1. Bölüm: Huzuru Acıda Bulmak

811 8 9
                                    

01/07/2006
Gözü babasının helvasında kalmış bir kız çocuğuydum ben. Hayallerime alet edebileceğim tek bir baba figürü bile oluşmadı kafamda. Baba denince gözlerimin önünde karanlık bir oda belirdi benim hep. Yastığının altında babasıyla fotoğrafını saklayan kızlardan olamadım hiç ben. Yastığımın altında yalnızlığımı sakladım. Orada büyüttüm onu. Benim yalnızlığım babamdı. Kız çocuklarının ilk aşkı babalarıdır. Aşk böyle bir şey miydi yani. Dokunamadığın, sevgisini alamadığın birine muhtaç olmak mıydı? Diğer çocukların ağlayarak istediklerini aldırdıkları bez bebekler miydi? Bisikletten düştüklerinde başlarını okşayan mıydı o duygu?
"Geçti, küçücüğüm. Geçti, küçük kızım."

Geçti mi peki, küçücüğüm? Geçti mi acıların? Geçti mi kanayan dizin? Doldu mu içindeki boşluk? Sana soyadını veren adam sana sevgisini de vermiş miydi?
Ben bencil bir kızdım. Hak etmeyen insanların hak etmedikleri sevgiyi kıskanan, bencil kızdım.
7 yaşında rüyasında hiç görmediği biri başını okşayınca 'Babam geldi! Beni görmeye geldi!' diye sevinen o küçük kızdım.
11 yaşında soy ağacı çizme ödevi verilince babasını çizemeyen o küçük kızdım.
15 yaşında babasının mesleğini sorduğu için öğretmenle kavga eden o kızdım. Ama artık küçük değildim. Çünkü yastığımın altındaki olmayan fotoğraflarla ve yalnızlığımla büyümüştüm.

Sanki damarlarımda kan değil zehir, damarlarım damar değil elektrikten kablolardı. Elektrikten kabloların dışına örülmüş bu etten duvarın asıl sahibi ben değilmişim gibi hissettiğim zamanlar, tekrar tekrar onların gidişine yas tutuyorum. Beni bu dünyada yalnız bırakmalarına, çaresizliğime, kendime yas tutuyorum. Bu acı, benim etten duvarlarımı milyonlarca iğneye batırılmış, yangında alevlerinin içine gömülmüş fakat tek bir yara almadan kurtulmuşum gibi hissettiriyordu. O üç soğuk mermerlerin arasındaki ıslak toprak, onları huzura en acı şekilde ulaştırmıştı. O üç beden ateşin sıcaklığını tepeden tırnağa tatmış, ateşin acısına çığlıklarla katlanarak bu dünyadan ayrılmışlardı. Onlar kül olmuş bense o külleri içime çekmiştim. Beyaz kefenleri bedenleriyle değil kemikleriyle gömülmüştü. Onların bedenleri soğuk mermerlere hapsedilmeden önce suyla değil ateşle yıkanmıştı.

Siyah şalımın bir ucu annemin toprağına değerken kafam mermere yaslanmış, göz yaşlarım yanaklarımda yolunu bulmuştu. Bu sefer bulutlar benden yana, benimle beraber ağlıyorlardı. Ağlayan bulutlar annemin toprağını nemlendirmiş, çamura dönüştürmüştü.

Islak toprak siyah kâküllerime bulaşmıştı. Zaman, bir katilin kurbanını bıçaklaması gibi hızlı geçiyor dur durak bilmeksizin acıma dayanılmaz bir yük katıyordu. Saate bakmak için burnumu çeke çeke cebimden çıkardığım telefonuma baktığımda saatin neredeyse 11'e geldiğini gördüm. Sabah erken saatlerde gelmiştim oysa. Güneş bana çok hızlı küsmüş hemen batmıştı. Batana kadar acı çektiğim günler, doğana kadar çığlık çığlığa ağladığım günler geldi gözümün önüne. Ayağa kalkarken bacaklarım bana ihanet etmiş tekrar yere düşmeme sebep olmuştu. Bacaklarım oturmaktan uyuşmuş halde kendimi zorlayarak kalktım. Göz yaşlarım ölüm çukurlarının üzerine yağmur sularıyla karışmıştı. Son kez kız kardeşimin mezarına bakmak için onun mezarına yaklaştım. Oysaki sevmezdi o mezarları. Korkardı hep toprağın hapis ettiği lekeli bedenlerden. Kardelen Akbulut'a ilk kez orada veda ettim.

"Sen bana dayanamazsın, götürürsün annemlerin yanına." Bir çırpıda koşarak yanıma gelmiş, yalvaran gözlerle bana bakıyordu.
"Annemler seninle konuşmak istemiyor Kardelen, en son yaptığın şeyi unutmadılar affetmeleri zaman alır,"
Ayağa kalkarak bana yukarıdan baktı, "Ne yapmışım ben? Ben olmasam o adamla evlenecekti! Annemi başka bir adamla görmeye dayanamıyorum. Senin gibi evi mi terk etseydim?" Gözlerimin içine bakarken sadece öfke görmüştüm harelerinde.
Kara daireler odağımdayken konuştum, "İntihar girişimiyle mi engel oluyordun annemize? Böyle mi destek oldun babama. Çatıya çıkıp atarım kendimi diyerek mi?"
Bir süre gözlerini benden kaçırarak masayı izledi. "Bunu istesem de yapamazdım zaten." Gözlerinin floresanlar yüzünden parlamadığını biliyordum. Dolmuş gözlerini benden ve kendisinden saklamak istercesine yere eğdi başını. "Biliyorum, izin vermezdim zaten."

Bal Ve ZehirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin