Adım Başak. Ne kadar sıradan bi isim ama. Hayatım da ismim kadar sıradan aslında. Liseyi geçen sene bitirdim. Şu an yaklaşık 19-20 yaşında falan oluyorum. (Matematiğim hep kötüydü zaten.) Okulu pek sevdiğim söylenemezdi. Sevmediğim yetmezmiş gibi sürekli aynı boku konuşan bir kız olduğum için sevilmezdim de. Bi kişi hariç, en yakın arkadaşım Elif. Elif'le ilkokuldan beri tanışıyoruz. Çok klişe olduğunun farkındayım ama bu da benim hikayem. Hikayemin bu sene değişeceğini düşünüyorum. Çünkü üniversiteye bir sene ara verip Elif'le hayallerimizi gerçekleştirmek istiyoruz. Hayat gerçekten çok kısa. Hızlı yaşa genç öl. Lana Del Rey sağolsun: ''Dying young and I'm playing hard.''. Şarkının nakarat kısmına girip düşünürken bile detone olmak istemediğim için hemen hayallerimi anlatmaya devam ediyorum. Bilirsiniz herkesin ergenlik döneminde idolü olarak kabul ettiği ve hayatına yön veren birisi, birileri vardır. İşte benimki Arctic Monkeys. Kezban arkadaşlarımızın deyişiyle Artistik Maymunlar(!). Ben Arctic Monkeys'i 9-10 yıldır dinliyorum. Şimdi ne sikik bir fanfikşın ama diyiceksiniz, her neyse. Tabiki de Alex Turner'a aşık değilim, aşk sayılmaz bu. Hem görmeden nasıl aşık olunur ki? Gözlerini gözlerine kenetleyip yumuşacık tenini hissetmeden... Alex'i içimde yaşıyordum ben. Ne olursa olursun o mükemmel kokusunu -kokladığımdan değil mükemmel olduğuna eminim- ciğerlerimin en içine kadar solumak istiyordum. (I want his hot love and emotion endessly.) Bu sebeple Elif'le yurt dışına çıkmaya karar verdik. Elif Arctic Monkeys dinlediğinden değil benim salak aşkıma katlanabilen tek kişi olduğundan benle gelmeyi kabul etti. Los Angeles'a -sevdiceğimin yaşadığı şehre- gidecektik. Uzun bir araştırmadan sonra Alex Turner'ın bu haftalık planını öğrendim. Artık tek yapmamız gereken Los Angeles'a uçmaktı! Bir haftalık bir hazırlanma süreci sonucunda küçüklüğümüzden beri biriktirdiğimiz parayı çektik, eşyalarımızı hazırladık ve biletlerimizi aldık. Ertesi gün Los Angeles'a gidiyorduk. Çok heyecanlıydım. Bunları düşünürken uykuya daldım.
Sabah erkenden kalktım çünkü bu gün büyük gündü. Hemen duşa girdim. Duştan çıkınca kahvaltımı yapıp Elif'i aradım. Şapşinin sesinden mutlu olduğunu anlayabiliyordum. Eşyalarımı bir kez daha kontrol ederken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Üstüme hafif yırtık jeanimi ve onun üstüne beyaz içimi belli eden v yakalı beyaz tişörtümü giydim. Lana Del Rey'in ''West Coast'' klibinden fırlamış gibi gözüküyordum. Ailemle vedalaşıp evden çıktım. Artık tamamen özgür hissediyordum. Elif'le havaalanında buluştuğumuzda uçağın kalkmasına yirmi dakika vardı. Biraz oylandıktan sonra uçaktaki yerimizi aldık. Bildiğiniz gibi bol müzikli bir yolculuk oldu. Bir yandan Alex'in muhteşem ötesi sesini Jamie ve Nick'in gitar bölümlerini, Matt'in bateri sololarını dinlerken bir yandan da Alex'e daha çok yaklaştığımı düşünerek mutlu oluyordum. Yaklaşık 13-14 saat sonra Elif'i yumruklayarak uyandırdım. Elif kalkar kalkmaz ''Depreeem!'' diye bağırınca herkes bize bakmaya başladı. Birazcık rezil olduktan sonra uçaktan inip kalacağımız otele doğru yola koyulduk. Olmuşken her şeyin en iyisi olmasını istiyordum. Bu yüzden araştırıp güzel bir otel seçmiştim. Taksiciye parayı ödeyip taksiden indik. Otele vardığımızda akşamüstüydü ve havada ılık bir esinti vardı. Resepsiyondan 505 numaralı odanın anahtarını alıp yukarı çıktık. Hep 505 numaralı odanın uğurlu olduğuna inanırdım. "Im going back to 505." Odaya girer girmez kendimi banyoya attım ve güzelce duş aldım. Elif'te duş aldıktan sonra yemeğimizi yedik. Sırada eğlence vardı. Siyah şortumu ve üstüne yarım kollu tişörtümü giydim. Hafif dalgalı saçlarımı açık bırakıp rimelimi sürdüm. Elif'in de hazır olduğunu görünce birlikte gece klubüne doğru yola çıktık. Yaklaşık 15 dakika yürüdükten sonra ışıl ışıl bir gece kulübünün önünde durduk. Elif'in beni kolumdan tutup çekiştirmesiyle içeri girdim.
Arkadaşlar lütfen yorum yapın. Okuyucuların düşünceleri benim için önemli. Bu arada yeni bölüm yazdım, ne zaman isterseniz yayınlarım. Görüşürüüz. xx