Seni Gördüğümde

81 10 11
                                    

Yıl, Ms 959

Mutlu bir sabahtı. Kuşlar hiç susmak bilmiyor, güneş bütün sıcaklığını, bütün hayvanlar suya girsin, kendini serinletsin, oyunlar oynasın yorulduktan sonra onun sıcaklığı altında uyusunlar diye onlara bahşediyordu. Bitkiler bütün güzelliğe ile çiçek açıp, rengarenk bir şölen oluştursun, ağaçlar yapraklarını dans ettirsin ve derin bir nefes alsın istiyordu güneş.

Fakat insanlar için değil.

Onlar kendisinin varlığını hak eden varlıklar değildi fakat yinede kendisinden faydalanıyorlardı. Umursamamaya çalıştı güneş çünkü aralarında kendisine muhtaç olanlar vardı.

Ve hak edenler.

Sırf çiçekler güzel diye koparmayan, hayvanları çok seviyor diye onları hapsetmeyen bir genç vardı. Çimenlerde uyuyor, duvar tepelerinden atlıyordu. Krallığın dibinde yaşıyor, her gün gösterişli saraya baksada hiçbir zaman imrenmiyor, orada olmanın hayalini kurmuyordu. Çünkü biliyordu, eğer o sarayda yaşıyor olsaydı, taş duvar arasında sıkışıp kalacaktı. Şanslıysa bahçıvan olur bahçede takılırdı ama özgür olamazdı. Orada yaşayan hiç kimse özgür değildi, kral bile.

Kafasını saraydan çevirip, koşmaya başladı. Her gün gittiği, huzur bulduğu dereye koşuyordu. Yollardaki oyukların üstünden atlıyor peşi sıra bir kahkaha salıveriyordu.

"Yah! Kyungsoo!" Adını duyunca ani bir şekilde durdu ve kocaman parlak gözleriyle kendisine seslenen adama döndü. Yüzünde ki gülümseme solmadan, adamın attığı elmayı havada yakaladı.

"Teşekkür ederim!"

"Dikkatli ol!"

Ormanda kaybolma ya da derede sakın ha boğulma diye kimse öğüt vermiyordu ona. Zira ormanı avucunun içi gibi bilir, derede bir kuğu gibi özgürce dans ederdi. 

Dereye geldiğinde elmasını bitirmişti çoktan. Yere değilde cebine atıp, ağacına doğru ilerlemeye başladı. Ağaca tırmanacağı sırada, dalında gördüğü kuş ile olduğu yerde kaldı genç. Daha önce hiç görmediği bir kuştu. Kanatları, bacakları ve kuyruğunun ucu yeşilken geri kalan bütün tüyleri ve gagası kırmızıydı. Göz göze geldiklerinde kuş, kafasını hafifçe yana eğdi. Genç, kuşu ağzı açık izlediğini, bu tatlı hareketine gülünce fark etti.

"Nereden geldin sen?" Hayranlıkla sordu kuşa. "Çok güzelsin."

Adı neydi bu kuşun? Nereden gelmişti? Neden daha önce görmemişti? Daha başka nasıl kuşlar vardı dünyada?

Kuş, hafifçe gence doğru eğildi. Sanki kuşta onu inceliyor gibiydi. Kyungsoo hafifçe geri çekildi ve karşısındaki zarif ve asil kuşa eğilerek selam verdi.

"Ben Do Kyungsoo." dedi ve tekrar kuşa baktı. Kocaman gözlerindeki kocaman umutla bir yanıt bekliyordu.

"Geveze."

Kocaman ve umut dolu gözler, şaşkınlıkla dolmuştu.

"Ne?" Dedi hayretle. "Sen konuştun mu?"

Bir kuş konuşur muydu? Başka hayvanlarda konuşabilir miydi? Tüm masallar gerçek miydi?

"Geveze." Dedi kuş tekrar.

Kyungsoo bir adım geriledi. Çok mu konuşmuştu?

Duyduğu ıslık sesiyle birlikte kuş bir anda kanatlanıp başının üstünden hızla geçti. Ona yetişmek adına arkasını dönüp koşmaya yeltenmişti ki, siyah fötr şapkalı, uzun paltolu bir adamın kuşu sevdiğini görünce duraksadı. Kuş, adamın kolunda duruyor, sevilmenin güzelliğiyle tüylerini kabartıyordu.

Aynı Yıldızın Altında // KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin