W 13 M

888 136 176
                                    

Önümdeki fizik sorularına odaklanmak çok zor geliyordu.

Hadi ama Felix, haftaya sınavın var ve çalışman lazım. Çöz şu soruları!

Defalarca okuduğum soruyu bir kez daha okudum ve bu sefer öncekilere kıyasla kendimi soruya verebilmiştim. Birkaç işlemin ardından doğru olduğunu düşündüğüm şıkkı işaretledim ve kontrol etmek için cevap anahtarına baktım.

Yanlış yapmışım.

Oflayarak kalemi sertçe masaya bıraktım ve arkama yaslandım. Olmuyor! Odaklanamıyorum. Neyim var benim? Neden ders çalışmak bu kadar zor geliyor ve neden test kitapları işkence aleti gibi görünüyor? Fiziği severim oysaki.

İki gündür aklımı bulandıran mevzu aslında bu kadar kafama takmaya değer mi bilmiyorum. Ama anı kutusunu çöpe attığımdan ve Hyunjin'in cümlelerinden sonra başladığını biliyorum bu durumun. Bazı şeyleri daha net görmeye başlamıştım, ama bu yolda bir adım atmamıştım henüz. Atmalı mıydım onu da bilmiyorum, sadece kafam bulanık.

Abel, galaksi gibi parıldayan gözleri ile bana bakarken, o kocaman gülümsemesi yüreğimi deliyordu. Ve tüm hareketleri ona sarılma, kalbimi yeniden hızlandırdığı için teşekkür etme isteği uyandırıyordu bende. Ben ise ona ufak bir tebessüm dışında hiçbir şey veremiyordum.

Çünkü korkuyordum.

Geçmişte takılı kalmış olmaktan korkuyordum. Asla öyle hissetmiyordum ve yeni bir sayfa açmanın vakti geldiğini biliyordum. O sayfayı açarken, cesaretimi de yanıma almalıydım. Kirli satırlar oluşmaması için düzgün bir hamle yapmalıydım.

Bu sefer kimsenin kalbi kırılmamalıydı.

Onu gördüğümde kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu zaten, kırılmalara yol açarak bir kez daha enerjisini kaybetmesine izin veremezdim. Benim kalbim zavallıydı çünkü. Kışın, çıplak ayakla kaldırımda can veren kibritçi kız kadar zavall...

Gözümün önüne gelen gülümseme, kocaman tatlı gamzeler ve mükemmel bir detay olan gamzeler yüzünden ağlamaklı bir ses çıkararak başımı ellerim arasına aldım.

Daha bu sabah okulda beraberdik ve yarın yine bir araya gelecektik. Öyleyse niye bu kadar çok özlüyorum onu? Sürekli konuşmak istemem de neyin nesiydi?

Daha önce birini sevmiştim, sevdiğimi sanmıştım ya da bilmiyorum. Ama böyle olmamıştı ki.

Bu kadar delirtmemişti ki beni...

Bu his yabancıydı.

Kalemimi ellerim arasında çevirmeye başladım. Ders çalışamayacaktım sanırım. Boş boş oturmaktan ve onu düşünmekten başka bir şey yapamayacağımı anladığım esnada odamın kapısı tıklatıldı. Arkama baktım, annemdi.

"Oğlum, arkadaşın gelmiş. Ders çalışacakmışsınız galiba."

Kaşlarım çatıldı. Hyunjin ile böyle bir şey konuşmamıştık ki? Ayrıca o hayatta fiziğe çalışmazdı, dersi derste dinleyen bir tipti. Özellikle de konu fizik ise. O halde?

Annem kenara çekildiğinde yaşadığım şoku sizlere betimleyemem bile. Onu çok fazla düşündüğüm için hayal gördüğümü falan sandım ilk başta ama değildi! Gerçekten buradaydı.

Yüzündeki tatlı gülümseme ile içeri girdi.

"Siz çalışın ben size meyve tabağı hazırlayayım."

Annem odadan çıkıp kapıyı kapattığında şaşkınlığım devam ederken ayağa kalktım.

"Abel? Bir şey mi oldu?"

Write Me | Lee Felix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin