"As sly as a fox, as strong as an ox
As fast as a hare, as brave as a bear
As free as a bird, as neat as a word
As quiet as a mouse, as big as a house
All
I wanna be
All
I wanna be
Oh oh oh! All
I wanna be
Is everything"
Arabayı otomatik pilota alıp bağıra çağıra şarkı söylemeye başlamıştım ve gittiğim yer beni hayatım boyunca en çok yargıladıkları yerdi. Oraya gitmeyi her ne kadar istesem de, bir o kadar istemediğimi biliyordum. Ama ben herkes bir kenara kendime bile inat edip oraya gidebilecek kadar aptalım. En sonunda arabanın otomatik pilotunu kapatıp kendim sürmeye başladım. 5 dakika içerisinde oradaydım.
Yine, sadece hatalarımı gözetleyecekleri yerdeydim.
Yine, beni buzlarıyla yakacakları yerdeydim.
Yine, benim özgüvenimi katledecekleri yerdeydim.
Yine, beni alaşağı edip kendim toparlanmamı bekleyecekleri ve ben ölürken beni sadece izleyecekleri yerdeydim.
Hızlı adımlarla soyunma odalarına ilerliyordum. Geç kalmamış olmayı umut ederek adımlarımı sıklaştırdım. Soyunma odasına girdiğimde içeride kimsenin olmadığını görmüştüm ve bu beni iyice strese sokmuştu. Hızlıca çantamdan telefonumu çıkardım ve geç kalmış olmamak için dua ettim. Saat 13.08 idi, antrenmanların başlamasına 22 dakika vardı. Eşofmanımı çıkartıp kısa taytımı giymiştim dizlerime dizliklerimi geçirip, ayağıma sadece antrenman esnasında giymek için aldığım ayakkabıyı aceleyle giyip bağcıklarını bağladım. Antrenman t-shirt'ümü giyip hızlıca soyunma odasından çıktım. Salona geldiğimde ısınma hareketlerini yapmaya başladım. O esnada benden önce gelenlerin filenin diğer tarafına doğru savrulan toplarını izliyordum. "5...6...7...8 bitti!" Hemen ayağı kalktım ve kalktığım gibi filenin oralardan bir ses yükseldi, "Nisa, 10 tur koşu Batı hocanın talimatı." Sesin sahibine bakmaya gerek duymadan beyaz çizginin dışından tempolu koşuya başladım. Son turumu tamamladığımda sahibinin Su olduğunu bildiğim sese doğru döndüm, "Gelsene Nisa topla ısınmaya başlayalım." "Tamam." Hızlıca yanına gidip beyaz çizginin bir adım gerisine geçtim. Su, diğer beyaz çizginin gerisinden topu iki eliyle bana doğru attı. Attığı topu, manşetle karşılayıp aynı şekilde topu ona attım. Serbest kontrole geçtikten 10 dakika sonra Batı hocanın sesi duyuldu. "Siyah çizgide sıraya girin, hemen!" Bütün kızlar yanyana siyah çizgide sıraya girdik ve koç konuşmaya başladı, "İlk altı ile sıkı bir çalışmamız olacak. Onlar dışında bir altılık kesim daha seçeceğim..." "Nehir, 3'e geç." "Selma, 6'ya geç." "Pelin, 1'e geç." "Hatice, 5'e geç" "Helin 4'e geç." Onca kişinin arasında 2 senedir beni seçmesini bekliyordum. 