cem adrian - sen hep böyle kal
"Jisung!"
Jisung'un adını duymasıyla pedalı çeviren ayakları yavaşladı ve kafasını arkaya çevirdi. Ormanlık alana girdikleri için yol iyice daralmıştı, haliyle Felix ile bisikletlerini arka arkaya sürme durumunda kalmışlardı.
"Senin lafına güvenerek yola çıkmamam gerektiğini daha önce söylemiş miydim?" Felix, bu siteminden sonra ayaklarını toprak zemine yerleştirmiş ve zaten oldukça yavaş sürdüğü bisikleti tamamen durdurmuştu. Onun durmasıyla Jisung da durmuş ve aralarındaki mesafeyi kapatmak için bisikletiyle Felix'in yanına dönmüştü.
Felix'in yalancı bir ifadeyle yüzünü buruşturmasına ve biraz da abartarak nefeslerini sıklaştırmasına karşılık gülmeden edemedi. "Sevgilim" dedi, bu bakışlarını üstüne çekmesini sağladı. Felix ne zaman bu lafı duysa midesinin kasılmasına engel olamazdı. Ve işte yine, Jisung onu hassas noktasından yakalıyordu. "İnan, bunu o kadar çok söylüyorsun ki, bazen ben bile kendi lafıma itimat edemiyorum."
Sarışın oğlanın kaşları çatıldı. "O zaman biz neden şu an kasabaya arabayla yarım saatlik uzaklıkta olan bir yere bisikletle gidiyoruz?"
"Ben teklif ettim sen de kabul ettin. İşte bu kadar." Ah, diye geçirdi içinden Felix. Ah Han Jisung, sadece bir kere lafın altında kal.
"Hayatta her şeyin değişebileceğini hatırlatarak diyorum ki, fikrim değişti. Çok yoruldum Jisung, ayrıca bak sinekler bacaklarımı ısırdı, ikide bir durup kaşımak zorunda kalıyorum." Sonlara doğru Felix'in sesi iyice kısılmış ve dudaklarını büzmüştü.
Şu an hiçbir sitemin ya da mızmızlanmanın işe yaramayacağını her iki taraf da biliyordu. Ama Felix böyleydi, dışarıdan her ne kadar soğuk bir görünüm takınsa da içinde her zaman ilgiye meraklı bir tarafı olurdu. Tahmin etmesi zor olmasa gerek, evet, bu tarafını hayatında olan yalnızca birkaç kişiye gösterirdi. Bu kişilerden biriyse şu an karşısında bulunan esmer gençti. Jisung hayatına tam anlamıyla çat kapı girmiş ve yaklaşık bir yıldır Felix'in kalbinde ve aklında sahip olduğu o yeri hiç kaybetmemişti.
Eğer biraz sade bir dille anlatmak gerekirse aralarındaki şey, en güzel "yıldırım aşkı" olarak ifade edilirdi. Jisung bu tip olayların yalnızca filmler veya kitaplarla sınırlı kaldığını sanırdı, tâ ki Felix ile tanışana kadar.
Onlara dışarıdan bakan herkes aralarındaki uyumu fark edebilirdi. Arkadaş olarak, dost olarak ya da sevgili olarak... Onlara hangi gözle bakarsanız bakın, sadece uyumu yakalardınız.
Ama buradaki uyumdan kastımız, krem rengiyle kahverenginin uyumu gibi değil. Yine iki renkten örnek vermek gerekirse mavi ve turuncu gibiydiler. Çoğu insan bu iki rengi ayrı ayrı ele aldığında bir araya gelemez zıt kutuplar olarak düşünebilirdi, haksız da sayılmazlar. Ama mavi ve turuncuyu bir tuvalde kullanırken aslında birbirlerine ne kadar uyduklarını ve birbirlerini tamamladıklarını fark ederdiniz.
İşte, Han Jisung ve Lee Felix de bu iki rengin tuvalde buluşması gibi hayatlarının bir noktasında buluşmuşlardı.
Jisung, gürültüden ve ses yapmaktan hoşlanırken Felix hep sessizlik arardı. Jisung ne kadar ortam insanıysa Felix bir o kadar yalnızlığı severdi. Ve daha bir sürü bu tip örnekler verebilirdiniz. Ama mesela ikisinin sevgi dili de aynıydı. İkisinden birinin içindeki sevgi birazcık kabarsa ilk iş diğerini öpmek olurdu. Evde, sınıfta, kütüphanede veya kalabalık bir sokağın ortasında, onları ayıplayan yüzlerce insan da olsa hiç çekinmeden öperlerdi birbirlerini. İkisinde de biraz deli cesareti vardı, toplumun onlara dayatmak istedikleri her şeye alaycı bir tavırla karşı çıkarlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
senden sonraki yağmurlar | jilix
Fanfictiongünümüzde sayıların, grafiklerin ve daha birçok beynimizi dolduran şeyin önemini göz önünde bulundurursak eğer, on sekiz yıl. han jisung'un on sekiz yıl boyunca en sevdiği mevsim sonbahar olmuştu. [one shot] © kapak: stefan bleekrode