Yemin ederim ki normalde bu kadar mızmız biri değilimdir. Gerçekten. Tamam belki biraz sırnaşık, dokunmayı seven biri olabilirim veya durduk yere yapışabilirim ama cidden bugün farklı bir gün. Şu an kusana kadar içmek falan istiyorum çünkü yapmayı tercih edebileceğim diğer şeylerin hiçbirini yapamam.
Karnıma sancılar giriyor, içim kıpır kıpır ama put gibi duruyorum. Asla kımıldayamam çünkü en küçük hareketimde bu an bozulacak gibi. Sağ kolumu hissetmiyorum ama biraz bile oynatsam Wooyoung uyanacak ve yanlışlıkla en yakın arkadaşının yatağına yattığını fark edip üzerine iki dakika bile düşünmeden kendi yatağına gidecek, kıpırdayamam o yüzden. Kolum da önemli değil, bir şey olursa bir tane daha var zaten.
Fark ettiniz mi bilmiyorum ama şu an en yakın arkadaşım omzumda yatıyor ve ben bunun ne kadar doğal ne kadar normal bir davranış olduğunu bildiğim halde kurduğum saçma sapan hayallere engel olamıyorum. Uyuyamıyorum çünkü bunun her anının tadını çıkarmalıyım. Yarın dersim olmasına rağmen sabah nasıl uyanacağımı değil bu anı nasıl bırakacağımı düşünüyorum.
Onu fark etmediyseniz bile şunu fark etmişsinizdir ki ben en yakın arkadaşıma biraz yanığım. Biraz, çok değil. Kesinlikle o düz değil veya kesinlikle son iki ilişkim onun yüzünden bitmedi. Nerden çıkıyor bunlar? Yalan hepsi.
Sağ koluma ihtiyacım yok.
bzztttt
bzzttttAksi. Komidindeki telefonumun ekranı aydınlanıyor ve saatin 3.33 olduğunu görüyorum, ekranın üstünde bir de mesaj beliriyor. Kim gecenin üçünde bana ulaşmaya çalışıyor acaba diye merak edemeden başının deli gibi ağrıdığına emin olduğum akşamdan kalma Wooyoung iniltiyle uyanıyor. Bana mesaj atan kimse öldüreceğim onu yarın.
"San?" diye soruyor birkaç saniye etrafına bakıp nerde olduğunu anladığında. Durumun garip olmadığını ve çoğu yakın arkadaşların gece birlikte uyuduğunu biliyorum ama ben ona biraz yanığım o yüzden dilim sürçmeden veya kendimi rezil etmeden yapabileceğim en yapılası şeyi yapıp gözlerimi kapatarak uyuma taklidi yapıyorum.
"San? Uyuyor musun?" diye fısıldıyor tekrar, yavaşça doğrularak. Sağ kolum o kalkar kalkmaz deli gibi karıncalanmaya başlıyor. Uyuduğuma kanaat getirince usulca beni rahatsız etmemeye çalışarak yatağımda oturur pozisyona geçiyor, gecenin karanlığına güvenerek gözlerimi açıp ona baktığımda elini komidine atıp telefonuma dokunduğunu görüyorum, sanırım saati kontrol ediyor. Ekranda uzun süre oyalanınca mesajımı da okuduğunu tahmin ediyorum. Telefonu geri bıraktığında gideceğini düşündüğüm için içimi bir hüzün kaplıyor ama ne sanmıştın ki? diye kendime kızıyorum.
Ama sanırım şu an taptığım tao'ya ettiğim (isa ile aramız biraz limoni şu sıralar) dualar bir karşılığını buluyor, veya Wooyoung ayağa kalkamayacak kadar sarhoş, da kalkmak yerine tekrar yanıma yatıyor. Bu kez sağ kolumun tamamen üstüne yatmıyor neyse ki, yine de yeterince yanıma yatıyor ve beni kalp krizine sokmak ister gibi bir de boynuma doğru sırnaşıyor. Tao, ben nasıl sağ çıkacağım sabaha?
Çıkıyorum bir şekilde. Hatta öyle ki uyandığımda Wooyoung hala yanımda yatıyor oluyor. Günün aydınlığından yararlanarak yüzüne baktığımda içimdeki tüm o güzel ve yumuşak duygular bir anda sifonlanmış gibi boğazımdan aşağı iniyor çünkü her hali ezberimde olan o güzel yüzü şişmiş ve özenle yaptığı makyajı akmış. Kendime çok kızıyorum nasıl fark edemem en yakın arkadaşımın gece ağlayarak yanıma yattığını diye, altı üstü biraz aşık oldum ama hala en yakın arkadaş görevlerim devam ediyor. O yüzden gece yanımdan gitmediğini fark ediyorum, bok gibi bir moddaydı çünkü.
Birazdan dersim başlıyor ama onu böyle bırakmaya kalbim razı değil. Yavaşça onu uyandırmadan kalkıyorum, telefonumu da yanıma alıp mütevazi öğrenci evimizin aşağısındaki fırına koşarak en sevdiği kruvasanlardan almaya gidiyorum. Gece gelip güzel arkadaşımın uykusunu bölmeye cesaret eden mesaja da bakıyorum sonunda, o her kimse bitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All About You • woosan
FanfictionWooyoung hiçbir şey bilmiyordu. Susmayı, ütü yapmayı, İngilizceyi ve en çok da ona olan aşkımı... Diğerleriyle bir sorunum yoktu ama sonuncusunu bilseydi keşke.