19 Mart 1996 20:17
Yakın dostum köhne bir binayı sahiplenmiş özel bir hastanede dünyaya gelmiş, doğum odasına alındıktan sonraysa hemşireler yarım saat yeni doğan bebeği aramışlar, ama ne koydukları yerdeymiş nede kameralarda bir bebek hırsızı bulunmuş, tek bilinen bir saniye önce orada olan bebek bir saniye sonra yokmuş, bebeği bulduklarındaysa tamamen morarmış ve hırıltılarla nefes almaya çalışıyormuş "kamerada ki arıza sonucu" diye başlayan kıytırık bir tutanakla olayı kendilerince bağlasalarda, bu olay hiç unutulmamış ve hala o bölümde ki minik yatağa hiç bir bebek koyulmazmış hatta yatağın yanından geçerken bakmaktan bile çekinirlermiş. Bazıları o yatak atılırsa uğursuzluk tüm şehri sarar diye attırtmamış o yatağı. Bebek allahtan adını alabilmiş aile bu korku dolu yarım saat boyunca umutla mutlu bir haber beklediği için Umut adını vermiş ona.
28 Nisan 1996 14:00
Mahallenin tüm teyzeleri toplanıp dualar, kuranlar eşliğinde dostumun kırkını yapacaklarmış, o gün zaten evin kapısı kapanmamış bile, kadınlar grup grup oturup sohbet ediyorlarmış ama herkes farkındaymış ki herkes birbirine "biz tamam bu mahalledeniz de bu diğerleri kim" diye soruyormuş, kırklama merasimi başladığındaysa herşey altüst olmştu, bebek yıkanmış eve su serpilmiş yatağına yatırılmış ve sonrasında ne yabancı kadınlar kalmış ortada nede bebek, tam tamına ondört gün aramış ailesi, akrabalar, mahalleli, polis bu işin peşine düşmüş ama nafile yine aynısı olmuş iki hafta sonunda bebek yatağında bulunmuş yine morarmış bir halde ama gayet sağlıklı ve mutluymuş. O gün söz vermiş ailesi bu konu burada kalacak ve asla konuşulmayacakmış, o gün yola çıkılmış ve İstanbulun merhametine bırakmış aile kendisini, bağcıların varoş bölgelerinde bir ev bulup yerleşmişler, ama hep yabancı olmuşlar çevrelerine. Ne selam ne sabah, millet arkalarından ne derse desin, onların tek derdi biricik oğullarını sorunsuz yaşatmakmış.
19 Mart 1997 22:17
Aniden sancısı tutmuş annesinin, hastaneye gidememişler bile, fakat özel bir doktora ulaşıp onu çağırmışlar eve, çok aşırı bir miktarı hiç zorlanmadan ödemiş babası, doğum ne kadar sancılı geçse de şimdi ailenin yüzünde güller açıyormuş, doğumdan sonra etrafa yayılması gereken kan kokusu yerine sanki çok hoş bir parfüm sıkılmış gibi kokular yayılıyormuş, ama evin hizmetçisinin çığlığıyla gülücükler sona ermiş, hizmetçi hem korku hem üzüntüyle "vallahi arkamı döndüğümde bir anda kayboldu hanımım" diyerek yeminler ediyormuş, aile zengin olduğundan olsa gerek, polis hemen gelmiş, önce olay mahalline bakalım diyen amirin sesiyle harekete geçen ekip yukarı çıktığında üç el silah sesi duyulmuş. Aşağı inen polislerin yüzleri kireç gibiymiş, "nasıl kayboldu, ölmedi, ateş ettim kafasına, sıktım ölmedi" gibi kopuk ve anlamsız sözlerle korkularını itiraf edemeselerde adeta anlatıyorlarmış. Ailenin neler oluyor sözleri ne kadar cevapsız kalsa da yukarıdan gelen bebek sesiyle evin hanımı annelik iç güdüsüyle gidip bebeğini banyodan almış, az önce kanlı halde olan bebek tekrar kucağına aldığında tertemizmiş ama kafasına bunu takamamış. Korkusundan eşini de razı ederek başka bir yere taşınmaya razı etmiş, yavrusu Nida bebeği de alarak bir daha dönmemek niyetiyle terketmişler koskoca lüks villayı.
28 Nisan 1997 09:12
Korku ve ağlayarak polisi, eşini arayan yeni villanın hanımı derdini zor anlatabilmiş, ağlama ve çığlıklarının arasından cımbızla çıkartılan kelimelerden anlaşıldığı kadarıyla bir kokuyla uyanmış, korkuyla bebeğine koşturup dışarı çıkmak istemiş ama bir bebek şeklinde beşikteki yanığı görünce bir psikopatın kendileriyle uğraştığı hakkında bir karar verip herkesi haberdar etmişti, haber vermişti ama Nida bebek yoktu ortalıkta, eve tek girip çıkabilen hizmetçiymiş, bu sebeple günlerce sorguda kalmış işkence bile görmüştü, şikayetçi zengin olunca adalet işlememiş iki güne bırakmak yerine alabildiğince işkence edilmiş ama hizmetçi inatla ben birşey yapmadım demiş, tutuklanıp hapse gönderilse de ailenin içinde bir insan nasıl bu kadar katlanabilir diye sorular dolaşırken iki haftanın sonunda bebek yatağında mışıl uyurken görülmüş sadece alnında ufak bir morluk varmış, üstündeyse tuhaf bir yazı, ne manaya geldiğini anlayamasalarda aile ilk iş olarak taşınmayı tercih etmiş, çünkü belkide bu şehir uğursuzdu onlar için.
19 Mart 2011 07:30 (Bağcılar)
Umut herzaman ki gibi annesinin tatlı sesiyle yatağından kalkması gerektiğini anlıyor ve uyku sersemliğinden kurtulmaya çalışıyordu, önce yataktan ayaklarını sarkıtıp sonra hafif kamburunu çıkarırcasına yatağına oturdu, kollarını yana açıp elllerini başının üstünde uzunca bir gerinmeden sonra ayaklarını sürüyerek odadan çıktı, annesi iyi kadındı aslında ama bu yaşa geldiği halde hala arkasından okula gitmesi, gece uyumadan odasına dönmemesi bir tuhaf geliyordu ona, sanki annesi deliriyordu oğlu için, sanki umut başka birisinin çocuğu olsa bu kadın yine de bırakmazdı onu, daha yeni yeni ergenlik isyanlarına giriyordu ama annesinin bu hallerinden dolayı daha çok yastıklarını yumruklamakla geçiriyordu sinirini. İşte yine seslenmişti aşık anne.
- Umuuut sana mektup gelmiş
"Allah allah bu devirde hangi embesil mektup yazar ki" diye düşündü umut ama merakı kısa sürdü.
-Bakırköy'de bir cafede arkadaşların doğum günün için rezervasyon yaptı....
-Anne sen bana gelen mektubu nasıl açarsın!
Önce bir kekeledi merve hanım, ama susmayı tercih etti, gerçi nerden bilsin umut efendi çocukluğunda kaç kere yatağından kaybolduğunu günler sonra ortaya çıkıp abuk sabuk hikayeler anlattığını, hocalara mı gitmemişlerdi, psikologlara mı gitmemişlerdi, en son bir kişi unutturmak lazım deyip hipnoz tedavisi uygulamıştı da umut efendi o kayboluş ve saçma rüyaları unutur olmuştu.Umut bir koşu gelip mektup zarfına baktıi adres yoktu, sadece içinde davetiye ve o davetiyede eğik ve süslü bir yazıyla doğum günü tebriği ve hangi cafe kaç numaralı masaya gitmesi gerektiği yazılıydı hatta abartılmış ve oturacağı sandalye bile seçilmişti.
19 Mart 2011 07:30 (Bostancı)
Nida yine kaybolmuştu ama kapıda nasıl olduysa ortaya çıkmış elinde de bir zarf vardı, zehra hanım telaşla kızına sarıldı.
-nerelere gittin yine kızım? Yoksa ilaçlarını bıraktın mı yine? ...
nida soruları cevaplamayı düşünsede boşver diye düşündü, nasıl olsa şizofren denilerek yine bir ton ilaç içmek zorunda bırakılacaktı, nereden bilsin annesi bambaşka yerlerde uyanıyor ve geri dönebilmek için denemediği birşey kalmıyordu eskiden, artık düşünmemeyi tercih ediyordu, dönmese belki daha iyi olabilirdi, ailesinin düşüncesini geç herkes tarafından deli olarak yaftalanmak artk canını bile sıkmıyordu çünkü alışmıştı buna. Zehra hanım kızının elinde ki zarfı görünce iyice korkmuş halinden meraklı tutumuna hızlı bir geçiş yaşadı, korkmuş hali çekilmezken meraklı hali hiç çekilmez oluyordu.-bu elinde ki ne küçük hanım?
-ben bilm...
-yani biz meraktan ölüyoruz sen elinde bir zarfla çıkıp geliyorsun verir misin lütfen!
LÜTFEN : aslında onu verip defolup gidiyorsun demekle eşdeğerdi bu, zehra hanımın kibarlığı aslında ince bir diktatörlükten başka birşey değildi. Nida elindeki zarfı uzatıp hiç konuşmadan yavaşça odasına gitti, aklında delicesine sorular vardı, ama bu soruları ne yanıtlayacak gücü vardı nede biraz daha bekleyecek. Hemen yatağın yolunu tuttu. Zehra hanım zarfı açmış içinden doğum günü tebriği ve ayrılmış biryer görünce hem sevinmiş hemde kızmıştı, kızının arkadaşları vardı demek, artık oda sosyalleşiyordu, bu mutluluğu bozan tek şeyse bu arkadaşlardan niye haberi yoktu? "Olamaz!" diye düşündü kızının doğum gününü unutmuştu, hemde artarda üç sene unutulmuş ertesi gün pasta ve gösterişli bir kutlama ile telafi edilmeye çalışıldıysa da kalp kırılmış ve geç kalınmış olurdu. Bu yüzden bugünlük karışmamaya karar verdi, gitsin eğlensin akşama sorardı zaten bu arkadaşlar kim diye.Kızının odasına yavaşça girdi, tatlı bir sesle parti için izin verdiğini ima edercesine konuşmaya çalıştı, aslında hiç böle bir konuşma yapmadığından onu da eline yüzüne bulaştırdı.
-kızııım, tamam çok .. şeyy bennn.... partiye gidebilirsin ama sana telefonumu veriyorum bana hep haber veriyorsun tamam mı?
"ne partisi" diye düşündü nida ama anlaşılan zarfla alakalıydı sadece yataktan eğreti bir kalkıp annesini öptü, sevinçli numarası yaparak "çok teşekkür ederim anneciğim" diye ufak bir ciklemeyle konuştu, sonuçta bu hapishaneden kurtulacaktı, zarfı ve davetiyeyi alıp şöyle bir bakındı, Bakırköyde bir cafe ve 12 numaralı masa'da pembe koltuk, hiç bir mantığı yoktu gitmeyi bile düşünmedi ama evden çıkmak için güzel bahaneydi. Bu bahaneyi de asla kaçıramazdı, aklında sorularla evden hantal bir şekilde çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Vaiz
Teen Fiction"O Doğuştan farklı, bütün dünyalar onda birleşecek, kaderini kendisi yazacak, belki yeni bir başlangıç olacak, belki de herşey onunla son bulacak." İren'in kehaneti. Dünyada gizlenmiş bütün varlıkları görüp tanıyan bir çocuğun sıradan olmak için müc...