"ne giyeceksiniz bu akşam?" chaeryeong elindeki kahveleri masaya bırakırken neşeyle sordu.
"gelinlik. ryujin benim güzelliğimi görünce ilk görüşte aşık olacağı için hazırlıklı gitmeyi planlıyorum" lia'nın sesiyle beraber kafamı telefonumdan kaldırdım ve kaşlarımı anlamazlıkla çattım.
"bi yere mi gidiyoruz?"
chaeryeong tam lia'ya laf atacaktı ki benim cümlem ikisinin de dehşetle bana dönmesine sebep oldu. "yuna, lütfen taşak geçiyorum de. iki haftadır sadece bu konu hakkında konuşuyoruz. bizi bu kadar sikine takmıyor olamazsın."
"yo ne alakası var iki dakika dalmışım sadece." saçma bahanemin hiçbir anlam ifade etmediğinin ve muhtemelen önümüzdeki on dakika boyunca azarlanacağımın farkındaydım. ama telefon bağımlısı olmak ve her dakika tüm sosyal medya hesaplarımı kontrol etme ihtiyacı duymak benim elimde olan bir şey değildi.
neyse ki düşündüğüm gibi olmadı. lia sakinleşmek ister gibi bir nefes verip gülümsedi ve, "yuna, gerizekalı arkadaşım, hani bu akşam milyonların crushı, insanların üstüne basması için sıraya gireceği yüce başkomutan başbuğ denizlerin ve karanın hakimi tanrı ryujin'in konseri var ya hani. bunu bilmiyor olamazsın di mi?"
"ryujin kim?" evet. sınırları zorluyordum. ama hayatta bazen risk almak gerekir öyle değil mi?
"e yok artık amına koyayım. köylü babannem bile tanıyor ryujin'i mağarada mı yaşıyorsun" bu sefer konuşan chaeryeong'tu. chaeryeong sinirlenince biraz korkunç oluyordu açıkçası. bu nedenle en güçlü taktiğimi kullanmaya karar verdim.
dudaklarımı büzdüm ve, "siz hep benim üstüme çok geliyorsunuz ben her gece ağlayıp acaba chaeryeong ve liayı nasıl mutlu ederim diye düşünüyorum sizin için saçımı süpürge ediyorum ama aldığım tek karşılık azar ben ben daha ne yap-"
"ryujin'i tanımıyor musun gerçekten."
"hayır. okulda ikinizden başka birinin adını bilmiyorum."
"yuna cevrenden bu kadar bağımsız olman bazen beni korkutuyor ama endişelenme bebeğim, lia unnien yanında." abartı bir şefkatle yanağımı okşadıktan sonra devam etti, "bir üst sınıfımız. ryujin yani. dünyanın en havalı kişiliği. küçük bir rock grupları var 4 kişilik. diğer üçü de hwang Yeji, ha sooyoung, jeon heejin. dördü de taş gibi. bir araya geldiklerinde elim ayağım titriyo o derece. neyse işte minik bir konser veriyorlarmış bu akşam. normalde sadece okuldakiler içindi ama okul dışından da baya gelen olacakmış duyduğuma göre. ay çok konuştum nefesim kesildi. biraz soluklanıyım."
"bazen lia'nın içinde bi 70 yaşında astım hastası emekli işçi olduğunu düşünüyorum. hem sen benim nerden unniem oluyosun amk."
"tamam çok boş yaptınız zaman yaklaşıyor, geç kalmayalım. şimdi evlere gidiyoruz; saat beş buçuk şu an, iki saat sonra lia'larda buluşuruz. geç kalırsanız amınıza koyarım, öptüm." daha cümlesini bitirmeden hızla arkasını dönüp koşmaya başlamıştı.
"geçen sene atletizm turnuvasına katıldığında bile böyle koşmamıştı."
açıkçası bu konser ilgimi çekmedi değildi. rock dinlemeyi seviyordum. odamın her yerinde favori rock gruplarımın albümleri vardı fakat hiç konserlerine gitme şansı yakalayamamıştım-bunda hepsinin dağılmış olmasının da bir etkisi vardı tabii. onların yerini tutmasa da eğlenceli olacakmış gibi geliyordu. hem ryujini de merak etmiştim. arkadaşlarım abartmayı severdi evet ama ilk defa bir şey hakkından bu kadar kudurduklarını görüyordum.
düşüncelerimden sıyrılıp lia'nın elinden tuttarak "neyse hadi biz de gidelim artık. chaery gazabına uğramak istemiyorum." dedim ve evlerimize doğru yol almaya başladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
freaks | ryuna
Fanfictionyuna arkadaşlarının zoruyla gittiği konserde onu görmeyi beklemiyordu