ACI MI ÖZLEM Mİ YOKSA MİNNET Mİ?

175 3 1
                                    

     Her zaman o kadar kolay mıdır gerçekleri kabul etmek? Bazen ne hissettiğini kendine bile anlatamazken başkalarına anlatmaya çalışmak, kötü hissettirmez mi? Beynimizin teorik bilgilere aşina olduğu ortada; ancak kaçımız kalbini ikna edebildi?

     Dile kolay yetmiş altı yıl... Bir bedenin aramızdan ayrılışının yetmiş altıncı yılı. Bir lderin, bir kahramanın gözlerini dünyaya kapatım sonsuzluğu kucaklamasının yetmiş altıncı yılı. Zamanı durduramazsınız...

     Atamı nasıl tanımaya başladığımı hatırlamaya çalıştım da... İlkokuldan ncesine gidemiyorum ne yazık ki. Hayat Bilgisi dersi bir başlangıçtı. Öyle güzel, büyük bir adam olarak anlatmışlardı ki onu, henüz yeni keşfetmeye başladığım dünyamın ışığı haline gelmişti. Hayal dünyamın yeni meşguliyeti olmuştu birden bire. Sarı saçlar ve mavi gözler... Hep br prens canlanıyordu gözümde, kitapta var olan onca siyah beyaz resme rağmen. Sarı ve mavi mükemmelliyeti temsil eder o yaşta bir kız için. Mükemmel olan her birey sarı saçlara ve mavi gözlere sahiptir kalbinde. Atam da mükemmeldi o yüzden. Bir de ses canlandırmaları yapmaya çalışıyordu beynim. Nasıl bir sesi olmalıydı? Sınıftaki erkek arkadaşlarımınki gibi ince olamazdı, o büyük bir adamdı çünkü, büyük adamların sesi kalın olmalıydıi zellikle bir kahramanın. Ben de bu yüzden babamınki gibi olmasına karar vermiştim. 

     Bir de sürekli duyduğum bir söz vardı: ''O olmasaydı şu anda bu sıralarda oturuyor olmazdınız.'' Ah, o cümleden sonra öyle br hale geldi ki sevgim, minnetim... İnandım, hiç görmeden. Hissettim, hiç duymadan. Ancak somut şeylere inanan beynim, dokunabileceğim bir şey olmasa dahi kabul etti varlığını. Belki de ilk hüznümdü ona asla dokunamayacağım gerçeği, yokluğu belki de ilk özlemim...

     Bir adam, asla kolay denemeyecek bir yaşam sahibi olmuş bir adam halen daha yüz binlere, milyonlara ilham oluyor. Karakterlerine katkıda bulunuyor. O, Kurtuluş Savaşı'nı başlattığında her şeye rağmen umut dolu olmayı, yalnızca bir ağaca zarar vermemek için bir köşkü yerinden oynattığında doğa sevgisini öğretti bana. Zor anlarda bile ayakta kalmayı, pes edersem her şeyin daha kötü bir hal alacağını ondan öğrendim ben. Bir çıkmaza sürüklendiğim anda beynimde ''Acaba Atatürk olsa nasıl düşünürdü?'' fikri döner durur. Ve inanın yalnızca bu fikir bile güven veriyor.

     Evet, evet işte bir 10 Kasım daha. Yine geldi, yine saat dokuz olacak ve sonra da beş geçecek. Hiç istemememize rağmen... Yine sireler yankılanacak ülkemin dört bir yanında. Yine herkesi olduğu yere çakacak o ses. 7'den 70'e... Nerede olduğu önemsiz. Anıtkabir'in önünde, sokakta, evde veya okulda. Öylece duracaksın olduğun yerde. Ülke duracak, sessizliğe gömülecek bir dakikalığına, Ata'ya saygı duruşunda. Kalplerinde saklı olan acı yine gün yüzüne çıkacak. Belki de en çok hangi duyguyu hissettiklerine karar veremeyecekler. Acı mı, özlem mi, yoksa minnet mi? O bir dakikaya neler sığdıracaklar? Yetmiş altı yıl önce uğurlamışlardı atalarını ama hala oradaydı işte. Başka bir kahraman daha var mıdır ki yetmiş altı yıl sonra dahi yetmiş altı milyonu olduğu yere çaksın?

     O halde ''Ey Türk Gençliği'' yine daha yüksek sesle bağır: ''Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, durmadan yürüyeceğime ant içerim!''

Yazı DefterimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin