HİKAYE TEK BÖLÜMLÜKTÜR.
...
Caddeler, sokaklar,yollar o kadar kalabalıktı ki herkes yeni yılı karşılamaya hazırlanıyordu. Yıllarca bitmeyen dertlerinin yeni yıl da çözüleceği umudunu hala taşıyan insanlar olduğuna inanamıyordum. 28 yıllık hayatımda her yıl birbirinden berbat geçmişti. Yeninin her zaman eskiden daha cazip olacağı inancı ne zaman değişecekti bilmiyordum. Doğum günlerini de her zaman saçma bulurdum zaten, yaşlanıyoruz diye kutlama yapılması nasıl bir mantıksızlıktı?
Zihnim o kadar gürültülüydü ki şehrin gürültüsünü bastırıyordu. Dışarısı buz gibi soğuktu fakat ben taksi camının açık olmasına rağmen ter içinde kalmıştım. Ne yaşadığım dünya ile bir bağım vardı ne de mevsimlerle.
Zaten aitsiz bir insanken babamın ölümüyle asla ait olmadığım, olmayacağım hayatın içinde bulmuştum kendimi. Hayatımda o kadar şey değiştirmişti ki bu ölüm, şimdi hiç tanımadığım bir adama evlenemeyeceğimizi söylemeye gidiyordum. Bana başka bir yolum olmadığına dair o kadar çok şey söylendi ki aksini kanıtlamak ve bana ait olmayan bu hayatın içinden çıkıp eski düzenime geri dönmeliydim. Başka bir yolu mutlaka olmalıydı. Teyzem de bulacağım o başka yola bir şekilde alışırdı, alışmalıydı.
Telefonum da yazan adrese geldiğimde vücut sıcaklığımın giderek arttığını hissedebiliyordum, damarlarımda dolanan kan mıydı yoksa alev mi? Yangının ortasında mıydım, yoksa yangın bizzat ben mi olmuştum?
Kimliğimin hala gizli olması sebebiyle taksiyle rahatça gelebilmiştim fakat biliyordum ki kısa bir süre sonra ortalık öyle bir karışacak, öyle bir karışacaktı ki burnumun ucunu evden çıkarmam mümkün olmayacaktı biliyordum. İşler bu noktaya gelmeden kendime yeni bir yol açmam elzemdi.
Kızların kaderini babalar mı çiziyordu yoksa anneler mi bilmiyorum fakat babalar kızlarını çok güzel mahvedebiliyordu. Ondan her ne kadar kaçsam da pisliği gelip bir şekilde yine beni bulmuştu.
Çay bahçesine girer girmez görmüştüm onu. Kirli sakalları buzdan gözleri ve kumral saçları onu hemen ele veriyordu. Saçları hep kısaydı, boynundan görünen dövmeleri onun ne kadar asi olduğunu çok belli ediyordu. Damarlı kolları, geniş omuzları gömleğinin altından bile kendini belli eden kalın kasları vardı. Sert spor yaptığını, dövüş sporları ile de ilgilendiğini biliyordum. Bir insan da olmaması gereken ne kadar olumsuz özellik varsa onda mevcuttu bunu da biliyordum. O siyahtı ben beyaz, ben doktordum o katil. Ben insanların hayatını kurtarırdım o ise insanların hayatına son verirdi.
Başını denizden çevirip bana baktığında sanki bir müddet burada kala kaldığımı aslında biliyor gibiydi. Sanki etrafında olan biten her şeyi, her zaman biliyor fakat bildiğini belli etmiyordu. Kimse onun aptal olmadığını biliyordu aslında fakat bazen o kadar sessizdi ki insanlar kısa bir an da olsa şüpheye düşüyordu.
Yanına doğru adımlarken gözlerini gözlerimden çekmedi. Ben ona meydan okur gibi bakıyordum, o bana bir hiçe bakar gibi bakıyordu.
Karşısındaki sandalyeyi çekip oturduğum da bakışmamız hala devam ediyordu. Bakışları o kadar soğuktu ki buzdan gözlerine çok yakışıyordu. Bir insan ancak bu kadar soğuk ve hissiz bakabilirdi, acaba bir ruhu var mıydı? Peki ya atan bir kalbi?
"Geldiğiniz için teşekkür ederim." dedim gözleri gibi buzdan bir sesle.
Başını hafifçe aşağı eğdi, kendince önemli değil demek istemişti sanırım. Onun hakkında çok şey biliyordum fakat sesini hiç duymamıştım. Konuşmayacak mıydı?
Hala gözlerimin içine bakıyordu. O bana baktıkca benim gözlerimi ondan çekesim gelmiyordu. Kendimi onun yanında yenilmiş gibi hissetmek istemiyordum ve sanki gözlerimi çekersem yenilen ben olacaktım.
