the love story

165 26 86
                                    

dört mevsimin de yaşandığı bir ülkenin gayet sakin bir sokağının kenarında antika görünümlü dekore edilmiş tatlı bir kitapçı, yanında ise her türden tatlıyı satan bir pastane vardı.

pastanenin sahibi choi chanhee kibar görünen ve peri masallarından çıktığına sizi kolaylıkla inandırabilecek, aynı zamanda peri masallarına bayılan bir genç adamdı.

komşusu kitapçı kim younghoon ona kıyasla daha maskülen görünen, büyük ihtimalle disney filmlerinden çıkmış bir prens olduğu konusunda sizleri kolayca ikna edebilecek, aynı zamanda disney prenseslerini oldukça seven bir genç adamdı.

choi chanhee'nin pastanesi sıcak bir bahar günü kim younghoon'un kitapçısının bitişiğine açıldı. aralarındaki küçük itişmeler de mahalleliden duyduğumuza göre o zamanlar başladı. ilk sorun chanhee'nin açılışı için astığı süslemeler konusunda patlak verdi. onun büyük pembe balonları yan dükkana kadar uzanarak komşusunun kitapçısında yaratmaya çalıştığı ortamı bozuyordu. sabah saatlerinde asılan balonlar rüzgarla kitapçıya taşınmaya devam ettikçe younghoon gerildi. sonunda gidip konuşmaya karar verdi. aralarında geçen konuşma pek de tatlı olmadı tabi, en azından tanışma sahneleri için.

"bakar mısınız? astığınız parlak pembe balonlar kitapçımın önünü kapatmaya çok yakın. şimdiden bir kısmı kapımda."

"pekala. sadece biraz bu tarafa iterek sorunu ortadan kaldırabilirsiniz. balonlar çok da ağır değillerdir diye tahmin ediyorum. yine de taşıyamazsanız yardım edebilirim."

"dalga geçmenin sırası olduğunu düşünmüyorum. ancak henüz tanıştığımız ve ilk hatanız olduğu için büyüklük yapıp görmezden gelmeye karar verdim."

younghoon'un fazla açık sözlü tavrı ve chanhee'nin rekabetçi ruhu aralarında bir buz dağı yarattı.
pek öyle görünmese de soğuk bir savaş gibi geçen konuşmanın ardından younghoon arkasına bakmadan kitapçısına, yarım bıraktığı rafları düzenlemeye döndü. chanhee ise yeni yaptığı pastasını süslemeye devam etti.

kitapçısına dönen younghoon "böyle güzel görünen bir adamın bu denli kaba olacağını kim tahmin edebilirdi ki? narin yüzü her daim dediklerinin tam tersini söylüyor." diye hayıflanarak rafları kaldığı yerden düzenlemeye koyuldu. her kitabın tozunu teker teker alıp geri yerine koyuyor, bir yandan da en sevdiği şarkıyı mırıldanıyordu.

birkaç saat sessiz geçti. ardından chanhee küçük pastanesinden çıkıp kitapçıya gitmeye karar verdi. daha iyi bir başlangıç yapmış olmayı diledi, sonuçta uzun süre yan yana olacaklardı. pekala, pastaneden çıkmak çok da zor değildi ama kitapçının kapısına yaklaştıkça adımları yavaşladı. içeri girse bile ne diyecekti? bu egoist ve kaba adamla nasıl anlaşabilirdi? aklına konu açmak ve arayı yumuşatmak adına bir fikir gelmediği için sadece kitaplara bir göz gezdirmeye karar verdi.

kitapçının içerisi tam bir kütüphane gibiydi. kitapları sergileyen stand benzeri dolaplardan çok kütüphanelerde bulunan raflardan vardı. dışarıdan göründüğünden daha büyüktü, bu sayede tamamen bir kütüphane gibi hissettiriyordu. cama yakın kurulmuş okuma köşeleri ile kitaplardaki numaralı stickerlar kitap ödünç alınabildiğini ve orada okumak gibi bir seçenek de olduğunu gösteriyordu. kahve tonlarının ağırlıkta olması chanhee'ye sonbaharı hatırlattı.

bir süre dünya klasiklerinin olduğu raflarda gezindi. onları okumak gibi bir amacı yoktu. istese de okuyamaz, yarısına gelmeden uyurdu. younghoon tarafından izlenmediğinden emin olduktan sonra çocuklar için yapılan alçak raflara gitti. gözüne çarpan goldilocks ve üç ayı masalını alıp okumaya başladı. rafları düzenlemeyi yeni bitiren younghoon ise raflar yüzünden chanhee'yi göremeyeceği bir köşede rapunzel masalını tekrar okuyordu.

four seasons : bbangnyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin