1| Cidden Mi Ya?

892 87 82
                                    

KİTAP SEMESEUNG İÇERİR!!! KENDİ YORUMUNUZU KENDİNİZE SAKLAYIN LÜTFEN!

Ayrıca 6-7 bölümlük bir kitap olacaktır!
Uzayabilir..

Ayrıca 6-7 bölümlük bir kitap olacaktır!Uzayabilir

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Chan'ın artık yaşamak gibi bir amacı kalmamıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Chan'ın artık yaşamak gibi bir amacı kalmamıştı. Düşündüğü tek şey ne zaman öleceğiydi...

Belki bir araba çarpardı, belki evde yangın çıkardı... Ama intihar edemezdi Chan. Bunu yapamazdı...

O korkardı. Her türlü ölmeye razıydı ama intihar etmek onun için zordu.

Kim, birinin gözü önünde öldüğünü gördükten sonra bu düşünceyi aklına sokabilirdi ki?

Babası evdeydi. Nefret ediyordu bu adamdan. Sadece kumar oynamak için evden çıkar ve kaybedip geri gelirdi. Chan'a sadece daha fazla yük yüklerdi.

Chan'ın daha bir işi bile yoktu. Gittiği bütün şirketler onu reddetmişti. Koskoca Seul'deki bütün şirketlerden aldığı tek yanıt 'Biz sizi arayacağız.' olmuştu. Geri kalanların ise ne kadar kötü ve batmak üzere olduğu biliniyordu...

Şu an ise nefret ettiği o adamın şirketine gidiyordu.

Kendinden nefret ediyordu. İntihar etmeye bile cesareti yoktu. Bundan gerçekten nefret ediyordu.

Yolda giderken annesini düşündü. Ne yaparsa yapsın nefret edemiyordu ki annesinden...

Haklıydı bir yandan annesi. Böyle bir adam ile evlenmesi bile gerçekten saçmaydı.

Annesi çok güzeldi. Babası onu hak etmiyordu. Annesinin kalbi çok temizdi. Her ne kadar onu terk etmiş olsa da Chan, böyle düşünmeye devam ediyordu.

Sonunda şirketin önüne gelmişti. Buranın patronundan nefret ediyordu ama yine de bu işe ihtiyacı vardı. Babasının borcu yüzünden kaldıkları evden de olamazlardı.

Şirketin içine girdiğinde buranın neden Kore'nin en iyi şirketi olduğunu anlamıştı. Burası gerçekten çok büyüktü. Dışarıdan da büyük görünen bu şirket, içeriden devasa denebilecek kadar büyük görünüyordu...

O hâlâ içeriye aval aval bakarken yanına bir kadın gelmişti.

"Efendim, neden burada olduğunuzu sorabilir miyim?"

"Şey, ben asistanlık için gelmiştim."

"Evet, doğru! Sizi Bay Kim'in odasına götüreyim! Beni takip edin lütfen."

Chan kızın dediği ile gülümsemiş ve onu takip etmeye başlamıştı.

Asansöre binmiş ve şirketin en üst katına gelmişlerdi. Asansörden indikten sonra sola dönmüşlerdi. Chan karşısında gördüğü büyük kapı ile oranın patronunun odası olduğunu anlamıştı.

Kız kapıyı çalmış ve içeriden gelen 'Gel' sesi ile kapıyı açmıştı.

Chan, karşısında ki adama her ne kadar ölümcül bakışlar atmak istese de şu an işe girebilmek için yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirmişti.

"Efendim, asistanlık için başvuru yapmış olan kişi geldi."

"Diğerleri gerçekten kötüydü Jennie. Bu sefer ki iyi çıkarsa seni de yormamış olacağım artık." diyerek gülmüştü.

Jennie de gülmüş ve Seungmin'in de izniyle odadan çıkmıştı. Chan ise ondan bir eşya gibi bahsetmesine sinir olmuştu.

"Adın ne?"

Chan, bu sorunun kendine sorulduğunu anladığında konuşmuştu.

"Bang Christopher Chan. Kısaca Chan diyebilirsiniz."

"Chan, daha önce hiç bir yerde çalıştın mı?"

"Bunların sizde olması gerekmiyor mu?" diye sordu Chan. Seungmin, onun bu tavrına sadece sırıtmıştı.

"Belki ben senin o güzel ağzından duymak istiyorum?" dedi sorarcasına.

Chan şaşırmıştı. Bu adam kendini ne zannediyordu?

"Hayır, çalışmadım. Gittiğim her şirketten aldığım tek yanıt 'Biz sizi arayacağız.' yanıtı oldu." dedi konuyu değiştirerek.

"Peki neden seni işe almadıklarını düşünüyorsun?"

"Büyük ihtimalle Avustralyalı olduğum için. Bu iş hakkında bilmem gereken her şeyi biliyorum. Birçok diplomam var ama sadece Avustralyalı olduğum için işe alınmıyorum. Ne harika!" Chan şu an ne yaptığını kavradığında başını eğmişti.

"Özür dilerim, Bay Kim."

"Sorun yok. İşe alındın. Maaşın yirmi milyon won."

Bu para Chan için fazla gelmişti.

"Kesinlikle az bile." demişti Seungmin, Chan'ın aklından geçenleri okumuşçasına.

Her gün sövdüğü adam ona tonla maaş veriyordu.

"Teşekkür ederim."

"Yarın başlarsın o zaman."

"Tabii!" dedi Chan. Heyecanlıydı. Bu sefer bir işe girebilmişti.

"Zaten telefon numaran var. Adresinde aynı şekilde. Şimdi gidebilirsin." dedi ve telefonunu cebinden çıkardı.

Chan donmuştu. Seungmin bakışlarını telefonundan ayırmış ve tek kaşını kaldırarak Chan'a bakmaya başlamıştı.

"Chan, gidebilirsin dedim."

"Afedersiniz." diyerek odadan çıkmıştı.

O çıktıktan sonra Seungmin, arkadaşını aramıştı.

"Alo, Jeongin. Sana attığım kişinin babasını buldun mu?"

"Evet. Sana getiriyordum şimdi."

"Hadi oradan Hyunjin ile öpüştüğünü anlayamayacak kadar salak mıyım?"

"Evet."

"Jeongin!"

"Tamam getiriyorum şimdi."

Telefonu kapattıklarında Seungmin oturduğu yerde geriye yaslanmış ve sırıtmaya başlamıştı.

Gerçek şu ki, Chan'ın fotoğrafını gördüğü ilk andan itibaren Jeongin'i onun peşinden göndermişti. Bu biraz pahalıya patlasa da değmişti, ona göre. Bunu yaptırmasının sebebi, Chan'ın onu görmeden yolda ilerlerken Seungmin'e sövmesiydi. Fotoğrafını gördüğünde tanımıştı onu işte. Chan'ın, ona neden sövdüğünü anlamamıştı. O küfürlerinin arasında "Şanslı çocuk işte! Benimki gibi bir babaya sahip değil ki! Dünyanın en iyi babasına sahip!" dediğini duymuştu. Fotoğrafını gördüğünde ise Jeongin'i aramış ve onu takip edip babasının nasıl biri olduğunu kendisine anlatmasını istemişti.

Anlayacağınız Jeongin, Seungmin sayesinde iki kişiyi takip edip bütçesine çok büyük katkılarda bulunmuştu.

Şimdi ise Chan'ın babası ile konuşması gereken konular vardı...

Chan şirketten çıktıktan sonra hemen eve gitmiş ve neler yaşadığını düşünmeye başlamıştı. Seungmin'in, nefret ettiği kişinin, kişisel asistanı olacaktı.

İçinden geçirdi,

'Cidden mi ya?'

Patron ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin