8'

14K 1.5K 537
                                    

give me a sign
take my hand, we'll be fine

promise,
i won't let you down

ona söz verdiğim gibi, partiye gelmiştim.

etrafta bir sürü tanımadığım kişi vardı. kulaklarımı hissedemeyeceğim kadar yüksek sesli olan şarkı da dans edip, kendilerini kaybediyorlardı. tabii ellerinde bulunan ve neredeyse 5 dakika da bir yeniledikleri içkileri onlara kendilerini kaybetmelerinde oldukça yardımcı oluyordu.

bense, kimsenin beni bakmasa asla göremeyeceği yer olan, iki katlı evin içerisinde ki merdiven boşluğunda dizlerimi kendime çekmiş, öylece oturuyordum.

minho beni özel çağırmasına rağmen geldiğimden beri yüzüme hiç bakmamıştı. bana zorlama bir hoşgeldin demiş ve ardından hızlıca arkadaşlarının yanına dönüp, beni kimseyi tanımadığım yerde yapayalnız bırakmıştı.

biraz kötü hissetmiş olsamda, umursamamaya çalışmıştım.

hoş, ben zaten o'na teşekkür etmek için gelmiştim buraya. asla tekrar gelmeyi düşünmüyorumdum da.

çünkü, benlik değildi böyle şeyler.

ben, kulağı tırmalayıp rahatsız eden şarkılardan değilde, melodisinde ve sözlerinde kendimi bulduğum şarkılardan hoşlanırdım mesela. ağır içkiler değil, hafif aromalı meyve sularını severdim.

narin bir insandım zaten, böyle şeyler bana ağır gelir, yapamazdım.

o'nun için kendi sınırlarımı aşmış olduğumu fark ettim usulca. ama yine de boşverdim, o'na güveniyordum çünkü.

belki tanımadığım birine güvenmem saçma olabilirdi fakat, olmuştu çoktan. güvenimi güzel sözleriyle kazanmıştı.

her şeye çabuk kanan bir insan olarak, beni güzel sözlerle kandırmak oldukça basitti zaten.

en az bir on dakika daha o merdiven altında oturup, etrafı seyrettim. bir ara salondan bağırış sesleri yükseldi ama merak etmedim.

büyük ihtimal jeon ve arkadaşları gelmiş, minho'larla atışmışlardı, her zaman karşı karşıya geldiklerinde yaptıkları gibi.

fakat dediğim gibi, merak etmediğim için umrumda olmadı. yerimde oturmaya ve gelen geçen, garip ve ürkünç tipli insanları seyretmeye devam ettim.

sıkılmaya başladığımı hissettiğim o sırada telefonum titredi, baktım. tahmin ettiğim gibi, o'ndan mesaj gelmişti.

heyecanlanmadan edemedim, zaten son bir kaç gündür her mesaj attığı zaman olduğu gibi, bu seferde kalbim titremişti.

düşünmedim, heycandandır diye düşünüp geçtim, ya da kaçtım.

-

###:
arka bahçedeyim
yerde oturuyorum
buraya gel bebeğim
seni bekliyorum
görüldü.

-

hemen yerimden kalktım ve insanları itekleye itekleye de olsa evin arka bahçesine çıktım. çıktığım gibi de onu gördüm.

herkes evin içinde olsa gerek, etrafta kimse yoktu. yerde yeni biçilmiş çimlerin üzerinde oturuyor, eğiliyordu. büyük ihtimal telefonuna bakıyordu. benim üzerimde ki krem rengi sade bol bluzumun ve yine bol koyu kotumun tersine, tüm üstü simsiyahtı. kafasında siyah bir şapka, yüzünde maske vardı. tek renkli olan şey ay ışığında parlayan kulağında ki gümüş rengi küpelerdi.

sports, tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin