Ağaçların arasında gezinirken kulaklarıma gelen yaprak hışırtısına gözümün ucuyla bakarak yoluma devam ettim.Ne yazık! Bir zamanlar burası en değer verdiğim yerlerden biriydi.Hayatım nasıl buraya geldi bilmiyorum.Yön kavramını yitirmiş bir şekildeyim.Kahverengi pürüzsüz yüzeyi olan tanıdık banka yavaşça oturdum.Hala herşey aynı yerindeydi.Nedense içimde huzursuzluk denen iğrenç duyguyu taşıyordum.Beraber hazırladığımız parlak taşı özenle kaldırdım.Taşın altında yazılı olan harflerimize uzun uzun baktım. Ardından taşı yerine bırakıp kendimi yemyeşil ağaçlara ve çiçeklere bakmaya zorladım.Ağır adımlarla minik tepeden inmeye başladım.Arada buraya gelir yaklaşık onbeş dakika durup tekrar dönerdim ama bu sefer ayaklarım benden bağımsız onların evine doğru yürümeye başladı.Yaşlı gözlerle evlerine baktım.Sonrada yavaş adımlarla kordona doğru yürümeye başladım.İnsanlar gözünde binbir duygular barındırıyorlardı.Mutluluk, sevinç, hüzün, rahatlama hissi, pişmanlık...Benim gözlerimde ise pişmanlık, hayal kırıklığı ve güvensizlik vardı.Kenarda, karanlıkta duran eski banka oturdum.Size bir tavsiye vereyim mi kafanız karışık olduğunda sakın yalnız kalmayın.Derin bir nefes alıp soğuğun içime işlemesine izin verdim.İçimden gelen titremeyle sarsıldım.Hafif atıştırmaya başlayan yağmurla birlikte başımı sakince geri attım.Gözüme giren parlak damlalar gözlerimi yakmaya başladı.Yavaş yavaş kapanan gözlerimle başımı banka yasladım. Böyle olmamalıydı, olmamalıydı...
Omzuma birinin dokunmasıyla yerimden sıçradım.
"Ne yapıyorsun burda?"
"Sanane!"
"Bak, seninle uğraşamıycam, gece yarısı oldu.İnsanlık namına evine bırakayım."Biraz düşününce bunun mantıklı olduğunu anladım.Tek başıma eve gidemeyeceğime göre, başka seçeneğim yok.Ama sonuçta onu tanımıyorum.
"Sana nasıl güveneyim?"
"İstersen gideyim yani, tek başına kal ıssız sokakta."
"Peki peki, araban nerde?"
"Beni takip et."Biraz yürüyüp, anayola çıktık.Sağ tarafımızda orta model siyah bir araba duruyordu.Kilidini açtı ve arabaya bindi. Ben de onun arkasından arabanın arka koltuğuna bindim.
"Evin nerede?"Evimi tarif ettikten sonra yaslandım.
"Adın ne?"
"Zeynep senin?"
"Sercan."Sarsıntılı bir yolculuktan sonra eve geldim.
"Burası mı?"
"Evet, teşekkürler."Arabadan sessizce indim.Hızlı adımlarla apartman kapısını açtım ve merdivenleri dalgın bir şekilde tırmanmaya başladım.Az kalsın düşüyordum.Çok fazla düşüncelere dalmışım anlaşılan.Dairemin kapısına geldiğimde seri hareketlerle kapıyı açtım.Ardından evimin kokusunu bir kere daha içime çektim.Paytak adımlarla yatak odasına gittim.Hemen soyunup kedili pijamalarımı giydim.Sonunda, yatağım sana kavuşabildim.Yastığıma sarılıp, kendimi rüyalar alemine attım.---
Alt kattan gelen elektirik süpürgesi sesiyle uyandım. Normalde insanlar alarm,ailesi,arkadaşı,gözüne giren güneş ışığı gibi durumlarla uyanırlar.Ama burası saçma kitaplar değil!Doğru duydunuz kitaplardan nefret ediyorum.İnsanları gereksiz bir hayal dünyasına sürüklüyorlar.Düşünceli bir şekilde yataktan kalkarak, ayaklarıma lavaboya gimeleri için emirler yağdırdım.Hemen yüzümü yıkayıp,ayaklarımı yerde sürüyerek mutfağa geçiş yaptım. Klasik kahvaltımı hazırlamaya başladım.Masaya hızlıca malzemeleri çıkardım.Ardından da ocağı yakarak krepimi yapmaya başladım.Çok becerikli değilim ama kendimi idare edecek kadar birşeyler yapabiliyorum.Çayı ocağa koyarak altını yaktım.Onun demlenmesini beklerken krepimi hazırlayıp,çayımı bardağa koydum. Ağzıma ardı ardına lokmaları atarak kahvaltımı seri bir şekilde yapıp,masayı toparladım.Ardından odama doğru yürümeye başladım.Üzerime mütiş bir uyuşuklukla beyaz kısakollumu ve yeşil eşofmanımı giydim.Telefonumu,kulaklığımı da aldıktan sonra kapıyı kitleyip,merdivenleri inmeye başladım.Kendimi bahçede bulunca,derin bir nefes alarak hafif tempolu bir şekde koşmaya başladım. Özellikle benim gibi yürüyüşe çıkmış çok fazla insan vardı.Hayvanlarıda unutmamak lazım, hatrı sayılır bir şekilde yer kaplıyorlardı...
Temiz havayı içine çektim. Bugün hava hafif yağmurluydu . Nemli toprağın hoş kokusu etrafımı çevreliyordu. Yağmuru severdim, insana huzur verirdi.Biraz ileride durup kendime bakkaldan bir kutu çikolatalı süt aldım. Bu içecek vazgeçilmezim. Hızımı düşürerek yavaşça yürümeye başladım. Sütümden aldığım her yudumumda bataklığa daha çok yaklaşıyormuşum gibi geliyordu. Tamam kabul ediyorum, gururum çok büyük. Çok gururluyum. Kardeşimin yanına gitmeye karar verdim. Adımlarımı tekrar hızlandırarak otobüs durağına vardım. Görevliye sorduğumda şanslı günüm olduğunu ve otobüsün onbeş dakikaya geleceğini söyledi. Ama o bilmiyordu ki şans bana hep elinin tersiyle vuruyordu. Ben düşüncelere dalmışken otobüs gelmiş yolcu indiriyordu. Arada olan boşluğu fırsat bilip hemen otobüse bindim. Yıllar gibi geçen bir yolculuktan sonra nihayet kardeşimin evine varabildim. Kapıyı yavaşça tıklattım.
"Kim o?"
"Benim Zeynep."
"Hoşgeldin seni görmeyeli uzun zaman oldu, nerelerdeydin güzellik?
"Hiiiç! Eee sen ne yapıyorsun hiç arayıp sormuyorsun, merak ediyorum."
"Okul, ev, iş. Fazla birşey yaptığım söylenemez."
"Çok yoruluyosun, şu garsonluğu bırak artık." Her zaman yaptığı gibi kaşlarını çatıp:
" Hayır abla, artık kendi ayaklarımın üzerinde durmalıyım."
"Peki, Ozan yok mu?" (Ozan, Deniz'in yani Zeynep'in kardeşinin ev arkadaşı ve en yakın dostu.)
Gözlerim odada Ozan'ı arıyordu.
"Markete gitti, birazdan gelir.
"Tamam." Telefonumu çıkarıp onunla oyalanmaya başladım. Şu günlerde oynanılan en popüler oyunu yani 'aa' oynuyordum. Tam seviyemi atlamıştım ki kapının çalınmasıyla irkildim.
"Sen mi geldin Ozan?"
"Evet, n'aber Zeynep"
"İyidir, herzamanki gibi, sen?"
"Aynı, hangi fırtına attı seni buraya?" Çocukça benzetmesine gülerek cevap verdim.
"Kardeşimi görmeye geldim."
"Tamam, ben bu gün bir arkadaşımla buluşacaktım.Sonra görüşürüz." Diyerek elindeki poşetleri mutfağa bırakıp kapıdan çıktı.
"Deniz, benim canım sıkıldı film izleyelim mi?"
"Olur. Yeni film almıştım onu açayım."
"Bekle ben mısır patlatayım." Diyerek hızlıca mutfağa girdim. Mısırı dolaplardan zorla bulup patlatmaya başladım. Ardından kaseye mısırları koyup içeri götürdüm.
"Haydi! Film izleyelim. Açtın mı?"
"Evet, şimdi açıldı. Gel otur." Dedi yanını göstererek.Seri bir şekilde yanına oturup göğüsüne yaslandım.
"İyiki varsın..."
"Sende, ablacım sende..."Kendime geldiğimde saat sekiz buçuktu. Sanırım filmin sonlarına doğru uyumuştum. Deniz'i odada göremeyince onun odasına doğru yürümeye başladım. Odasının ışığı kapalıydı. Işığı açıp odasına göz gezdirmeye başladım. Masanın üzerinde geçen yıl çekildiğimiz fotoğraf vardı. Ben fotoğrafa gülümsüyordum. Deniz ise sırıtıyordu. fotoğrafa bakarak tebessüm ettim. Arkamdan gelen sesle yerimden sıçradım.
