|iki şeytan, tek cehennemKan süt beyazı teninden süzülüp giderken gecenin karanlığında parıl parıl parlamaktaydı asalet akan bedeni. Üstündeki tulum olmasaydı ve kafasında taç olsaydı onun geçmişten gelen acımasız bir prens olduğunu düşünebilirdiniz. Oysa o yalnızca bir katildi ve bundan fazlası olabileceğine dair inancı olmayan bir insandı. Bir kere yapışmıştı bu kan üzerine, artık ondan arınması imkansızdı ona göre. İnsanları öldürdüğünü, acı çektirdiğini unutmayacaktı hiçbir zaman. İşin kötüsü pişman olmak da bilmezdi kendileri, hatta eline bulaşan kanın uyuşturucudan daha ağır bir bağımlılık yaptığı söylenebilirdi. Kan gördükçe dahasını arzulamaktaydı. Dahasını, dahasını...
Tek dizi üzerine çöküp, birkaç gün önce Park Jimin'in üstünde yer edinmiş bedene uzandı. Ölü tenin boynunu kavrayan iri eli, öyle bir güçle sıktı ki eti gözleri yerinden fırlayabilirdi.
"Her şeyin bedeli var,
sadece bazı şeylerin bedeli daha ağır."
Soğukkanlı sözleri odada birisi olsaydı onu soğutur, buz tutmasına neden olurdu. Sesinin tanısındaki umursamazlık tüyleri diken diken ederdi. Sanki birini öldürmemiş de evden çıkmama yasağı vermişti. Öyle doğal, öyle normalleştirerek konuşuyordu.
"Biliyor musun?"
Cesede tekrar konuşup yerdeki kanları umursamadan oturdu taş zemine.
"Senden hoşlanmadım.
Bu yüzden de şu an ölüsün."
Güldü ama o gülüşü gören bir insanın aklını kaçırmaması ne mümkündü? Kahkahaları hücreden dışarı taşmaktaydı ve kapının dışındaki adamları işinin bittiğini anlamışlardı.
"Hayatın kanunu bu değil mi zaten? Güçlü, güçsüzü yener."
Bir şey düşünüyormuş gibiydi ama ne olduğunu kendisi bile bilmemekteydi. Bu acizin canını almıştı yine de hala öfkesi dinmemişti. İçinde hala bir volkan vardı patlayan. Lavlar yiyordu onu acımadan. Cesedin yarı açık gözlerine bakarken içinde yaşadığı savaştan kimse haberdar değildi.
↺
Jeongguk artık belinin ağrısından bildiğin acı çekiyordu. Sokakta böyle ağır çalışmaya alışsa da burada beş dakika bile dinlenmek için vakit vermemişlerdi, sabah kahvaltıdan sonra buraya çağırılmışlar ve durmak bilmemişlerdi. Koskoca hapishanenin temizliğini dört mahkum yapmaktaydı ve bu imkansız gibi bir şeydi. Öğle yemeğine kadar alt kat sonrasında da üst kat bitmek zorundaydı ve eğer akşam yemeğine kadar her yer bitmemişse akşam yemeği yoktu. Jeongguk bir kere daha aç kalırsa daha şiddetli bir nöbet geçireceğinin farkındaydı, bu nedenle başlarına verdikleri aslında temizlik yapması gereken mahkumun ve onun arkadaşının yerine de çalışıyordu. Terden sırılsıklamdı, nasıl yetiştirecekti iki kişi bu kadar yerin temizliğini? Aslında şu mahkumlar yardım etse işi kolaylaşırdı.
"Temizlik yapmak için doğmuş ha, şuna bakın. Kalçalara bak, iki top gibi."
Jeongguk arkasından dedikodu yapıp güldüklerini işitmişti, işitmemek de ne mümkündü. Hemen dibindeydiler. O kadar sinirliydi ki ellerinin altındaki paspası tutarken eklemleri beyazlaşmıştı. Daha fazla dayanabileceğini de sanmıyordu doğrusu. Canı çok acıyor, dik duramıyor ve yalpalıyordu. Pek güçlü birisi değildi Jeongguk, yaptığı tek spor merdivenlerden inip çıkmaktı. Arada da parası olduğunda proteinli süt içerdi. Çevik olması da şu an pek işine yaramıyordu.
"Geçen nasıl bayıldı ama, bebek!"
Kahkahalar arkasında yükseldiğinde öyle sert tutmuştu ki paspasın sopasını, odunun dili olsa da yakınsaydı. Derin bir nefes alıp sakinleşmesi gerektiğini kendine söylediği sırada ciğerlerine dolan tanıdık ağır tütsü kokusu gözlerini açıp etrafına bakınmasına neden olmuştu. Bakacağı son yer yukarısı kaldığında başını zarifçe yukarıya doğru büktü. İşte, oradaydı.
![](https://img.wattpad.com/cover/296401792-288-k47101.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JO 'taekook ✓
Fanfiction"seni yaşatanın tanrı olduğunu mu, bu hapishane duvarları olduğunu mu sanıyorsun? yanılıyorsun. seni yaşatan, benim." bu kitap gerçek kötüleri ve gerçek kötülerin kurbanlarını içerir.