" üzerine kuruludur; eğer fayda sağlayamayacaklarını bilirlerse kurbanlarını duygusuzca terk ederler.
Psikopatlar mükemmel bukalemunlardır. Her kişiye ve koşula göre yeni bir karaktere bürünürler. Avlanmak için normal görünme yeteneklerini geliştirmişlerdir. Çocukluktan itibaren insanları kullanabilmek için belirli durumlarda hangi duygusal tepkileri vermeleri, ne yapmaları ve söylemeleri gerektiğini öğrenirler. Hissediyor göründükleri her duygu-durum bir oyundur ve gerçekten çok başarılıdır. Psikopat tipik olarak hayatını manipülasyonla sürdürür. İnsanları etkilemekte, yönlendirmekte ve kullanmakta neredeyse hipnotik bir güçleri vardır. Mimik yetenekleri çok gelişmiştir, akıcı ve etkileyici konuşurlar; ancak iyi ve şüpheci bir gözlemci mimiklerindeki ve sözlerindeki oyunu anlayabilir. Yakınınızdaki birinin böyle ürkütücü bir kişiliğe sahip olabileceğinden şüphe duymayacağınız için çoğunlukla oyunu görmezsiniz.
Onlar için herşey güç elde etmek, hakimiyet kurmak ve oyun kazanmak üzerine kuruludur. Zarar vermek, yani "kazanmak" için bizim mantığımızın almayacağı, gereksiz, saçma ve bazen karmaşık, bazen basit oyunlar oynarlar. Bir psikopat "kaybederek kazanır". Sözgelimi normal bir insan iyi bir ilişkinin, aile bağlarının, arkadaşlığın kıymetini bilir, kaybetmemek için çaba gösterir ve yaptığı hatalar sonucu bunları kaybettiğinde üzüntü duyar; oysa psikopat tam da bu değerleri yıkmak için kasıtlı bir çalışma halindedir. Onlar için sevginin ve bağın kıymeti yoktur; bir kişiyi yıkmak-yok etmek, oyunu kazanmak demektir. Kaybettikleri bağ için üzüntü duymazlar. İlişki kendi kontrolleri dışında sonlanırsa hissedebilecekleri tek şey, kontrol-güç kaybı ve narsistik kırılma yüzünden yaşayacakları öfke ve hayal kırıklığıdır.
İnsan ilişkilerindeki olumlu yönleri küçümserler; insanları ve hatta hayvanları "nesne" olarak görürler. Yaptıkları hiçbir şeyden dolayı suçlu hissetmez ve pişman olmazlar. Fakat "yakayı sıyırmak için" öyleymiş gibi davranabilirler. Diğer kişilik bozukluklarından farklı olarak kendileriyle ilgili hiçbir iç rahatsızlıkları yoktur. İşledikleri suçlar psikolojilerindeki zayıflıklar yüzünden değildir.
Psikopati, güncel DSM'de (*) Antisosyal Kişilik Bozukluğu çatısında açıklanmaktadır. Fakat psikopati uzmanları bu bozukluğun kendine ait özellikleri olduğunu ve DSM'de bağımsız bir kişilik bozukluğu olarak yer alması gerektiğini iddia eder.