Yorumlarınızı unutmayın...
Chaeyoung'un Anlatımından;
"Bana bak, şimdi beni senin arkadaşın olarak değil bir kadın olarak görmen gerekiyor. Tamam mı?"
Jaehyung yatağımda uzanmış bir şekilde gülümseyerek beni izliyordu. "Kadın olarak mı? Biladerimsin lan sen benim kızım." Gözlerimi devirdim ve kapıyı işaret ettim. "Boş yapacaksan kalk çık odadan. Çok işim var oyalama beni."
"Aman iyi be. Sustum." Ağzına hayali bir fermuar çekti ve doğramış olduğumuz elmalarından bir tane ağzına attı. Heyecan eşliğinde açık olan dolabıma döndüm. "Çok güzel görünmeliyim. Beni gördüğünde bir kez daha dönüp bakmak istesin bana. Bu yüzden ilk kombinim mini deri etek ve siyah büstiyer?"
Askılıkları alarak Jaehyun'a döndüm ve uyumlarını gösterdim. Fakat o sadece yüzünü buruşturdu. "İlk dünden adam seni orospu zannetsin istiyorsan mükemmel bir seçim." Avel avel yüzüne baktığımda devam etti. "Diğer kombine geç."
Başımı iki yana salladım ve ikinci kombine uzandım. "Bu çok gündelik ama yırtmacı olan bir elbise. Eğilip kalkarken bacağımı görebileceği nadir elbiselerimden." Uzun beyaz ama üstünde kırmızı çiçek işlemeli elbiseyi gösterdim. "Eh, idare eder bu."
"Neden idare edermiş?" Tek kaşımı kaldırarak konuştuğumda gözlerini kıstı. "Salak mı oldun Chae?"
Yanaklarımı şişirdim ve heyecanla yanına otururdum. "İçim içime sığımıyor Jae. Yıllardır onun için uğraşıyorum. Şimdi onun özel... Özel stilisti olacağım." İnanamıyorum. Herşey şaka gibi geliyordu. Ben yarın işe başlayacaktım ve onun için çalışacaktım. Beni tanımamasına rağmen deli gibi aşık olduğum adamın yanında çalışacaktım. Akıl alır gibi değildi. Onu yakından görme düşüncesi bile nefesimi kesiyordu.
"Sen yalt kalk dua et bana. Yoksa bok görürdün Kookie'ni." Jae ağzına bir elma attı ve sırıttı. Canım arkadaşım haklıydı. Jaehyun benim için çok değerli bir insandı. Kayın babam Güney Kore'nin en saygı değer avukatlarından biriydi. Ayrıca biricik abimiz Lay'da harika bir avukattı. Lay, Jaehyung'un abisiydi. Bizim evlilik belgelerini hazırlayan ve bu evliliğin aşk üzerine olmadığını bilen tek kişiydi. Sağolsun beni kırmamış ve beni sahte bir üniversite mevzunu yapmıştı. Yani anlayacağınız üniversite mevzunu falan değildim ve kılık kıyafetten de bir bok anladığım yoktu.
Jaehyung'la düzenli olarak her gün ünlü markaların satış yapamadıkları kıyafetlerinin listesini çıkartıyoruk. Böylece ben satış yapamayan kıyafetleri biricik Yunan Modelime giyidirdiğimde o kıyafetler patlayacaktı. Adamın yediği, giyidiği, içtiği herşey anında tükeniyordu. Tabiki tüketenlerden biri de ben oluyordum.
Tüm bu düşünceler eşliğinde yavru köpek bakışlarımı en yakın arkadaşıma yönelttim. "Ne bakıyorsun yine? Rahat ver artık." Jae homurdanarak söylediğinde gülümsedim. "Ne giyimeliyim sen seç. Ama güzel seç. Böyle sexy görünsün ama sanki sexy görünmek istemiyormuş gibi durayım."
"Sen iyice mallaştın. Kızım seni evli olarak bilecekler evli. Açık saçık giyinmen yanlış karşılanabilir." Haklıydı. "Off. Ne yapacağım. Çuval mı giyeyim?"
"Niye hiç kıyafetin yokmuş gibi davranıyorsun amınakoyayım?" Jaehyun yattığı yerden kalkarak dolabımın önüne geçti. Bense ağzıma bir elma atarak onu izlemeye başladım.
"Sen kocacığına güven. En sadesi ama en güzeli olacaksın."
***
Hybe İnsight.
Tüm güzelliğim ile karşısında durduğum Hybe İnsight.
Buraya gelmeden önce sekiz tane yüz maskesi, baştan aşağıya ağda, kaş ve bıyık ağdası, saçlarımın güzel kokması için en pahalı saç şampuanı ile üç kez yıkanmış ve bakım yapmıştım. Yani anlayacağınız tepeden tırnağa hazırlanmıştım. Jaehyun'un hazırladığı elbisemden de oldukça memnundum.
