Bölüm 1:Her sabah8.30'da...
Liam Payne
'Her sabah 8.30'da burda olur.Bir dilim elmalı turta ve şekersiz nescafe söyler.Her zaman 25 $ bırakır ve üstünü asla istemez.Zaten biz üstünü vermeye hazırlamadan gitmiş olur.Aynı masada oturur.Sürekli dışarıyı izler.'
Kadın Liam'ın dikkatini ancak bunları söylemeye başladığında çekebilmişti.Liam kafasını sütlü mocca renkli kadına döndü.Bir süre ona baktı ve daha sonra dikkatini önündeki kahveye verdi.Kadın o kızla ilgilendiğini düşünmüştü.Komik.Ama sürekli kıza bakmasının başka ne açıklaması olabilirdi ki?Üstelik kıza baktığı zaman dilimlerinde-ki kesinlikle kızla ilgilendiği falan yoktu-kız bir kere bile dönüp ona bakmamıştı.Gözlerinin ne renkte olduğunu bile bilmiyordu.Bu kız hakkında bildiği sınırlı şeyleri düşününce bu oldukça ironikti.Henüz ismini bile bilmiyordu.Kafasında bu düşünceler dolaşırken yanından geçen sütlü mocca renkli kadın:
'Paris'dedi.'İsmi Paris...'
Paris Walkerman
Açılan kapının sesiyle kafamı o tarafa çevirdim.İçeri giren Francesco havayı koklayarak 'Blue de Chanel' diye mırıldandı.
Ancak onun duyabileceği bir sesle:
'Şunu yapmaktan vazgeç' dedim.
'Neyi?'deyip yüzündeki sırıtışı daha da büyüttü.
'Yattığım çocukların parfümlerini tahmin etmeyi.'dedim ve bende güldüm.Durumdan sıyrılmak istercesine:
'Patron seni çağırıyor.'dedi.İşte bu kesinlikle hiç iyi bir şey değildi.Odamdan çıkıp parlak çelik rengindeki uzun koridorda ilerlerken patronun beni neden çağırdığını düşündüm.Normalde benim gibi çaylaklarla pek işi olmazdı.Tabi ben de tam bir çaylak sayılmazdım.Acaba yanlış birini mi öldürmüştüm?Ben böyle düşünmeye devam ederken çoktan patronun o ihtişamlı odasına varmıştım.Büyük çelik kapıları gereğinde fazla bir güçle iterek içeri girdim.Patron yer yer aklaşmış saçları,haddindden büyük kahverengi gözleri ile beni süzüyordu.Önünde saygıyla eğilirken:
'Efendim patron?'diyip kafamı yavaşça gözlerine sabitledim.