"Abla, ne yapıyorsun burada?"
"Deniz! Niye sessiz bir şekilde geliyorsun, ödüm patladı!"
"Ben sessiz gelmedim ki, sen fazla dalmışsın. Eee yemekte ne istersin?"
"Makarna."
"Tamam yapıyorum."
"Yardım edeyim."Diyerek mutfağa doğru ilerledim. Karşımda beni şaşırtacak kadar düzenli bir mutfak vardı. Açtığım üçüncü dolapta bir tencere bulabildim. Hızlıca tencereye su koyup kaynattım. Ardından makarnayı ve bahartı koydum. On dakika sonra makarna kaynamıştı. Deniz beni omzuyla iktirip makarnayı tabaklara koydu.Ama kendisininkini süzerek koydu. O makarnayı benim aksime sulu sevmezdi. Deniz ketçapı makarnanın üstüne boca ettikten sonra yemeye başladık. O bitirdiğinde ben daha makarnanın yarısındaydım.
"Deniz ben gideyim. Yarın okul var." Deniz yine kaşlarını çatarak konuşmaya başladı.
"Hayır abla, gece oldu. Bu gece burada kal. Ben sabah seni bırakırım." Bunu diyeceğini bildiğimden üstelemeyip kafamı olumlu anlamda salladım.
"Gel sana pijamalarını vereyim."Diyerek eliyle onu takip etmemi işaret etti. Hızlıca onun odasına doğru gitmeye başladık.Odasına girip dolabını karıştırmaya başladı. Birkaç saniye sonra yüzünde aradığını bulmuşçasına memnunluk ifadesi oluştu.Verdiği tavşanlı pijamalarıma bakarak gülümsedim. Bunlar burada kalınca giydiğim pijamalardı. Ama artık burada çok sık kalmıyorum. Pijamalarımı çabucak giyip eski kıyafetlerimi dürerek Deniz'in çalışma masasının üstüne koydum ve onu takip ettim. Galiba mutfağa gidiyordu. Doğru ya! Biz bulaşıkları toplamamıştık. Hemen ona yetişip mutfağa girdim. O tabakları çeşmeden su tutup bana veriyordu. Ben ise makineye yerleştiriyordum. Bulaşıklar bitince makinenin kapağını kapatıp çalıştırmıştım. Deniz'e döndüğümde masayı silmiş beni bekliyordu.
"Ozan gelmedi, en son arkadaşımla buluşacam deyip gitmişti."
"Onun arkadaşım dediği sevgilisi Ceren. Büyük ihtimal bugün onda kalıaktır."
"Tamam. Benim canım sıkıldı. Ne yapalım?" Uyuduğum için uykumda yoktu.
"Immm...Gel Twister oynayalım."
"Süper fikir. Oyun nerde?" Benim o oyunu sevdiğimi biliyordu tabi...
"Yatağın altında. Çıkar oynayalım." Hızlıca odasına gidip yatağının yanında diz çöktüm. Yatağın altına kolumu sokup eşya taraması yaptım. Elim birkutuya çarpınca kutuyu kendime doğru çektim. Kutuyu Deniz'e doğru uzattığmda elimden kapıp oyunu kurmaya başladı. Oyunu düzgün bir şekilde kurunca ibreyi çevirdi ve pozisyonunu aldı. Sıra bana geldiğinde bende aynı şekilde ibreyi çevirip pozisyonumu aldım.
--- (2 saat sonra)
En son ki pozisyonumuz Deniz yerde emekliyen bir şekilde. Ben ise Deniz'in sırtında yüzüm tavana bakacak şekilde yatıyordum. Düşmemek için ellerimi Deniz'in beline doladım. Ama ellerim kayınca dengemi kaybedip yana doğru düştüm.
"Ahhhhh!" Deniz ise kahkahalarla:
"İyi misin?"
"Sussana sen! Bir de gülüyor!"
"Tamam, tamam."
"Oyunu toplayalım." Diyerek beyaz nesneyi katlayıp kutusuna koydum. Deniz'de ibreyi ve kullanma kılavuzunu içine koyarak kapağını kapattı.
"Çok yoruldum."
"Haydi gel, uyuyalım." Diyerek yatağa uzandı. Bende tavşan pijamalarımla yanına kuruldum. Farkettimde benim ne kadar çok hayvanlı pijamam vardı. Saçını karıştırarak esnemeye başladım. Bunu yapmamı sevmesede, ben seviyorum diye sesini çıkartmazdı.
Kollarımı ona doladım.
"İyi geceler..." Diyerek gözlerimi derin bir uykuya doğru kapattım.