Dört tarafındaki demir direklerin ortasındaki bağlı adama baktı Hakan. Ne yapacağını bilmez şekilde kıvranıyor fakat hareketleri kısıtlı olduğu için bir şey yapamıyordu. Sanki bir salıncakta yatıyor gibi duran adamın tüm mahremi gözler önündeydi.
İki büyük adımla tam önünde durduğunda etrafındaki hareketliliği hisseden Tibet, çaresiz şekilde mırıldandı.
"H-hakan ?"
Ağzından çıkan sözcükle beraber yanağına inen orta şiddetli tokattan sonra onu korkutan fakat aynı zamanda kasıklarında anlamsız bir sızı uyandıracak kadar etkili sesini duydu.
"Seninle hitap konusunda anlaştığımızı sanıyordum küçüğüm."
Hakan'ın, cevapsız bırakılmaya olan nefretini bildiği için kelimeler ağzından hızlıca dökülüverdi Tibet'in.
"Evet Efendim, anlaşmıştık."
"O zaman ona göre davran. Bir dahaki yanlışında bu kadar merhametli olmayacağım. Anladın mı?"
"Anladım Efendim."
Hakan, hiçbir şey demeden dibinde durduğu bedenden uzaklaşıp kenarda duran oyuncaklardan üçünü eline aldı ve tekrar onu heyecanla bekleyen küçüğün yanına yaklaştı.
Bağlı adamın üzerine eğilip çenesini parmaklarıyla aşağı çektikten sonra ilk olarak elindeki, ortasında top olan, ağızlığı taktı. Ardından ise ucunda uzun bir zincir olan tasmayı onun boynuna bağladıktan sonra, Tibet'in kalçalarının arasına girdi ve elindeki son şey olan deri kırbacı onun vücudunda gezdirmeye başladı.
Tibet'in sıklaşak nefeslerinin hırıltısı odadaki tek sesti artık. Vücuduna değen deri alet onu daha da dikeltirken kafasını geriye atmış nefeslerini kontrol etmeye çalışıyordu. Gözleri bağlı olduğu için hiçbir şey göremiyordu fakat etraftaki her hareketliliği hissedebiliyordu. Tüyleri bu temastan diken diken olmuş, Hakan'dan ona bu kırbaçla vurması için yalvaracak raddeye gelmişti.
Yalvarmasına gerek kalmadan ilk darbe sol göğsüne inmişti bile. İçine keskin bir nefes çekip devamını beklemeye başlamıştı Tibet. İkinci darbe ise karnına değen ve sızdırdığı için göbeğinde parlak izler bırakan aletine gelmişti.
İkinci darbeyle beraber yatan küçüğün sesli inlemesini duyan Hakan, şeytani bir sırıtışla onun kalçalarına vurmaya başlamıştı.
Sayılamayacak kadar çok darbeden ve onun kalçasındaki kızarıklıklardan sonra Hakan, elindeki kırbacı odanın bir tarafına fırlattı. Eliyle kan toplayan kalçayı okşamaya başladı. Amacı Tibet'i biraz sakinleştirmekti.
Ağzındaki topu tamamen salyaya bulayan Tibet ise sakinleşecek gibi durmuyordu. Aksine o soğuk elleri yanan kalçasında hissettikçe deliye dönüyor, içine girmesi için yalvaracak gibi hissediyordu kendini.
Hakan'ın da onu daha fazla bekletmeye niyeti yoktu. Yerde duran kayganlaştırıcıyı önce küçüğünün deliğine yaydıktan sonra kendi kalın aletine de bulamıştı.
Hızlıca hepsini içine köklediğinde buna alışkın olan Tibet'in her zamanki gibi nefesi kesilmiş, inlemeyi bile unutarak ağzından tek bir kelime çıkmıştı. Ağzındaki toptan dolayı boğuk ve anlamsız sayılabilecek sesi o an anlamlandırabilecek tek kişi Hakan'dı.
"E-efendim !"
Alışmasına bile fırsat vermeden içinde hızlıca git gel yapan Hakan, tenin tene çarpma seslerinin arasında konuştu.
"Ne istediğini söyle bebeğim." Hakan havadaki bedenin ensesine elini uzatarak ağızlığı çözdü ve dur durak bilmeden işine devam etti. Onun sesini filtresiz duymak istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Smut • Gay
General FictionKitabın içinde tek bölümlük smut olacak. Kısacası burada sikiş var terbiye isteyen beyaz show'a gitsin kardeşim.