sylvain millepied - towards togetherdışarıda fırtına var, durmaksızın penceremi yumrukluyor.
içimdeki fırtınayı duyuyormuş da ona katılmak istiyormuş gibi bir hâli var, öylesine yıkıcı, öylesine öfkeli.
rüzgâra karışan uğultuları insanı ürkütüyor, zaten fırtınaları kim sever ki?yorganımı başımın üstüne dek çekiyorum, uyuyamayacağımı biliyorum fakat yine de gözlerimi kapatıyorum.
böylece saklanıyorum sanıyorum, fırtına beni görmezse korkunç şarkısını söylemeyi bırakır ve ortadan kaybolur zannediyorum.
hâlâ altı yaşındaymış gibi hissediyorum,
fakat bu sefer yan odada annem yok,
yalnızlığın kokusu sinmiş yastıklara.
fırtınadan kaçıp kollarında huzurla uyuyabileceğim o kurtarıcım artık yok.baş ucumda bir paket çikolata var,
yarısı çoktan yenmiş.
az evvel pencereden içeri süzülen düş perisinin bıraktığını biliyorum fakat belli ki gökyüzünden yeryüzüne inerken acıkmış.
benimse yüreğimden yeni çıkmış,
hâlâ dumanı tüten, sıcacık, taptaze korkularım var.
baharat niyetine de özlem serpiştirilmiş üstüne.bu soğuk yatağın içinde tıpkı bir kaplumbağa gibiyim.
bu dünyada sırtlanabileceğim tüm acıları,
tüm hüzünleri,
yaraları ve ağrıları sırtlanmışken
aslında yapayalnızım.
çünkü insanlar kaplumbağanın evini sırtında taşıdığını düşünür,
oysa sırtındaki koca bir yüktür.
o sert kabuğundan ayrılamaz, ayrılırsa ölür,
ve öleceği güne kadar korktuğu her an,
yorulup uykuya ihtiyaç duyduğu her an,
acılarından yapılma o daracık kabuğun içinde saklanmaya mahkûmdur.yaratılışı onun bitmeyen kâbusudur.
ve düş kapanım,
benim yasemin kokan düş kapanım artık burada değil.
dünya onu aldı, sıcak toprağının altına sakladı.
koca ve yaşlı dünya, ağrıyan sırtını ahşap sandalyesine yasladı,
artık görmekte zorlanan buğulu gözlerini araladı ve
yapabilmeyi başarabildiği yalnızca iki şeyden birini yaptı,
ağırladığını uğurladı.cümlelerim,
bazıları dengesiz,
bazıları ise epey kimsesiz,
biliyorum,
fakat affedin,
her fırtına koptuğunda annesinin kollarına sığınan yirmi dördünde bir çocuğu,
o artık yokken kim kurtarabilir?artık konuşamayacağım, kelimelerin keskinliği şakaklarımı kanatıyor.
düşünmek beni bu gece hiç olmadığı kadar yaralıyor.
odanın köşesinde sessizce oturan, uzun yol yorgunu düş perisi kısık sesiyle bir ninni mırıldanıyor,
evine dönmek için fırtınanın dinmesini bekliyor.saat on iki oluyor,
dünya bir saniyeliğine nefesini tutuyor,
ve bazı şeyler zamanın içinde yok oluyor.
artık fırtınanın sesini duyamıyorum.
susma düş perisi,
ben on üç yıldır ninnilerle uyumuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
martılara uçmayı öğrettim
Short Story"bu dünya soğuk. rüzgâr genelde ters yöne eser. limon ağaçları kurur. bahaneler hep hazır. güzel günler çabuk geçer. içimiz hep bir 'hoşça kal' ülkesi."