sevgili günlük,
belki de vazgeçmem dünyanın sonu değildi. o olmadan ne kadar boş hissedersem hissedeyim ya da ne kadar yalnız olursam olayım, yara sadece kanadığında ağrır. iyileştiğinde izi kalmazsa mutluluk getirir. benim yaram da zamanla iyileşicekti.
mesafe ilişkisi, telefon görüşmelerinin ne kadar çok olduğu ya da kaç saat konuştuğun değildir.
mesafe ilişkisi, güvendir. bir şeyi istemenin ama uzakta olduğun için ne yaparsan yap elde edememenin baskısıdır.
herkes bununla başa çıkamaz.
ne kadar kötü hissetsem de mutlu olmadığımı biliyordum.
mutlu değilseniz bir seçenek vardır.
sizi üzen şeyin hayatınızdan gitmesine izin vermek, gitmiyorsa çıkartmak lazımdı.
onu çok seviyordum, bu yüzden ayrılma zamanımızın geldiğini söyleseydim canımız çok yanardı.
ama ben mutlu değilsem, o zaman diğer kişi mutlu diye bunu devam ettiremezdim.
tek taraflı mutluluk yaralar açar.
benim onu sevdiğim kadar o da beni sevseydi, anlardı.
aşk bir mum gibidir.
sürekli yanıyor. bazıları için o kadar yavaş yanıyor ki neredeyse hiç sönmüyor. ama bazıları için çok çabuk sönüyor veya sönmek zorunda kalıyor.
bizim mumumuz sönmek zorundaydı.
ama sonunda herkesin aşkı geride bir şeyler bırakır. eriyen mumun, kalan son erimiş kısmı gibi.
güzel bir koku bırakır.
bir zamanlar yanan mumdan çıkan siyah dumandır bu noktaya gelmesini sağlayan.
benim için ayrılmasan mutlu olamamak, ayrılırsan daha derin mutsuzluğa düşeceğini sanmaktı.
tartışmaların da artık son bulması gerekiyordu. o beni kötü özelliklerimle kabul edemiyordu. ben de onu.
şu an hayatını bir okyanus ötede sürdüren Juyeon'u asla unutmayacağım. yeni yerler gezecek, yeni kişiler tanıyacak, yeni hayaller kurucak. belki de daha çok seveceği biriyle tanışacak.
yanında olabilen birisiyle.
aşk unutulmaz ama durdurulamaz değil.
dipnot: bunu bulursan okuduğun
için teşekkür ederim. umarım daha mutlusundur.
sirena-sirena eski cam şişeyi aldı. yazdığı sayfayı kopartıp şişenin içine doğru sıkıştırdı. annesinin çekmecesinde bulduğu eski şarap mantarı ile ağzını kapattı.
gözlerini kapattı. dalgaların sesini ve ara sıra yavaş yavaş yaklaşan fırtınanın uğultusunu dinledi.
koyu renkte su çok sert ve derin görünüyordu. dalgalar sanki aralarında kavga ediyormuş gibi hararetliydi.
derin bir nefes aldı ve şişeyi gönderebildiği kadar uzağa fırlattı.
şişenin de boğuluşunu izledi.
tıpkı onunkini izlediği gibi.
fırtına yakındı.
sirena son düşüncelerini de bırakmıştı.
elini cebine koyup arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı.
şişeden, düşüncelerinden uzaklaştıkça fırtına da diniyordu.
tuttuğu nefesini dışarı verdi.
mutluydu.
12.04.23
son.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't let me drown. | lee juyeon.
Fanfictionbelki de onu boğan asıl şey ona olan aşkıydı.