Hayatımızdaki en önemli şey mutlu olmaktır. Mutlu olmak için çalışır, acı çeker ve fedakarlıklar yaparız. Ezilir, yorulur ve acılarımıza katlanırız. Günün sonunda mutlu olmayı umut ederiz, boşuna mı çile çektik değil mi hah! İnsan acılarıyla yaşar, öğrenir ve ölür. Ama gerçekten acı nedir? Dövüş sporları yapan bir sporcunun sürekli vücuduna yediği darbe de acıdır, değer verdiğimiz şeyleri kaybetmek te acıdır. Bazen anlamadığım fiziksel acıdan daha mı acıtıyor ruhsal acı. Yani şöyle; ailemizden bir kimsenin bize "Yarın senle konuşacağız sabrım taştı" diyen bir ebeveynin bize vurma ihtimalini hayal edelim. Yanağımızdaki tek bir tokat olabilir . Biz bu tokatı yediğimiz zaman bir anlık fiziksel bi acı hissederiz belki biraz da kırgınlık. O kadar da hayatımızı etkileyecek vücudumuzu mahvedebilir bir tokat olmadığını düşündüğümüz zaman tokatı yedim ve geçti dedik. Sorun şu o tokatı 1 gündür zaten sürekli hayalinde yiyen onun korkusuyla belki gözlerine uyku girmeyen binlerce hayali tokat yemiş bizler kendimize işkence yaparız. Kafamızda oluşturduğumuz bu kaygı sistemi bize o kadar fazla zarar verir ki o tokatın acısıyla, kafamızda yarattığımız kendimize uyguladığımız psikolojik şiddet inanılmaz yıkıcı olabilir.
Acıyı hayatımızdan silmek bazılarımız için imkansızdır, bazıları da yaşadığı durumlardan ve yetiştiği çevreden ötürü acıya karşı hissiz haline gelir. Acı gerçekten acı mı? Duygularımızı kontrol edebilirsek ve yaşadığımız acıların bize zarar vermemesini sağlarsak huzura kavuşabilmek bir bakıma mümkün olabilir. Her durumda soğuk kanlı kalmak gerçekten her insanın bünye ve psikolojisine uymayabiliyor. Duyguları bastırmaktan bahsetmiyorum. Her duyguyu yaşayabilir insan. Mesele kendin için acının sana zarar vermemesini sağlamak. Üzülmeyi biz istiyoruz, üzüldüğümüz zaman bunun doğal bişey olduğunu düşünüyor ve buna tepki olarak farklı şekillerde yas tutarak, ağlayarak tepki veriyoruz. Gerçekten üzülmek istemiyorsak üzülmemek bence mümkün. Boşluktan kurtulup yaşadığımız olayları geride bırakmalıyız. İleriye doğru gidiyoruz, hayatımızın en güzel yıllarını üzülerek ufak şeylere takılıp kırılarak geçirmemeliyiz. Ufak şeylerden kastım şu; herkese göre durumlar farklı sonuçlarda ciddiyetlik gösterebilir lakin gerçekten inanın her zorluğun üstesinden gelebilecek iradeye sahip kimseler var özellikle bir genç olarak benim hislerim yürüdüğümüz hayat yolunda önceden bastığımız adımları sürekli takıntı haline getirip olayları tekrar tekrar kafada canlandırıp o acıyı her defasında aynı şekilde çekmek bizim tercihimizdir.
Güçlü olmak gerek. Kimsenin bizi yıkamayacağı kadar güçlü olup özellikle kendi kendimize işkence etmekten vazgeçelim. Sorunlarımızı büyütmeyip onlarla yaşamayı sabretmeyi çözebiliyorsak elimizden geleni yapıp bir şekilde bu durumdan kurtulalım, eğer çözemiyorsak bu sorunla yaşamayı öğrenmemiz gerek. Belli mi olur bu sorunu sen çözemiyorsun ama bir başkası buna bir çözüm bulabilir. Akıl akıldan üstündür. Her insana danışmak yerine gerçekten güvenebileceğin, menfaatsiz senin yanında olan insanlarla konuşman gerekir. Çünkü birden fazla kafa sorunun daha fazla büyüyüp bir çığ gibi üzerine gelmesine neden olabilir. İlk başta kendimize güvenelim ve bir sorunumuz varsa onu çözelim. Çözmek için uğraşmayıp kaçmak ya da yıkılmak ta bir tercih, nihayetinde üzülmeyi ve acı çekmeyi biz seçeriz. Aynı zamanda bu acı karşısında duracak iradeyi ve gücü kazanmaya çalışmak ta bizim elimizdedir. Güçlü durun, hasar almamak çok zor ama en az hasarı alarak yaşamak mümkün. Ayakta durabilmek gerek ama insanız eninde sonunda yıkılabiliriz. Mesele yere yıkıldığında ayağa kalkabilmekte.