Min Yoongi ve Park Jimin'in yolları defalarca kez kesişmişti. Birbirlerini çocukluktan beri tanıdıkları düşünülünce, bu çok da şaşırtıcı sayılmazdı. Yaşlı olan, gençlik yıllarını, o ve kardeşine bakıcılık yaparak az geçirmemişti ne de olsa. Yemek masasından zar zor görülen kafası, kısa parmaklı tombul elleri ve yüzünün yarısını kaplayan iri dudakları daha dün gibi duruyordu hatırında.
Min Yoongi, Jimin'i tanırdı. Kardeşinin en yakın arkadaşıydı bir kere. Park ailesinin tek oğlu, en küçük çocuğuydu. Çıkık ön dişleri, yalnız içten gülümsetmeyi başarabilirseniz iki küçük çizgiye dönen kahverengi gözleri vardı. Saçları kuzgun, bedeni cılızdı. Tarihten nefret eder, matematiğe bayılırdı ve öyle bir şarkı söylerdi ki, insan Tanrı'nın on üç yaşında böyle minik bir bedene böylesine güçlü bir ses bahşetmiş olmasını imrenerek seyrederdi.
Min Yoongi, Jimin'i tanırdı; en azından bir zamanlar. Genç adamla ilgili değişmeyen bir şey varsa o da, Park ailesinin tek oğlu ve en küçük çocuğu olduğuydu. Kardeşiyle hala en yakın arkadaş olacak kadar sık görüşüp görüşmediğini bilmiyordu fakat haftada birkaç gece eve gelmemesine yetecek kadar arkadaşı olduğuna emindi. Çıkık ön dişleri zamanla düzelmiş, eskiden neşe saçan kahve gözleri gülümsemeyi unutmuşçasına soğuk bakıyordu şimdi. Saçları sarının en donuk tonuna boyanmış, bedeni kaslı olmasa da toparlanmıştı. Hala tarihten nefret edip etmediğini bilmiyordu fakat yirmi bir yaşında hukuk okuyan bu adam, şarkı söylemeyi bırakın konuşmak için bile güçlükle aralıyordu dudaklarını.
Min Yoongi, on üç yaşında okul formasını bile değiştirmeden kapılarında beliren çocuk Jimin'i tanırdı. İyi tanırdı hem de. Yirmi bir yaşında, elinde cübbesiyle kitap karıştıran bu omegadan ise, pek emin değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it had to be you » yoonmin
Historia Corta"Onu seviyor musun? Yani gerçekten, o şekilde?" ¡omegaverse + agegap! ―170122