and there's no one to blame but the drink in my wandering hands.

427 31 23
                                    

"and it kills me 'cause I know we've ran out of things we can say.
what am I now? what am I now?
what if I'm someone I don't want around?"

gelen anahtar sesiyle derin bir nefes aldı. saatlerdir kapalı olan televizyonu izlemekten ve düşünmekten başka bir şey yapmamıştı ama kararlıydı. cevabı ne olursa olsun konuşacaktı.

içeri girip yukarıya çıkan eşinin arkasından baktı. yürürken bile nasıl mükemmel olabilir diye geçirdi içinden, her şeyine hayrandı onun.

saatler gibi geçen dakikalardan sonra eşi aşağıya inmişti.

"Hyunjin..." dedi tereddütle, uzun zamandır bu ismi ağzına almamıştı, garip geliyordu. onu en çok üzen de buydu ya zaten.

ona dönen bedenle ne diyeceğini unutmuş gibiydi. "yanıma gelir misin?" dudağını ısırdı gergince.

"bir şey mi oldu?" ne olmadı ki diye geçirdi içinden. yanına gelen bedenle burukça gülümsedi.

"otur." şimdi söyleyeceği şeyler karşısındaki bedenin bir evet veya hayırına bağlıydı, hayır demesini istiyordu kalbi.

"sence de bazı şeyleri konuşmamız gerekmiyor mu?"

karşısındakinin yutkunuşunu görmüştü. "ne gibi?"

aradan geçen aylar gibi..

yabancıya dönüşmemiz gibi.

"ne olabilir ki canım." dedi duyamayacağı bir şekilde.

alt tarafı kaç aydır hiçbir şey yaşanmamış gibiyiz.

"ben bunu çok düşündüm. bilmiyorum, belki gerçekten istediğim şey bu değildir ama en mantıklısı bu gibi geliyor. ben bo-"

sözü dudağına kapanan dudaklarla bölünmüştü.

uzun zamandır hissedemediği o dudaklarla.

fazla özlemişti bu hissi, bu yüzden ilkte şaşırsa da karşılık vermişti. sanki bir daha asla hissedemeyecekmiş gibi.

elleri yılların verdiği refleksle boynuna gitmişti. Jeongin her ne kadar yavaşsa, Hyunjin de bir o kadar sert öpüyordu. susturmak istiyordu, o kelimeyi duymak istemiyordu.

ayrıldıklarında ikisinin de gözleri kapalı, alınları birbirine yaslıydı.

"bir daha sakın," dedi nefes almaya çalışırken. "o kelimeyi söyleme." yutkundu bu sefer.

"çünkü eğer, asıl söylersen her şey biter."

"o zaman neden," yutkundu. "hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyorsun? ben bebeğimi, bebeğimizi kaybettim, Hyunjin. en çok yanımda olmasına ihtiyacım olan kişi sendin. onun yerine sen bana sırtını döndün. hatayı kendimde aradım hep ben, benim yüzümden öldü sandım, bu yüzden uzaktasın sandım. neden ikimizi de üzüyorsun?"

Jeongin'in gözünden yaşlar akmaya başlamıştı bile. Hyunjin'in ise başından gözleri dolmuştu zaten.

"ağlamalarından nefret ettiğimi biliyorsun, benim yüzümden ağlama bir daha." diye fısıldadı, Hyunjin.

sanki daha önce onun yüzünden ağlamalarını duymamış gibi.

tek çırpıda kucağına aldı karşısındaki bedeni. fazlasıyla zayıfladığını o an fark etti. sımsıkı sarıldı sonra ona, bir daha asla bırakmak istemiyordu.

falling, hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin