yeonjun'un ağzından
yıldızlar. bizim gibi doğar, yaşar ve ölürler. bir çok yönden insanlara benzetirim hepsini. çoğu yıldız öyle parlar ki, ışıkları diğer gezegenlerden bile görünür. o kadar ihtişamlılardır ki onları milyarlarca ışıkyılı ötedeki insanlar bile kıskanırlar. çoğu yıldız böyleyken bazı yıldızlar, tanrının ona biçtiği kadere uymak zorunda kalır ve sönük doğarlar.
sönük yıldızlardan bazıları kaderini kabul ederken bazıları da tanrıya, kadere karşı koyar ve inadına yaşamaya çalışırlar. diğer yıldızların bu konuda bir kaygısı yokken onlar hayatta tutunmaya, bu kocaman evrende bir yer almaya çalışırlar. çabalarının pek etki etmeyeceğini bildikleri hâlde, "en azından denedim." demek için yaşayan yıldızlardır onlar.
ben de dünyadaki sönük yıldızlardan biriydim. yapabileceğim bir şey yok, sadece yine hayata tutunmaya çalışmaktan başka hiçbir şansım yok. pes etmeyi denedim. "az olan ışığım beni terk etse de bir şey kaybetmem artık." dedim, ışığımı söndürmeye çalıştım. olmadı. asıl istediğimin o olmadığını biliyorum çünkü, şu anki aklımla yeni anladım bunu. yaşamayı istiyorum; kan kussam da, kalbimin ağrısı beni geceleri uyutmasa da ben hayata tutunmayı istiyorum.
sönük yıldızın teki olsam bile bununla gurur duymayı öğrendim. adım, choi yeonjun. kendi çabasıyla hayata tutunmaya çalışan, gençliğinin baharında bir adamım. genetik bir kalp hastalığı geldi buldu beni, daha yarınım belli değilken yine de tedavisi için parasını çıkarmaya çalışıyorum.
başım çatlıyor. kalbimin hüznü yetmezken bir de onunla uğraşıyorum. yine hata üstüne hata yapıp bozdum her şeyi, bu aptal restorantda çalışmam yetmezmiş gibi bir de kalbime birini aldım dün gece. sarhoş aklımla yaptığım hatanın şimdi çıkmıyor acısı, gitmiyor. izleri üzerimde, yüzü bile gözümün önünde.
derin gamzeleri, tavşanı andıran dudakları, kahverengi gözleri, ellerime çok yakıştığını düşündüğüm siyah saçları.. her şeyiyle aklımda, her zerresi kalbimden bir parça taşıyor artık. aklımda hâlâ o derin sesi. güzel bir anı olmasına rağmen, hatırladıkça acıyor kalbim. gözlerim doluyor, ne ara bu kadar aşık olmuşum ona. tek bir gecede.
keşke o yataktan kalkmasaydım, sonsuza kadar kalsaydım o yatakta diye düşünmeden edemiyorum, ama tam tersi ikimiz için de daha iyi. yıldızımı daha fazla parlatıp parlatamayacağım bile tam belli değilken ben onu nasıl acıyla başbaşa bırakırım? daha onu tanımıyorum bile.
"bakar mısınız?" duyduğum ses, bakışlarımı sesin geldiği tarafa yönlendiriyor. masada oturduğunu gördüğüm müşteri ile hemen defteri kalemi alıp gidiyorum yanına. güzel bir kadın, çocuğu ile birlikte gelmiş restoranta. böyle anneleri gördükçe mutlu oluyorum, resmen minik kızın gözündeki mutluluğu görebiliyorum. gülümsetiyor bu beni. "ne isterdiniz?"
soruyla birlikte güler yüzlü kadın isteğini söylerken sıra minik kıza geldi. annesi kendi istediğini söylemeye alıştırıyor sanırım onu. o da kendi istediğini söyleyip gülümsüyor bana. not aldım bu sırada dediklerini. hatta saçlarını sevmeme izin bile verdi, çok tatlı bir kızdı. hızla mutfağa ilerledim minik kızla olan muhabbetten sonra. siparişleri söyledim.
açıkçası, işimden nefret ediyorum. müşteriler o kadar patavatsızlar ki. "müşteri her zaman haklıdır." kuralı yüzünden bizim gibi çalışanlara demediğini bırakmayan insanlar var. karşısındakinin de onlar gibi bir insan olduğunu unutan bir sürü müşteri var. keşke daha huzurlu bir iş yapsam diye düşünmeden edemiyorum.
ama iş bulmak zor, yapacağım bir şey yok. "bir bakabilir misin?" mutfaktan çıktığımda başka masadan bir ses geldi, o yöne doğru hızla ilerlerken kızgın bakışları ile beni bekleyen müşteri beni endişelendirdi. yanına geldiğimde sanki yemekleri ben yapmışım gibi sinirle baktı bana adam. önüne gelen eti gösterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flowers ; yeonbin
Fanfictioniş arayan yeonjun, çiçekçi olan soobin'in yanında işe başlar.