Chris sabah daha ne olduğunu anlamadan takım arkadaşlarından kaçarken bulmuştu kendini.
Tamam. Kaçmıyordu ama kafa dinlemek için bir yere gitmek istemişti, dürüst olmak gerekirse takım arkadaşları biraz gürültücü insanlardı.
Oturabileceği veya bir şeyler içebileceği bir yer ararken gözüne biraz daha ara sokakta kalan küçük bir kafe çarptı. İçini görebildiği kadarıyla küçük olmasına rağmen oldukça ferah bir yerdi. Sabahın daha erken bir saati olduğu için açık olmamasından endişeleniyordu. Tam o sırada arkasından hızla koşan genç bir çocuk geçti. Gözüne kestirdiği kafeye doğru ilerleyen çocuğu gördüğünde orada çalıştığını anlamak çok uzun sürmedi. Hemen hemen kendisiyle yaşıt görünen çocuk kapıya vardığında soluklanırken maskesinin arkasında ufak bir gülümseme kapladı Chris'i.
Çalışanın içeriye girmesini beklerken adımlarını yavaşlattı. Onun içeriye girmesinden birkaç dakika sonra da kendisi içeriye girdi. Kapının üzerindeki küçük zil çaldığında önlüğünü giymekte olan Seungmin kapıya döndü.
"Merhaba efendim, hoşgeldiniz." Chris kafasını sallayıp biraz daha tezgaha ilerledi.
"Filtre kahve alabilir miyim?" Seungmin kahve makinesini ayarlarken karşısındaki kişiye baktı.
"Sizi 10 dakika kadar bekletmem gerekecek, makine yeni açılıyor." dedi olabildiğince müşteriyi kızdırmamaya çalışarak.
"Ah, sorun değil. Filtre kahve ile birlikte yanına şuradaki havuçlu kekten de alabilir miyim?" dediğinde Seungmin gülümseyerek kafasını salladı.
"Tabii ki efendim." Ardından Chris masalardan birine oturup bilgisayarını çıkarttı. Çalışmaya başladığında Seungmin de kahveyi beklerken kafeyi açtığında yaptığı rutin işleri yapıyordu.
Söylediği gibi 10 dakika kadar sonra kahvesini havuçlu keki ile birlikte genç çocuğa teslim etmişti. Seung rutin işleri tamamen bitirdiğinde Chris bir kahve daha rica etmişti. Seungmin ikinci kahvesini götürürken sabahın köründe -haftasonu saat 09.00 onun için sabahın körü oluyordu.- burada ne işi olduğunu düşünmeden edemedi.
Saat biraz daha ilerlediğinde kafe de yavaş yavaş doluyordu. Chris'in hoşuna giden başka bi özellikte bu olmuştu kahvesinin güzel olmasının yanı sıra. Kafede her zaman bir akış vardı ama hiçbir zaman çok yoğun değildi.
Seungmin siparişleri alıyor, boşları topluyor, kasa işlerini hallediyordu. Chris onun tüm bunlara rağmen oldukça enerjik ve neşeli görünmesine hayran kalmıştı şahsen. Tatlı bir gülümsemesi vardı, yavru bir köpeği andırıyor bile diyebilirdi onun için Chris.
Telefonu çaldığında istemeden de olsa gözlerini bir süredir incelediği kafeden aldı. Arayanı gördüğünde iç çekti, gitmesi gerektiğini biliyordu. Telefonu açıp geldiği hakkında bilgi verirken eşyalarını toplamaya başladı. Telefonu kapattıktan sonra kasaya doğru ilerledi. Seungmin de siparişlerini bırakıp kasaya geçti.
"Masa 8 olması lazım." dedi Chris emin olamayarak.
"Evet evet, dört filtre kahve bir havuçlu kek." dedi gülümseyerek.
Chris hesabı ödedikten sonra teşekkür etti çalışana; adını öğrenmek, tanışmak, hayatı hakkında bilgiler öğrenmek çok istemişti. Ayrıca ne kadar sessiz söylediğini sansa da "Kahveyi azaltmak lazım." dediğini de duymuştu.
"Tekrar bekleriz." dedi son kez Seungmin. Chris arkasını dönmüştü ki kafenin minik zili çaldı ve içeriye uzun boylu siyah saçlı bir çocuk girdi.
"Hey, Seungmin! Notlarını getirdim."
"Tamamdır Jeongin, arka tarafa koyabilirsin, çantam orada." dedi garson çocuk.
Demek ki adı buydu, Seungmin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
begin again, seungchan
Fanfiction"Ve ben bir çarşamba günü, kafede, aşkımızı baştan izledim." O gün Chris'e göre kahve içmek için o küçük kafeyi seçmesi tamamen bir tesadüftü ya da kahvelerini beğenip düzenli bir müşteri olması veyahutta harçlığını çıkarmak isteyen Seungmin'in orad...