Her şeyden yorulmuş ve bitkin bir hali vardı, oysa gün boyu oturmuş ve parmağındaki yüzüğe bakıyordu. Gördüğü şey tuhaf değildi gümüşten yapılmış bir yüzüktü bu. Tuhaf olan şey daha önce defalarca gördüğü bu yüzüğün ona daha önce bu kadar yabancı gelmemiş olmasıydı. Çok ta kalın olmayan ama anlamlı bir o kadar da anlamsız imgeler bulunuyordu. Analamsız imgelerin arasından hareket eden iki şey gördü, bir kapanıp bir açılıyordu. Heycandanmıdır bilinmez küçük bir çocuğun edasıyla kalkan kaşları, "o" şeklini almış dudakları onu tekrardan şaşkınlığa uğratmıştı. Kim bilir belkide bir yandan kendine şaşırmıştı. Etraftan gelen sesler uzun bir sürenin ardından yavaş yavaş kendini gösteriyordu ona. "Tik tok.." sesiyle anca bakabilmişti saatin kavisli eskimiş yontmalarına. Odanın rutubeti daha öncesinde niye onu bu kadar rahatsız etmemişti. Aslında pek sevmezdi böyle yerleri, istesede kendine pek sevdiremezdi. Kendisinide analamlanndıramadığı bir huzur vardı içinde. Üşümüş elleri , al al olmuş yanakları nedense rahatsız etmiyordu onu. Ya da rahatsız etmesini dahi engelliyecek kadar hayatında ilk defa hissettiği bir duyguydu bu. Saatin sesinden sonra hızlı hızlı kıpırdayan gözleri odanın etrafına daldı daldı.. Ardından gözleri şöminenin etrafındaki kirli ama yıpranmayan taşları süzdü, çıtır çıtır yanan ateşin sesi uzun süre sonra yine ilk kez rahatsız etmiyordu . Ellerindeki yanıklar anlamsızlığını yitirmiş şimdi anlam kazanmış bir edayla üşümeye devam ediyordu. Yorgunluk hissi sardı. Yorulmamıştı düşünmek ve üzgünlüğünü unutmak uzun sürenin ardından onun düşlemsine izin veriyordu. Gözlerini arasından süzülen ışık, çocukların kahkaha sesi , kaybolan ateşin sesi uyanmasına izin vermişti. Yine üşümüş burnunu ellerin arasında ısıtmaya çalışıyordu. Uyuşmuş ayaklarına yavaşça yere indirdi. Sesin geldiği yöne doğru ilerledi. Uyanmasına sebep olan güneşi yavaşça araladı. Az ilerde süzülen uçurtmalar çocukların bu kadar mutlu olmalarını sağlamış olmalıydı. Omzunda yavça gezinen tanıdık ellerin sahibi ona doğru yaklaşıp "Hadi yemeğe!" dedi. Yemek onun zaaflarından biriydi. Gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti " ahh bu koku işte beni kendine nasıl da çekiyor" dedi kendi kendine. Usul usul annesinin gerçektende lezzetli olan o kış günlerinin sıcak çorbasını içti. O an aklına biri geldi ve odasına doğru koştu. Kapıya yaklaşınca bu sefer adımlarını küçülttü. Kapıyı yavaşça araldı ardından kollarını geren patiler dikkatini çekti. Uykusundan yeni uyanmıştı bu yavru kedi. Onu rahatsız etmek istemeyerek tam kapıyı aralarken ona doğru koşan patiler hemen kucaığana geliverdi. Ne olduğunu anlamayarak hasret giderdiler. Odanın ortasında oyun oynarlerken o anda "tak" diye bir ses geldi. O an durup sesin nereden geldiğini anlamlandırmaya çalıştılar. Sesin devamının gelmiyeceğini düşünürken tekar bir "tak" sesi geldi. Bu sefer korkutmamıştı bu ses. Üstelik camdan geliyordu. Biri gecenin bir vakyi cama minik taşlar atıyordu. Camın kenarındaki yayğın üstüne çıktı, kafasını eğdi ama aşağıda kimse yoktu. Artık sinirlenmeye başladı çünkü taşlardan biri kafasına geldi. Etrafa bakmaya devam ederken kafasını usulca kaldırdı. Karşısındaki ağcın üzerinde biri vardı ve o anda çığlı kopardı"Aaaaaannnneeee!". Ağcın üstünde ellerini dudaklarının üzerine koymuş , kaşlarını kaldırmış sanki "sus" der gibi bakan biriydi. Ağcın üstündeki bu kişi hafifçe kafasını eğdi sokak lambası yüzüne vuruyordu. Attığı çığlıktan sonra tuttuğu nefesini veredi, rahatlamış bir ifadeyle ; - Senin ne işin var burda? -ŞŞŞ.. sessiz ol, bak şimdi birisi duyucak . -Çok korkuttun beni. Aslında tahmin ediyorum ama bu s aatte beklemiyordum seni. Ben konuşmamız bitti sanıyordum. Gelmemen gerekirdi.
- Biliyorum son ana kadar ben de gelmiycektim. Ama gelmem gerekti. - Evdekilerin haberi var mı peki. -Yok tabiki. Bak burda senin gelmeni bekliyorum lütfen içeri gelmeme izin ver. Omuzlarını ellerinin arasına alarak ısınmaya çalışıyordu. İçeri almaması gerektiğini düşünüyordu. Sağ tarafındaki küçük dostuna baktı. Onaylarmış gibi bakıyordu o da.Bu onaylayıcı bakışlar onun için yeterliydi ve camdan hafifçe eğilerek; -Peki, ama nasıl çıkmayı düşünüyorsun buraya? -Bu ağca nasıl çıktıysam öyle... İçeri girmeyi becermişti. Bu genci içeri aldıktan sonra hızla kapıya yöneldi. Masanın üzerindeki anahtarı alıp gıcırdayan eski kapıyı olabildiğince yavaşça kapadı. 3 kez kilitleyerek önlemini almıştı kendince.Yatağın ucundaki küçük koltuğuna yöneldi. Odasında uzun sürenin ardından kendisinden başka birini görmek tuhaf hissediriyordu. Koltuğun karşısındaki aynada alışık olmadıkları bir pozisyonda oturan, tuhaf bir şekilde etrafı incelyen iki kişi vardı. Ayna bu tuhaflığı somutlaştırıyordu. Ayna bakan bu tuhaf yüzler aynı anda birbirlerine doğru döndüler. -Şey ben... -Aaa aslında.. -Önce sen konuş istersen.
-Hayır, önce sen konuştun sonra konuşurum ben.
Gizli misafirine öncelik tanıyarak konuşmasına izin verdi.
-Bak bu gün gerçekten büyük bir yanlış anlaşolma yaşandı. Öncelik bunun için senden özür diliyorum. Seni üzmek diğildi amacım. Ama o yüzüğün benim için gerçekten önemi büyük o yüzden lütfen beni yanlış anlama.
(Sessizlik)
-Peki, seni anlıyorum. Sendeki önemini bilemem sonuçta.
Etrafta tekrar bir sessizlik oldu. Her ikiside bir şeyler saklar gibi başlarını önüne eğdiler.Ardından ellerini karşısındakine fark ettirmeden ceplerinde gezdirmeye başladı. Ceplerinde hissedemediği yüzüğü gözleriyle kontrol etti fakat yüzük yoktu. Odada bir konuşma yoktu fakat mimikleriyle her şeyi anlatıyordu oysa.Yatğın üzerindeki minik dostu yavaşça kalktı ve gözünü rahatsız eden bir ışık vardı. Aradığı yüzük tam karşısında duruyordu. Bir an ayağa kalktı. Öylece kalakaldı. Çünkü yüzük orda ap açık bir şekilde durmamalıydı.Ardından sesaizlik bozuldu.
-Ne oldu neden kalktın ayağa?
-Eee şeyy...
-Çıkmamı mı istiyorsun?
-Yok, hayır
-Ne oldu ozman?
Yüzünden akan minik ter damlaları durumu daha da kötüleştiriyordu. Sanki sözcükler düğümlenmişti. Kapının ardındaki merdivenlerden gıcır gıcır sesler gelmeye başladı. Kapının kilidi yere düştü. Kapının arkasında başka biri kilidi açmaya çalışıyordu. Ne olduğuna anlam veremiyordu. Bu kilit nasıl açıldı? Kapının arsındaki kişi kilitli olduğunu nasıl anlamıştı?