son

115 16 17
                                    


"bitti."

yaklaşık yarım saat süren suskunluğumuzun üstüne konuşmaya başladı. sırtımızı çöp konteynerına yaslamış karşıya -ara sokağın kirli duvarına- bakıyorduk ikimiz de. konuşmaya devam edeceğini bildiğimden titreyen parmaklarımı gizlemeye çalışmadan chanyeol'un dudaklarının arasındaki sigarayı alıp kendi dudaklarımın arasına sıkıştırdım. park chanyeol anlamazdı zaten. kışın ortasındayız diye üşüdüğümü sanardı, anlamazdı cayır cayır yandığımdan titrediğimi.

"yıllarca kazanmaya çalıştı içindeki savaşı. kendini o kadar kaybetmişti ki öldürdüklerini bile fark edemedi. kendini öldürmeden bir süre önce ne kadarım var diye arkasına baktı, ölüleri görmeyi beklemiyordu tabii. herkes sehun'u aramızdan alan şeyin son anda kazandığı farkındalık olduğunu sandı ama sehun hiçbir zaman bizim aramızda olmadı."

öyleydi. sehun hep kendi küçük -küçük dediğime bakmayın sehun'a kendini yaktıracak kadar soğuk- dünyasındaydı. sehun hep savaştan kaçıyormuş gibi yorgun ve endişeliydi.

"sehun'un hayatı boyunca tek bir amacı oldu baekhyun, o da kaybetmemekti." bir dal daha çıkardı paketten. parmakları arasındaki sigaraya dalgın dalgın bakarken tuttuğu nefesini -yüreğindeki yükü de karbondioksitle beraber atması mümkünmüş gibi- bıraktı. ağlayacaktı, anlayabiliyordum çünkü park chanyeol duygularını gizleyemezdi.

"kaybetmekten öyle çok korkuyordu ki ilk kendini kaybetti." gözyaşları bir bir terk ediyordu onu, tıpkı en yakınım dediği sehun'un yaptığı gibi.

ne kadar düşünürsem düşüneyim anlayamadım -belki de anlamak istemedim- sehun'u , bencil herifin tekiydim çünkü. park chanyeol yıldızlarını döküyordu onun yüzünden. başka bir şey düşünemiyordum ki, yanık herifin tekiydim çünkü.

"baekhyun ben nasıl sehun'un en yakınıyım diyebildim bunca zaman? kardeşim dediğim insanın kendini yakmasına göz yummuşum. ailesi yoktur ki onun benden başka kimsesi yok sanırdım ben de yokmuşum meğer."

yedi senedir tanırım sehun'u, aptalın tekiydi zannımca. günahım kadar da sevmezdim. kırk yıl düşünsem cenazesindeki iki kişiden biri olacağım aklıma gelmezdi ama yanık herifin tekiydim işte.

"tam yedi sene önce kütüphanede gördüm sehun'u ilk defa. bir kitap vardı elinde 'kendini var etme sanatı' diye. hızlı hızlı sayfaları karıştırıyordu, acelesi varmış gibi." komik olduğundan değil ama sessiz bi kıkırtı döküldü dudaklarımın arasından.

"sehun yanıyordu chanyeol. yıllar önce içindeki savaşı kazanamayacağını anlamış olmalı ki savaş alanını yakıyordu. herkes sehun'un ölmek için kendini yaktığını sandı ama sehun zaten senelerdir yanıyordu."

bencildim. park chanyeol, sehun için kendini parçalarken ben sadece suçlu hissetmesin istedim. tek istediğim buydu, ne sehun'u anlamak istedim ne de yardım etmek istedim.

"yaşasaydı da kurtulamayacaktı belli ki, kendini kurtarmış oldu." duymak istediği buydu. biliyordum çünkü park chanyeol duygularını gizleyemezdi. belki de kurtulacaktı sehun bilmiyorum açıkçası bilmek de istemiyorum çünkü dedim ya, bencil herifin tekiydim işte.

"paket bitti, gözyaşlarım da bitti. hadi kalk da gidelim." ayağa kalkarken mırıldandı kendi kendine. gözyaşlarım bitti diyordu ama ağlıyordu. gözleri ağlıyordu, dudakları ağlıyordu, elleri ağlıyordu, saçları ağlıyordu, kirpikleri bile ağlıyordu. park chanyeol böyleydi işte, duygularını gizleyemezdi.

"sehun kazanabilir miydi baekhyun?" başımı iki yana salladım. yürüyorduk. nereye yürüdüğümüzü bilmiyorduk ama umursamıyorduk da. herkes savaşıyordu, biz yürüyorduk. herkes kendini yakıyordu, biz yürüyorduk. olur da dünyadan çıkarız diye durmadan yürüyorduk.

"savaş yenilmek demek chanyeol. bi yerde savaş çıkmışsa ordaki herkes kendini kaybetmiştir, hayatta kalanlar dahil." anlar gibi başını salladı ama sarsılıyordu. göz bebekleri titriyordu. ağlayacaktı, anlayabiliyordum çünkü duygularını gizleyemiyordu.

"dünyaya kaybetmeye geliyoruz desene." aptaldı. park chanyeol tam bir aptaldı, sehun kadar olmasa da aptaldı. söylemese de biliyordum kendini savaşta sandığını, göz bebeklerinin yerinde duran harabeden anlayabiliyordum.

"savaşta değiliz chanyeol, sakin ol." durdu, gecenin yarısı karanlık boş bi sokaktaydık. annem duysa çok kızardı bana ama annem yoktu. titreyen ellerimle gözyaşlarını siliyordum. park chanyeol aptaldı ama ben daha aptaldım. "savaşmak zorunda değilsin."

ceketini çıkarıp omuzlarıma bıraktı sandı ama aslında dertlerini sırtlamıştım. sırtıma ceketini değil de dünyanın yükünü bıraktığından bi haber ellerime dikti ortasına uçsuz bucaksız okyanuslar sakladığı gözlerini. park chanyeol böyleydi işte, ne yaptıklarının farkındaydı ne de yaktıklarının.

"çok mu üşüyorsun?" size demiştim ya park chanyeol anlamazdı. ellerimi avuçlarının arasına alıp ısıtmaya çalışıyordu. ben ise baştan aşağı titriyordum. anlasın istedim. park chanyeol anlamazdı biliyordum ama işte bir kez olsun anlasın istedim çünkü ben sehun'u anlayamıyordum.

"yanıyorum chanyeol. ceketinin sıcaklığından olsa gerek, cayır cayır yanıyorum." ağlayacaktım, anlıyordum çünkü chanyeol beni sevmiyordu. ağlıyordum, annesiz büyüyen çocuklar gibi içli ağlıyordum çünkü park chanyeol duygularını gizleyemiyor.

-

bir şeyler karaladım ama tüm sayfayı batırmamışımdır umarım

🎉 yangının içinden yanığın tekine ; chanbaek hikayesini okumayı bitirdin 🎉
yangının içinden yanığın tekine ; chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin