Ellerim sızlıyordu resmen, sevgilime dokunmadığım her saniye biraz daha hissizleşiyordu parmak uçlarım. İki haftadır hatta daha da fazla süredir Jeon'a dokunamıyordum ve çıldırmama çok az kalmıştı.
Jeon'um, benim biricik sevgilim. Ama bazen öyle biri oluyordu ki elinde çıldırıyorum resmen. Giydiği kıyafetleri, o cüretkâr lafları, kendine güvenen bakışları ve -en sevdiğim- laf dinlemeyen benliğiydi. Beni kışkırtmaktan zevk alıyordu resmen ve ben iki haftadır onsuzdum.
Neyse ki bu gece bitiyordu karantinam ve bir şeyler yaptığından, benim için hazırlandığından o kadar emindim ki, ayrıca bir o kadar da merak ediyordum 'Şimdi nasıl bir Jeon'la karşılaşacağım acaba?' diye.
Ama bu sefer ondan önce davranmak istedim ve telefonu elime aldım. Jeon bende en çok esmer tenime ve omuzlarıma bayılıyordu ve 'eh onu birazcık çıldırtsam çok da sorun olmazdı.'
Çok aktif olmadığım, olduğunda ise Jeon'um ile kendimi paylaştığım hesabıma girip bir video çekme kararı aldım. Üstümde zaten bir şey yoktu ve arkada müziğim hazırdı. Ama bir anda telefonumun çalmasıyla iyi insan diye geçirdim içimden.
"Efendim Jeon."
Konuşmamla beraber derince bir iç çekmesi bir olmuştu. Rutin haline getirdiği 'Bok vardı da beraber dönmedik yurtdışından. Bak böyle ayrı düşeriz işte.' adlı konuşmasına başlamasını bekledim.
"Kim, seni çok özledim. Lanet olası karantinanın bitmesine saatler sayıyorum resmen. Sen ne yapıyorsun bakalım?" demesi ile yüzümdeki sırıtma büyürken bir şey çaktırmadan konuşmaya başladım.
"Ramen yapıyorum kendime, acıktım."
"Acıktın öyle mi? Şimdi yanımda olsaydın neler yerdin, neler ama işte senin aptallıkların. Bir şey demeyeceğim artık."
Jungkook'un haklı isyanına sırıtmakla yetindim ayrıca onu fazlasıyla özlemiştim ve bunu dile getirmekten asla çekinmedim, çekinmeyecektim de.
"Güzelim şu an ellerim senin o incecik belinde olduğunu ve vücutlarımız tamamen bitişikken benim sana o çok sevdiğin şarkıyı mırıldandığımı düşün. Hem sabaha ne kaldı ki şurada? Dayan güzelim." sonunu bilerek uzatarak konuşmuştum ve şu an ikimiz de birbirimiz için çıldırırken bu yaptığım gerçekten hiç iyi olmamıştı.
"Vücudum senin dokunuşların için sızlarken bana sabret deme Kim. Ben senin dokunuşlarını hissetmek istiyorum, düşünmek değil."
Jeon cesurca konuşarak beni ne kadar zor duruma soktuğunun bilincindeyken devam etti konuşmaya.
"O yüzden bir an önce bitsin ki şu karantina ben de sana neler yapabiliyorum, seni ne kadar özlemişim, göstereyim."
Sevgilimin bu kadar cüretkar konuşması karşısında her zaman olduğu gibi yine dilim tutulmuştu, yine bir karşılık vermemiştim ona. Ama ben, böyle sözlerle karşılık vermektense işi icraata dökmeyi severdim.
Jeon ise, benim bir şey demeyeceğimi anlayınca, "Oldu o zaman Kim, seni sağ elinle baş başa bırakıyorum." diyerek telefonu kapatmıştı.
Kapanan telefonla elimdeki telefonu sıkmış ve dudaklarımdaki o sinsi ifadeyle elimdeki telefona bakmıştım.
Ben işimi laflarla halletmizdim.
Üstümde olmayan tişörtümle ve yüzümdeki o kendimden emin sırıtışımla telefonumun kamerasına baktım. Aslında böyle şeyler yapmaz ve aptalca bulurum ama işin ucunda Jeon'umu çıldırtmak vardı.
Boynumun ve köprücük kemiklerimin fazlaca göründüğü videoyu birkaç denemede halledip hesabıma hikaye olarak attım ve telefonu kenara koyarak beklemeye başladım. En fazla birkaç dakikaya telefonumu bildirim yağmuruna tutacaktı Jeon, buna emindim.