Öfke Kokan Hisler

24 2 0
                                    

Hayatın boyu yaşadığın başına gelen tüm olaylar nasıl olur da kurulu "kader" kavramı altında yaşanabilir bunu  anlamlandıramıyorum..
Biri ölür ' kaderi buraya kadarmış derler, birisi  doğar' kaderi artık başladı derler , biri binbir felaket  yaşar 'kaderinde bu da varmış'.. Bu kader ne? Neden herkesin ağzında' kaderimi yaşıyorum, bu benim kaderim'deyip kabullenme var??

Anlamadığım bir diğer nokta da şu, eğer kaderin sadece yazılı olandan ibaret ise neden intihar etmiş birisine 'kaderi böyleymiş demiyoruz da kaderini böyle bitirdi, kaderini kabullenmedi diyoruz? Aslında seçim kendisinden ibaret değil mi? Yaşasa yaşadıkları kader ama ölse ölmesi neden  bir kabullenmemeye dayalı?

Kim ne derse desin bence tüm yaşantı yazılıdan ibaret değil,misalen  bir oyuncu için  yazılı bir senaryo var ama bu senaryodaki doğaçlamalar  yalnızca oyuncunun kendisine ait,akışı kendisi yönetir ve ortaya çıkan sonuca biz film yada dizi deriz. Bizim filmimiz hayatımız ve hayatımız yalnızca yazılıdan ibaret değil, tüm duyguyu verecek olan bizim doğaçlamalarımız yani seçimlerimiz..

"hey neye daldın böyle içli içli,güzel olmamış yoksa yemek?" konuşan karandı,
Okuldan ayrılıp hızlıca eve gelmiş karan gelene kadar da telefonda arama beklemiştim, en azından nasıl olduğunu bilmek istiyordum,birden kriz tarzı bir şey geçirdi ve Anıl, ismini anmak bile öfkelenmeme yetiyor.

Durduk yere neden o denli kötüleşmişti ki yoksa bilmediğim bir rahatsızlığı olabilir miydi? Ahh hakkında ne biliyorum ki daha bir kaç gün oldu iletişim kuralı.

Ondan hoşlanıyor muydum? Elbette ki hayır, hiç tanımadığım adını bile yeni öğrendiğim birisine karşı his beslemem ki zaten tanısam da besleyececeğimi sanmıyorum, sadece kafamda bir kaç aydır olan kuruntular yüzünden.

Bir defasında sanırsam 2 ay öncesiydi, onunla aynı durakta bekliyorduk ve o sırada daha önce yalnızca umhh adını anmak bile acıyı hissetmeme yeterli olan kişide, Berk'imde duyduğum ve  kendisinin benim için yaptığı  özel besteyi dinliyordu. Ona olan yakın mesafemden ötürü rahatlıkla işitebilmiştim, melodisine kadar nasıl aynı olabilirdi ki?

O günden sonra hep yakın takibe almıştım onu, her sabah görmeye ve tekrar tekrar o müziği Berk yanımdaymışçasına duymak için.. Berki tanıyor olamazdı çünkü Berk burada uzun yıllardır yaşamıyordu, yeni düzenini kurmuşken hayatıma girmişti ve her neyse..

Sanırım o zaman içerisinde birazcık hoş bulmuş olabilirim Batuhanı ama ilerisinin olabileceğini sanmıyorum, öte yandan da bana teklifte bulunursa direktmen kabul edeceğimi bildiğim halde. Kaç aydır ilgi görmedin karşı cinsten. Her şeyi de bilme be.

"hayır yemek gayet lezzetli, sadece biraz canım sıkkın."
Bunu duyan Karan direktmen bakışlarını yüzüme çevirdi ve "ne demek canım sıkkın? Kim o canını sıkan, isim ver de ona dünyanın kaç bucak olduğunu göstereyim". Al aldın başına belayı, açıkla şimdi nasıl açıklayacaksan. "ya Karan öyle bir şey yok, yalnızca.. mühim bir şey yok ya".

"ne demek mühim bir şey yok? Kızım  benim yaptığım yemeği bile yiyemecek kadar canını sıkan kim, sadece ad ver bana" uf anlatacak bir şey yok ki ne diyeceğim, telefon arkasından benimle iletişim kurmaya çalışıp, telefonu kapatınca kriz geçiren bir arkadaşım ve sonrasında kolumdan tutup beni kovan arkadaşı mı? unut gitsin ne biçim bir senaryo bu. Kızım sen yaşadın bugün bunu, tek fark arkadaş kısmı sence de biraz şey olmadı mı? Pff evet ikisi de arkadaşım değil ve biraz daha susarsan Karan zıvanadan çıkacak bir el at çocuğa.

"ya önemli bir şey yok a benim karanım, a benim ballı çöreğim, yalnızca bir arkadaşım hastalanmış buna canım sıkıldı biraz" yüzüme baktı sonra burnumu sıkıp "işte şimdi benim çingene kardeşime benzedin." yüzümle tabağına tükürür gibi hareket edip "sensin çingene hıh, hem bir kere ben bir PRENSESİM  'muhteşem Hürrem repliğimiz.

YÜKSEK VOLTAJ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin