Her şey geldi ve aynı hızda gitti sanki. Geçmişi düşünmediğim bir zaman dilimi yakaladığımda bira almaya gidiyor oluyorum. O zamanları düşünecek ortamı hazırlamak için tekele uğruyorum.
"Bira."
"Bir tane mi?"
Hiç bira, bir biradan iyidir.
"Dört tane."
Genelde üç tanesi yeter. Yine de kendimi sağlama almak için bir tane daha istiyorum. Sonra eve yürüyorum, acelem yok. Uzun süredir hiçbir yere acelem yok zaten. Kaçan otobüsün peşinden koşmayı bırakalı çok oldu. Gideceğim yere erken giderim. Sabırsızlanmam, oyalanmam, beklerim. Hayatın yakalanacak bir yanı kalmadı. Beklerim. Bir ömür boyu beklerim ölümün geleceği günü. Sorun değil.
Eve geçerim biraları alınca. İçimde heyecan yok. Heyecanı kaybedeli de çok oldu. İnsanların bunu anlaması için açıklama zahmetine girmem, kimsenin anlamak için zahmet etmeyeceğini anlayalı da çok oldu.
İlk yudumu alırım. İyisinden bir müzik. Amacım yok. Kederli değilim, mutlu değilim, zaman geçiriyorum. Biri oturduğum yerde beni keşfetmeyecek, babam haklıydı. Keşfedilmeyi bırakalı çok oldu.
Sarhoş olmayı amaçlamıyorum, bir şeyleri unutmak için de içmiyorum. Hatırlamak! Unutmaktan daha kıymetli. Nerede yanlış yaptım? Çok şey bekledim insanlardan, hayattan ve kendimden. Benden de çok şey beklediler, baskıyı kaldıramadım. Güzel şeyler vardı hayatta, hepsinden tatmak için uğraşırdım eskiden. Ağzımda güzel bir tat bıraktılar fakat midem için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
"Öyle yapma. Böyle yapma. Şöyle yap.
Öyle yazma, şu cümle fazla olmuş, beni de yazar mısın, bu karakter sen misin, değilim, öylesin, güzel yazıyorsun, cümlelerinde kendimi buluyorum, biraz Bukowski'ye özenmiş gibisin, Bukowski okudun mu, ben hiç okumadım.
Aşık olmak saçmalıktır, aşık olma, aşık ol, aşık olmak için ölür bile insan, ben aşktan korkuyorum. Okula git, iyi notlar al, otuydu bokuydu öğren. Sinema sana uygun, şu çekim açılarının güzelliğine bak, işte 1940'lardan bir film, bokunu çıkarana kadar analiz et, sevip sevmemen önemli değil, sinemayı ileriye taşıyacağız. Sinemayı sikeyim. Öyle deme. Sanatın en üst noktası. Sanatı sikeyim. Okula dair her şeyi sikeyim.
Sizin çocuk biraz edepsiz, rahatsız, delisin sen, farklı birisin, alkolik, saygılı, terbiyesiz, seni seviyorum, seninle konuşmak istemiyorum, kızımı büyüyünce sana vereceğim, kızımdan uzak dur, kızlar verilip alınan bir şey değildir, bunu kültüre anlat."
İnsanın gözünün önünden bir film şeridi gibi geçiyor. Ne düşünüyorsun? Ne düşünüyorum? Eskiden iyi bir satranç oyuncusuydum, ilk biranın sonlarına doğru birkaç el atayım dedim. İkinci biraya başlamadan sinirle kapattım. Yenilmeye tahammülüm yok, yenilgiye alışığım, yenilmek doğamızda var. Pardon hepinizin adına konuştum. Kırmak istemem sizi ama umurumda da değil gibi. Beni kırmadan önce bir saniye bile düşünmeyen insanlar oldu; kıracağımı bile bile ağzımdan çıkan cümleler, insan kırılmaz, psikolojisi bozulur sadece.
Evimin dibinde bomba patladı. Evde değildim, bu yüzden şanslıymışım. Tutkum öldü benim hayata dair, yazmaya, sevmeye, aşık olmaya, para kazanmaya. Neye tutku duyduysam kafasına mermiyi ben sıktım. Silah elimdeydi, mermiyi başkası verdi. Başkasını suçlamadım hiç, kendi kafama da bu şekilde sıktım zaten. Mecazi.
Aşık olmayı da, yazmayı sevmeyi de, satranca odaklanmayı da, futbol oynamayı da... hepsini çok sevdim zamanında. Büyük tutku duydum, içimde sönmez bir ateş gibiydi hepsi. Hepsi yavaş yavaş öldü. Anlıyorum. Umursamıyorum dersem yalan olur.
Sikeyim. Mecazi.
Ne hissettiğimi bilmiyorum, tutku duymak istiyorum, duyamıyorum. Buna uygun değil yaşadığım dünya. Dünyayı suçlamıyorum, kendimi suçlamak istemiyorum, seni de suçlamak istemiyorum. Şu üçüncü birayı bitirip uyumak istiyorum. Yarın aynı. Sonraki gün de.