Bu hayatta hiçbir şey adil değil.
Saçlarımı ilk önce pembeye boyadım. Sonra mor geldi; yeşil, turuncu, mavi.
Bir ara Shoyo saçlarımı tekrar ilk rengine açmayı denedi, beni ilk gördüğündeki rengine, ama onun yerine kazayla saçlarımı yaktı ve bende o küçük banyodaki işe yaramaz yeşil küvetin yanına oturup hüngür hüngür ağladım.
Açıcı kafamda değdiği her yeri yaktı dedim ona ama aslında sen yoksun diye ağlıyordum.
Ben şu sıralar hep senin yüzünden ağlıyorum aslında. Yeni bir şey olduğundan değil, sadece bir bulgu. Kuşlar göç eder, hayvanlar kış uykusuna yatar, ben seni özlerim.
Shoyo saçlarımı açmaya çalışırken işin içine o kadar sıçıp sıvamıştı ki ne yaptığımızı görmeye gelen Natsu'nun attığı çığlık bile durumu özetlemek için yetersizdi.
O olaydan sonra saçlarımı öylesine kısa kesmek zorunda kaldık. Dışarı çıkmaya korkar oldum. Çıkmamayı denedim de. Durum utanç vericiydi, Kuro bile hayatı boyunca beni bu kadar kısa saçlı görmemiştir.
Ama hayat adaletsiz olduğu kadar acımasız. Çıkmak zorunda kaldım. Neyse ki Natsu, tanrı onu korusun, nasıl becerdiyse oldukça kaliteli bir perukla çıkıp geldi, en azından dış dünya fikri eskisi kadar korkutucu olmamaya başladı. En azından Tora'nın bana verdiği korkunç bereyi kullanmak zorunda değildim. Berenin üzerinde oldukça başarısız bir şekilde dikilmiş kedi kulakları vardı ve ikisi de farklı renklerdeydi. Aslında Akane'nin diye kıvırmaya çalıştı ve bu seferlik şapkanın onunun kafasına sığamayacak kadar büyük olduğunu yüzüne vurmak yerine sessiz kaldım. Çünkü ben senin aksine mental olarak büyüyebiliyorum, bir yetişkin gibi davranabiliyorum.
Tekrardan dışarı çıkmaya başladım. Buradan kastım en fazla markete gitmek ama olsun, evime her gelenden benim için bir paket sigara almasını istemekten daha az utanç verici. Seven Stars, 7. Sen bu markadan nefret edersin çünkü sokaktaki iş adamlarının yarısı bundan içer ve sen bunu banal bulursun çünkü herkesin elindedir. Diğerlerinden farklı olmanın nesi iyiyse sanki.
Hayat adil değil. Valizimi hâlâ toparlamadım, çiçeklerim sulanmamaktan kurudular, Kuro gideceğimi bilmiyor ve bende nereye gideceğimi bilmiyorum. Sadece gidiyorum. Rastgele bir bilet aldım, nereye olduğuna bakmadım bile. Sadece gitmek istiyorum, neresi olduğu önemli değil. Yapılacak çok şey var ama ben sadece balkonda oturmuş sigara içiyorum. Günlük niyetine kullandığım bu ucuz defter elimde parçalandı parçalanacak.
Ben sadece kendim olmak istemiyorum, dayanılmaz geliyor. Belki de kendimi öldürmeliyimdir.
Yalnız insanlar nasıl kafayı yemiyor diye sormuştun bir keresinde. Cevap beklemiyordun o yüzden bende cevaplamadım. Halbuki yanıt çok basitti. Ben çok önceden delirmiştim. Sadece sana karşı nazik olmaya çalışarak bunu saklıyordum. Baksana, sence de çok düşünceli değil miyim?
İlk önce uyumayı denedim ama uyku işe yaramadı. Bende uyanık kalmayı denedim ama Kuro birden bire insomnia denen o halta yakalanıp kendimi öldüreceğime dair paranoyakça bir korkuya kapıldı. Bana çarkıfelek ve o tarz uyku getirici şeyleri çaktırmadan yedirip içirmeyi denedi. Yaptığı çok saçmaydı oysa. Onu pısırık bir velet olduğu zamanlardan beri tanırım ve o benim insanlardan nefret eden doğamı daha çok küçükken görmüştür. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini bir bakışından anlarım ben onun. O da beni anlar, herkesten daha çok iyi anlar.
Sen onun benim kör noktam olduğunu söylemiştin. Belki de haklı olduğun nadir anlardan biriydi. Belki de değildin, ne bileyim. Böylesine bir detayı benim kaçırıp senin yakalayabilmem gururuma dokunmuyor değil. Keşke bu konuda yapabileceğim bir şey olsaydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAYBE I ASKED FOR TOO MUCH | o.ken
Fanfic、「haikyuu」oiken, implied unreq kuroken Ben sana biraz fazla aşığım galiba.