Elbise kısa bir elbiseydi ama uçuş uçuştu. Beyaz olmasının yanı sıra mint renkli çiçekler bulunuyordu üstünde. Sarı saçlarım hafif dalgalı bir şekilde açık bırakılmıştı. Hafif bir makyaj yapmış olmamıza rağmen yine de tatlı ve tam bir Noona gibi duruyordum. Yanım da kot bir cekette bulunuyordu fakat onu üzerime giyimemiştim.
İçimdeki tüm heyecan ve başlayan mide kasılmam ile büyük şirketin önüne ilerledim. Görevliler yine meymenetsiz bir şekilde duruyordu. "Merhabalar." Şirince el salladığımda ikiside beni takmadı. Yani tamam görev yapıyorlardı ama bana da onları ayartmaya çalışan orospu gibi davranmasaydılar keşke.
Gözlerimi devirdim ve içeri girdim. Hemen karşı danışmanda bulunan kadının yanına ilerledim. Bu geçen gün ki kadındı. "Günaydın."
Kadın gülümsedi ve elinde ki isimliğimi uzattı. "Günaydın Bayan Jung. Gün içerisinde isimliğinizi boynunuzdan çıkarmayın lütfen." Başımı sallayarak isimliğimi aldım ve boynuma geçirdim. İki göğsüm hizzasında asılı kaldı. "Tabi."
"12. Katta Bay Lezo ve üyeler bir görüşme yapıyor. 10. Katta bekleye bilirsiniz. Diğer iş arkadaşlarınızda orada olacaklar. Şimdiden başarılar dilerim." Kadın samimice gülümsediğinde kısaca eğildim ve asansöre ilerledim. Tuşa basıp asansörü beklerken isimliğime baktım.
Jung Chaeyoung. Yakında ise Jeon Chaeyoung olmak üzerine hayale daldım.
Asansör saniyeler içinde geldiğinde içeriden iki yaşlı çift çıktı. Önlerinde saygı ile eğildiğimde aynı şekilde eğilip yanımdan geçip gittiler. Asansörün içerisine girdiğim an ise ellerim tir tir titremeye başlamıştı. Heyecandan, mutluluktan, sevinçten ağlamak üzereydim. Vücut ısım yükselmişti. Neden bilmiyordum fakat onu görmeye ihtiyaçım varmış gibi hissediyorsum ama beni tüm bu duygulara itende oydu.
Birkaç dakika sonra resmini büyülterek öpmeyecektim. Canlı kanlı karşımda olacaktı. Benimde konuşacaktı, bana saygı doyacaktı, belki bana bakacaktı. Bu hayalden çıkmıştı. Bu birkaç dakika içinde yaşanacaktı belkide. Midem kasılmıştı.
Onuncu kata bastığım an asansörün kapısı kapanacağı zaman ise birici acele ile ellerini asansörün kapılarına koydu. Şaşkınlık ve hafif korkarak bu aceleci tavrı gösteren kişiye baktım. Baktığım an kalp atışım durdu sanki.
Yüzünden okuduğum aceleci tavrı ile tam karşımda duruyordu. Saçları artık uzun değildi. Beni boşluğunda sürekleyen siyah saçlarına dönmüştü yine. Kaşındaki piercingi herkes biliyordu fakat dudağında küçük bir yara bandı vardı. Yutkunamadım.
"Çok affedersiniz sizi korkutmak istememiştim. Sadece acelem var toplantıya geç kaldım." Asansörün içine girdiği an ortalığı buram buram kokutan parfümüne karşılık gözlerim doldu. Yaşadığım şoktan ötürü far görmüş tavşan gibi şaşkınlıkla bakıyordum ona.
Bakışları bana döndüğünde ise tek elini saçlarına attı ve geriye ittirdi. Işıldıyordu.
"İyi misiniz?" Kaşlarını hafifçe çattığında dikkatlice yüzüme baktı. Bakışları asla bedenime kaymadı. Beynim bir tepki vermem için bağırırken ben sadece yutkunmakla yetindim. Midem sıkışmıştı.
"Hıhım." İstemsizce böyle bir tepki verdiğimde ise onikinci katın düğmesine bastı. Ellerini kapşonlusuna koyduğunda bana döndü. "Burada yeni misin...." Bakışları isimliğime kaydı. "Chaeyoung?"
Sesi bir ilahi andırıyordu. Videodaki gibi değildi. Erkeksi bir tonu ve içimi kıpır kıpır yapan bir tınısı vardı. Videodaki sesine aşık olan ben birebirdeki erkeksi tonuna iki kat düşmüş gebermiştim. Yiğidim benim, senin adımı söyleyen ağzını yerdim yerdim.
"E-vet evet Bay Jeon." Heyecan eşliğinde konuştuğumda dudağının sağ tarafı yukarıya kalktı. "Bay Jeon mu? Jungkook diyebilirsin, yaşıt gibi duruyoruz."
Olur, olur yeriz yeriz.
Ben Park Chaeyoung, dört ayağımın üstüne düşmüştüm.
Hello çiçekleriiiimmm..
Ne düşünüyorsunuz bakalım? Sizce Chae nasıl?