2 senedir beni ne ilk 6'ya almıştı ne de doğru düzgün maçlarda oynamıştı. Bu yüzden takımda dışlanıyordum. Şimdi ise tekrar küçücük bir umutla beni smaçöre koymasını bekliyordum. Muhtemelen seçmeyecekti ama yinede bir umut... "Nisa, 2'ye geç" Benim adımı söyledi buna her ne kadar şaşırsam da belli etmeden midi voleybol sahasında 2'ye geçtim. Çok iyi oynamayalıydım. Bu sefer o ümitsiz 2 yılımın öcünü almalıydım. "Servisin hangi takımdan başlayacağına bir deneme turuyla karar vereceğiz. İlk sayıyı alan takım başlar." Huh hadi bakalım. Boynumu iki yana yatırıp ölüm sessizliğinde topun havalanmasını bekledim. Ve sonunda top havalandığında topun bana doğru gelmesi beni şaşırtmamıştı, beni sınıyordu. Parmak pasla topu pasöre gönderdim, topu oldukça havaya kaldırdı ve ben o sırada en başarılı smacı vurmam gerektiğini kendime tekrarladım. Adımlama yapıp topa doğru ben de yükseldiğimde korkuyordum, ama kendime korktuğumdan daha fazla güveniyordum. Sert bir şekilde topu karşı takıma gönderdiğim de top, havuz bölgesine gelmişti ve ben ayaklarımı yere bastığımda ne pasör, ne 2 ve 4, ne de 6 topu karşılayabilmişti. Çünkü oldukça sert vurmuştum ve karşılamaya çalışsalar cidden bir yerlerini incitebilirlerdi. Sayı bizim takıma geçtiğinde "Ooo hey!" Diyip geri yerlerimizde döndük. 3. Setin sonunda bizim takım kazanmıştı. Gerçi, bu sadece antrenman maçıydı ama takım benim sayemde kazanmıştı. Eğer bu takım -yani ilk altı olmayan- antrenman maçındaki sıradan ve benim olmadığım takım olsaydı kesinlikle kaybederlerdi. Biliyorum çünkü 3-0 yenildikleri antrenman maçları o kadar çoktu ki. Tabii ilk altının güçlü olmasının etkisi de büyüktü. "Minderlere geçin. Nisa! Sen yanıma gel," Batı hocanın sözlerinden sonra yanına doğru yürümeye başladım. Acaba yanlış şeyler mi yapmıştım? Yoksa daha da kötüsü beni bunun için takımdan mı kovacaktı? Ama ne yaptım ki? O kadar tedirgin bir şekilde hocanın yanına yürüyordum ki, beni gören biri sonumun geldiğini düşünebilirdi. Batı hocanın yanına geldikten sonra ilk altıdan Tuana'yı çağırdı. Tamam, iyice tedirgin olmaya başladım. Tuana bana ters bir bakış atıp, "Noldu hocam?" Dedi. Batı hocanın ağzından hiç duymayı beklemediğim kelimeler çıkınca şok geçirmiş bir yüz ifadesiyle ona yüzümü döndüğümde etkisinde kaldığım cümle şuydu; "Artık ilk altıda değilsin Tuana, yedeklere alındın. Ve sen Nisa, artık ilk altıda smaçör pozisyonunda oynayacaksın ama tek bir hatanda geldiğin yere geri gidersin. İkinizde beni anladınız mı?" Dedi Batı hoca. "Evet hocam." Sakince cevap verdim. "Hayır anlamadım? Nasıl yani bu," beni işaret etti, "sadece bir antrenman maçını kazandı diye beni ilk altıdan çıkartıp onu mu alıyorsunuz?" Dedi Tuana sesinin ayarına hakim olamayarak. "Evet Tuana öyle yapıyorum. Başka anlamadığın ve değinmemi istediğin nokta var mı?" Batı hoca sert çıkışmıştı birazcık. "Yok!" Sinirle soluyup soyunma odasına ilerledi Tuana. Birkaç dakika sonra Tuana dış kapıya doğru ilerlerken ise Batı hocanın sesi tüm stadyumda yankılandı, "O kapıdan dışarı çıkarsan bir daha içeri geri giremezsin!" Yüksek sesle konuşmuştu ama sakindi. Tuana aldırmayıp yürümeye devam etti... (Devam edecek)Uzun zamandır yazmıyordum. Gerçi notlara yazıp kaydettiğim oluyordu ama telefonu sıfırlayınca silindi. Neyse lafı uzatmaya gerek yok. Umarım bu yazımı beğenirsiniz
