GECENİN ÜTOPYASI

8 0 0
                                    



GECENİN ÜTOPYASI



Karanlık, soğuk bir geceydi.

Kaldırımlar intikam kokuyordu.

Kaldırımlar ihanet kokuyordu.

İki katlı aile sıcaklığının tanımı olabilecek bir evin önünde bu sıcaklığı bozabilecek soğukluğa sahip bir araba durdu. Arabanın içinden depresif bir adam çıktı. Sıcak evin kapısını çaldı, kapı açılınca karşısında özlediği kadını buldu. Ona karşı olan öfkesini hissedince onu yeniden planladığı gibi ağzına bir mendil kapatarak bayılttı ve arabaya kapattı.

Kendisi de arabanın kapısını açıp binecekken bir ağlama sesi doldurdu sokağı.

Yeniden sıcak eve girdi, ağlama sesinin nereden geldiğini bulmak için çıktı, çıktı. Pembelerle süslenmiş bir odaya girdi. Bir beşik vardı, içinde de bir bebek.

Bebeğe nazik davranarak kucağına aldı ve merdivenlerden aşağı indi. Bebeği arka kapıyı açıp annesinin yanına koydu, kapıyı kapattı. Ön kapıyı açtı. İçeri girdi, bindi. Kapıları kilitledi ve mahzene sürmeye başladı. Ara sokaklardan mahzene ulaştıklarında arabanın kilitlerini açtı. Bebeği arabada bırakıp annesini aldı. Kapıları yeniden kilitledi. Annesini mahzenin karanlık koridorlarında sürüklerken bayılmış kadın hareket etmeye başladı. Adam umursamadan kollarını daha sıkı tuttu ve mahzenin bir odasına kadını kapattı. 

Sonrasında arabasına geri gitti. Bebek arkada ses çıkarmadan pusetinde duruyordu. Bilmiyordu, gittiği yer geçmişini buruşmuş bir kağıdı çöpe atar gibi çöpe atıp, geleceğini de çöpe çevireceğini.

O gece, diğer gecelere bağlandı ve ortaya leyâl çıktı.



GECENİN ÜTOPYASIWhere stories live. Discover now