"Bakın Pars Bey." dedim mesafeli bir tonda. "Mecbur değiliz başka bir yol bulabiliriz." dedim hç uzatmadan, düm düz girdim konuya.
"Mecburuz." dedi kesin bir tavırla.
Hiç düşünmeden, anlamadan öyle net konuşmuştu ki kaşlarımın çatılmasına engel olamadım.
"Başka bir yol da yok." dedi sandalyesine yaslanırken.
Kendisinden elbette ki sıcak bir tavır beklemiyordum fakat bu damdan düşer gibi, söylediğim şeyler öylesine şeylermiş gibi kestirip atması kabul edilir değildi.Ben masaya iyice yaklaşıp parmağımı ona doğrulttum. "Siz bir katilsiniz bense doktorum." dedim dişlerimin arasından.
Buraya gardımı alıp gelmiştim evet ama bu kadar sınırlarımı zorlayacağını, bu kadar nefrete bulanacağımı düşünmemiştim.
Ben daha ne olduğunu anlamadan çok hızlı bir hareketle parmağımı avuçlarının arasına aldı. Gözleri gibi elleri de buzdandı. Elimi çekme girişimim bir kaç kez sonuçsuz kaldı.
"İyi yanından bakın doktor. İkimizde bir insanın en ölümcül yerlerini biliyoruz." dedi ruhsuzca. Ölümün bir sesi olsaydı, onun gibi konuşurdu. Eğer gözleri olsaydı, onun gibi bakardı.
Nefes alamadım.
Parmakları bileklerime kaydı yavaşça bileğim üzerinde sağa sola giden baş parmağı damarımın üzerinde durdu. "Mesela şimdi kessem bileklerini ne kadar sürede ölürsün, ikimizde çok iyi biliriz." dedi gözlerimin içine bakarak.
Doğruydu. Hatta belki katil, doktordan daha iyi bilirdi ölümün kaç saniye sürdüğünü. Çünkü doktor hayat kurtarmaya çalışırken saniye saymazdı, sayamazdı fakat katil ölümün her saniyesine daha hakimdi. Bir gün namlunun ucu kendisine çevrildiğinde kaç saniyede öleceğini öğrenmek istediği içindi belkide.
Elimi bıraktığında bileğimi ovuşturma gereği duydum. Kısa bir an gözleri bileğime değsede tekrar gözlerime çevirdi bakışlarını.
Bu adama mecburdum ailemin geriye kalanı için.
"Siyah neden hep beyaza bulaşmak ister ki? Beyaz temiz kalsa olmuyor mu?" dedim sitemle.
Gözlerini devirip masaya doğru eğildi. "Bakın Handan Hanım..." dedi sert sesiyle. "Hep beyazın tarafından bakılıyor ya olaya, ben beyazın bu mağdur edebiyatından sıkıldım." dedi gözlerime dik bir ifadeyle bakarak.
Ne demek istediğini anlamadığım için bakışlarımı çekmedim ondan. Onunla göz göze olmak beni ne kadar rahatsız etse şuan aksi ihtimali değerlendiremezdim.
"Ben siyahım, kapkaranlık, zifiriyim." dedi. Sanki hem gururluydu siyah olmaktan, hem şikayeyçiydi karanlıkta kalmaktan.
"Karanlık saklar, seni gizler, açık etmez. Bir olursun karanlıkla ele vermez seni karanlık. Ben sizi saklarım, bana bakınca sizi göremez kimse." dedi kendinden oldukça emin bir tavırla.
Hiç bir şey düşünemiyordum.
" Fakat ben sizde öyle bir görünür olurum ki beni asla saklayamazsınız, hem doğanızda hemde renginizde yok o özellik. Siz bende gizli kalırken, ben sizde apaçık ortada olurum, size bakan ilk beni görür, ilk beni temizlemek ister. O yüzden Handan Hanım bu hikaye mağdur beyazın hikayesi değil, bu hikayede beyaz da mağdur değil. Herkesi saklamasına rağmen, kendisini açık edecek beyaza mecbur olan siyahın hikayesi, asıl mağdurun hikayesi. "
...
Diğer hikayelerim için beni sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutmayın. 😘
İnstagram: ssibellasibell
Wattpad: @Ssibellasibel
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN HİKAYESİ
Teen FictionBu hikaye mağdur beyazın hikayesi değil, bu hikayede beyaz da mağdur değil. Herkesi saklamasına rağmen, kendisini açık edecek beyaza mecbur olan siyahın hikayesi, asıl mağdurun hikayesi. "