<1>

18 3 0
                                    

"Hadi ya niye nakil aldırmış."
"Ne bileyim ya git ona sor."
"Yakışıklı çocuktu, kaçırdık desene."
Yine aynı sesler ve yine boktan bir gün. Gözlerimi araladım. "Kim nakil aldırmış?" soruyu sorar sormaz Naz atladı, "Yakışıklı Bülent." Yüzümü buruşturdum. O çocukta ne buluyorlardı bir türlü anlayamamıştım. Çocuk bildiğin zevksiz. Dar pantolon nedir ya? Hele saçları, yanları kazımış üsttekileri de ortadan ikiye ayırmış. Neyse insanları yargılamak bana düşmedi ya. Ama yani ne bileyim herkesin hayal ettiği biri vardır. Mesela hafif kıvırcık, koyu kahve saçlar, deniz gibi gözler, tarzı güzel, kafa dengi ama bir o kadar da nasıl davranmasını bilen of of hayalime aşık oldum. "Saat kaç?" soruma bu sefer cevap veren Asya oldu "Yedi otuz." "Ne?! İnsan bir uyandırır." deyip hemen kalktım. Elime geçen siyah kotumu ve formanın tişörtünü üzerime geçirdim. "Rahatsız etmeyelim dedik." diyen Asya'ya ters bir bakış atıp saçımı taramaya başladım. Aslında haklıydı en son kaldırmaya çalıştıklarında biraz sövmüş olabilirim. Ama okulun daha ikinci haftası ve ben şimdiden iki gün devamsızlık yaptım. Ayrıca neden bilmem bu sıralar üzerimde sanki her gün yük taşıyormuşum gibi bir ağırlık var. Kemiklerim ağrıyor resmen. 4 senedir uzattığım saçlarımın boyu kalçamı geçiyordu bu yüzden geç kalmamak için sadece tarayıp dağınık topuz yaptım. Saate baktığımda elli geçiyordu. Kahvaltı yapamayacaktım anlaşılan. Açıkçası işime de gelirdi. Okul pansiyondan iki sokak ötede ve fırın çok yakın. Fırından sıcacık zeytinli poğaça alırım diye düşünerek cüzdanımı da yanıma aldım. Çantamı sırtıma takıp kızlara tek gideceğimi söyledim. Kulaklığımı kulağıma taktım ve fırına doğru yürümeye başladım. Fırına gitmem sadece 2 şarkı sürmüştü. Kulaklığımı çıkarıp Selami abiye günaydın dedim. "Günaydın sabah gülü. Aynısından mı?" her sabah buraya uğradığım için Selami abiyle samimiydik. 50 yaşında emekliye ayrılıp eşiyle bu fırını açmış ancak bir yıl sonra 30 yıllık eşini tümörden kaybetmişti. Hiç çocukları olmadığı için eşini kaybettikten sonra sadece bu fırınla uğraşmış. Şimdi 55 yaşında ve hala çok güçlü. Düşündüm ben sevdiğim birini kaybetsem bu kadar güçlü kalabilir miydim acaba? "Damla kızım iyi misin?" Selami abinin sesiyle kendime geldim. "Evet abi aynısından." "Sorun yok değil mi?" "Yok abi okullar başladı ya klasik şeyler işte." deyince gülümsedi. "Halledersin sen Damlam halledemezsen de sıkıntı yok en kötü benim yanımda çalışırsın." deyip sesli bir kahkaha attı. Kahkahası beni de güldürdü. Uzattığı paketi aldım ve fırından çıktım. Bir an başım döndü ama aniden dışarı çıktığım için oldu sanırım diye pek umursamadım. Poğaçamı elime aldım ve yürürken yemeye başladım. Okulun önüne geldiğimde Emir'i gördüm. Günaydın demek için yanına giderken bir an gözüm karardı ve yer bir an kaymaya başladı. Emir'in yüzünü seçemez oldum ve tek hatırladığım kafamı çarpmamak için ellerimi uzattığım ve beni tutmaya çalışan bir çift el.



Göz kapaklarım bir türlü açılmıyor. Sabahları uyanmak ne kadar zor bir şey. Uyku her sabah terk edilemeyecek kadar güzel ama bugün okul var maalesef. Gözlerimi açmalıyım. Gerçekten zorlanarak gözlerimi açtım. Sanki göz kapaklarıma ağırlık bağlamışlar gibi. Gözümü açtığımda ilk gördüğüm şey beyaz tavan ve sarı duvarlar oldu. İyi de burası bizim pansiyon değildi ki. Kendimi düşünmeye zorladım. Ben sanki bu sabah kalkmıştım. Evet evet hatta geç kalıyordum. Sonra.. sonra fırına gittim. Okula gittim.. bir dakika ben düşmüştüm. Olanlar aklıma daha yeni yeni gelirken bana bağlı olan cihazlar sayesinde hastanede olduğumu anladım. O sıra bir bağrış koptu. "Uyanmışş uyanmışş" sesin Naz'a ait olduğunu anlamamla Emir'in içeri girmesi bir oldu. "Damla.. Damla nasılsın? İyi olucaksın bana güven. Sen güçlü bir kızsın atlatıcaksın bunu eminim ben." diyerek yanıma koştu ve bana sarıldı. Ardından annem, babam, Naz, Asya ve birkaç yakın akrabamız odaya damladı. "Yine ne saçmalıyorsun Emir alt tarafı düştüm, kalp krizi geçirmedim ya. Hem bu cihazlar ne sanki uçurumdan atladım." "İşte bende onu diyorum düşmenin sebebi başkaymış. Sen kanse-" annem Emir'in lafını böldü "Senin bir şeyin yokmuş vitamin eksikliğindenmiş." Annemin sesi titremeye ve diğerlerinin gözleri dolmaya başladı. "Biz seni çok seviyoruz kızım." dedi babam. İyi de ne alaka? "Ne oluyor ya? Anlamadım hiçbir şey." "Hiçç hiçbir şey olmuyor." Asya basbayağı yalan söylüyor. "Bence bilmeye hakkı var." "Emir çeneni kapat artık!" Naz niye bu kadar yükseldi şimdi? "Ne zaman çıkacağız bu lanet yerden?" diye sordum ama cevap alamadım. Zaten iki dakika sonra da doktor geldi. "Evet siz Damla Duru Yel olmalısınız." deyip gözlüğünün üstünden bana bakınca başımla onayladım. "Öncelikle geçmiş olsun dileklerimi iletmek isterim." sanki resmi biriyim amk. "Erken teşhis edilmiş olması sizin için büyük bir şans." Ne erken teşhis edildi? "Kanser zaman geçtikçe daha da tedavi edilemez oluyor ve sizde kanser yeni yeni oluştuğu için şanslısınız." Kanser mi dedi o? İlk kelimeden sonrasını duyamadım. "Anne?" Annem artık gözyaşlarını tutamaz oldu. İşte annemi öyle görünce anladım gerçekten kanser olduğumu.

BİR DAMLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin