"Min Yoongi, 38. Her zamanki gibi notun düşük. Şu an çalışmıyor olabilirsin, ama üniversite sınavını geçemeyeceksin bu gidişle."
"Üniversiteye gitmeyi düşünmüyorum."
Hocanın lafının üstüne ettiğim laf onu sinirlendirmiş olacak ki, bana dik dik baktı. Sonraysa bir omuz silkip sonraki kişileri okumaya başladı. Ne yani, herkes üniversiteye gidecek diye bir kural var da ben mi bilmiyorum? Hem üniversite okusam ne olacak ki? Aklımda belirli bir meslek bile yok. Ayrıca olsa bile bir şey değişmeyecek. O kadar sene hayvan gibi çalışıp en güzel üniversiteleri kazanan ve iyi bir başarıya ulaşan insanlar mezun olunca sik gibi kalıyor ortada. Büyük ihtimal benim sonum da onlar gibi olurdu.
Ders bitiminde her zamanki gibi birkaç kız yanıma doluştu ve saçma sapan konuşmalar yapmaya başladılar. "Yoongi, yatağımı kaybettim de, acaba seninle uyuyabilir miyim?" Pf, salaklar. Onları umursadığımı anlayamıyorlar mı acaba? Hayır, hiç yüz falan da vermiyorum ki bunlara. Aynı sinek gibiler. İtiyorsun, geri sana konuyorlar.
Yerimden kalkıp onları ittirdim ve birkaçının hâlâ peşimde olmasını umursamadan aşağı inip tek ve en iyi arkadaşım olan Taehyung'un sınıfına gittim. Her zamanki gibi başını kolları üzerine gömmüş bir şekilde sırasında yatıyordu. Yanına oturup onu dürttüm. Aniden irkilip başını kaldırdı ve bana baktı. Sonraysa bir "of" çekerek tek eliyle gözlerini ovuşturdu.
"Saat kaç?"
Kolumdaki saate baktım.
"On bir buçuk."
"Oldu mu o kadar ya?"
Başımla onu onayladığımda tekrardan ofladı. Cidden, ben bile daha az ofluyorumdur.
"Eee, sen niye geldin?"
"Peşimdekilerden kurtulmaya çalışıyorum."
İlk önce kapıya, daha doğrusu kapının dışında beni bekleyen kızlara baktı, sonra geri bana dönüp başını iki yana salladı.
"Her seferinde onları buraya yolluyorsun ya, bravo sana."
"Bana ne," dercesine omuz silktim. O da gözlerini devirip kalktı ve kolumdan tutarak beni de kaldırdı.
"Bari kantine gidelim, boş boş durmayalım burada."
Kolumu ondan kurtarmayarak beni götürmesine engel olmadım. Şu an tek isteğim şu peşimdeki yaratıkların yanımdan ayrılmasıydı.
Kantine geldiğimizde kendimize birer kahve alıp herhangi bir yere oturduk ve sohbet etmeye başladık. Bu son teneffüs olduğu için 15 dakikaydı, yani henüz zamanımız vardı. Ben ona bir şeyler anlatırken Taehyung'un beni hiç tınlamadığını fark edip sustum, gözü bir yere dalmıştı. Onun baktığı yere baktığımda yüzümdeki sırıtışa engel olamayarak ona doğru döndüm.
"Evin yanıyor kardeşim."
Biraz zor da olsa bakışlarını çevirip "Ya bir git," gibi bir şey mırıldandı, sonraysa gözlerimi devirmeme sebep olacak o şeyi söyledi.
"Seninki de seni kesiyor yine."
Namjoon'dan bahsediyordu; okulun zeki çocuğu. Kendisi 9. sınıftan beri hep okul 1.'si oluyor, ve açıkçası bu durum biraz sinirlerimi bozuyor. Ayrıca duyduğuma göre aşk değil de kariyer odaklı olduğundan bahsediyormuş hep. Buna rağmen çoğu kişi onun bende gözünün olduğundan falan söz ediyor. Yok neymiş, sürekli bana bakıyormuş, bana şiirler yazıyormuş, oymuş, buymuş. Büyük ihtimal bunu benimle uğraşmak için söylüyorlar, çünkü kimsenin belirli bir kanıtı bile yok.
"Sen de başlama yine ya."
Dudaklarını büzdü.
"Ama aşııkkk~"
Sertçe koluna vurduğumda acıyla inleyip vurduğum yeri ovuşturdu.
"Tamam be, sustuk."
Bir süre daha aramızda "çok normal" bir konuşma geçtikten sonra zilin çalmasıyla birlikte, ikimiz de kalkıp plastik bardaklarımızı çöpe attık ve sınıfa çıktık.
~🧂🥓🥫~
Bunlar hariç 459 kelime.
Ve giriş bölümü de burada biter.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Need You Again / Namgi - Texting
Fanfiction"Sana uzun bir süre daha ihtiyacım yok, dostum." ~ Bu sıradan düz yazı ve texting'in bir araya geldiği lise kurgusunda iki tane karakter var: Yoongi ve Namjoon. Yoongi bu fic'te biraz umursamaz bir tip, ah, bir de ciddi. İnsanları kendisine aşık edi...