Neredeyse 6 ay olacak ;-;
Çok çok çok özür dilerim geçen bahsettiklerimin ve sınav seneme girmemin etkisiyle buradan kopmuş gibi oldum biraz.
AMA DÖNDÜM!
Çok özledim sizi yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen <3
✿
Xiao Zhan ve Wang Yibo yaptıkları konuşmadan sonra bir süreliğine dinlenmek için odalarına çekildiklerinde Song Jiyang da bulunduğu odadan çıkmış, prensin yanına uğramıştı.
"Nasıl gitti gege?" Masa başında öylece oturmuş bir şeyler düşünen prensin yanına çöktü ve kenardaki demliğin kapağını açtı. Yeşil çayın yeterince demlenmiş olduğunu gördüğünde bir fincan çıkarmış ve prens için bir bardak çay doldurmuştu.
Prens Xiao derince iç çekerek tebessüm etti ve önüne konan fincanı alarak sıcak çayı kokladı. Cevap vermeden önce bir yudum alıp fincanı tekrar tabağına bıraktı. "İyiydi. Dinleniyor şimdi. Uyandığında salonda beraber konuşacağız."
"Kalkabiliyor mu?" Song Jiyang şaşkınlıkla sorarken prensin yanından kalkıp karşısındaki mindere yerleşti. "Oldukça ağır yaralıydı. Çabuk bile uyandı ve şimdiden kalkıyor mu?"
"Yani, evet. Hızla iyileşmeye devam ediyor. Gelebilecek kadar iyi hissettiğini söyledi."
"Biraz daha bekleseydik, ayıp oldu böyle."
Prens Xiao omuz silkerek çayından bir yudum daha aldı. "Ben de öyle dedim. Biraz daha iyileştiğinde konuşabileceğimizi söyledim. Bir an önce anlatmakta ısrarcıydı."
Song Jiyang sıradan bir sorgu olmayacağını anlamıştı bile. Garip bir şeyler vardı ama tahmin edemiyordu. Merakla doluydu. Yine de prense ne konuştuklarını soramazdı, bu son derece saygısızca olurdu.
"Merak ediyorum desen daha az belli olurdu." Prens gülerek fincanını bırakmış ve başka bir fincan alarak karşısındaki genç için çay doldurmuştu. "Sabret, her şeyi onun ağzından duyman daha iyi olur."
Küçük olan telaşla ellerini salladı. "Hayır, hayır, ne haddime? Biliyorum, elbette daha iyi olacak. Ah..." Bir elini ensesine götürerek bakışlarını kaçırdı. "Bağışlayın."
Prens şaşkınlıkla çaydanlığı bırakıp masaya biraz daha yaklaştı. "Sen iyi misin? Bir garipsin. Açıklamaya ihtiyacın olmadığını biliyorsun."
Song Jiyang hiçbir şey olmadığını söylemek istese de sessiz kalmıştı. Prense nasıl hissettiği konusunda bile yalan söylemeye gönlü el vermiyordu.
"Anlat istersen A-Yang. Buluruz bir çözüm. Nedir canını sıkan?" Prens Xiao ilgiyle ona bakarken ellerini masanın üstüne koyup açtı. Song Jiyang içgüdüsel olarak kucağındaki ellerini kaldırıp prensin açtığı ellerine bırakmıştı. Prens beklemeden onun ince ellerini sarıp hafifçe sıktı.
Bu birbirlerine desteklerini hissettirmek istedikleri her an yaptıkları bir şeydi. Nerede olurlarsa olsunlar, Prens Xiao can kardeşine tüm varlığıyla desteğini hissettirmek istiyordu.
"Gege, Wang Haoxuan'ın yanına gitmiştim ya hani," Prens onu pür dikkat dinlerken başını salladı. "İşte... Gittiğimde onunla güncel durum hakkında konuşuruz, belki de hırçınlaşır ve onu sakinleştirmeye çalışırım sanmıştım. Ama onu gördüğümde yatıyordu öylece. Öğün ilaçları da verilmemişti." Sıkıntıyla iç çekti. Muhafızlar gerçekten itaatsizleşmeye başlıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zǐsè Dīngxiāng Huā
Fanfiction紫色丁香花 - mor leylak Bir krallıkta "Kır Generali" lakabı duyulduğunda karanfiller kanayarak can verirdi. Xiao Krallığında bu lakap duyulduğunda ise kuruyan kırmızı karanfiller, hayata dönmüştü. 'yizhan for plaka24