roket takımı kadro yanıyo
kaan bağlantıyla gruba katıldı.
kaan
sizi bu kadar sevdiğim için bana yazık.
ömer
İki dakika olmadı lan gruptan çıkalı
kaan
tek bir kelime daha etme
çünkü inanırım.artık benimle ilgilenebilir misiniz ya balla bölüyorum ezel 3. sezon sahnenizi ama
ömer
Ezel 2 sezondu
Münafıkevet üç de burada çekilecek olmalı👉🏻👈🏻
kaan
valla ben hangi karakterim bilmiyorum ama
siz bu hikâyede eyşansınız beyler o kesinömer
Eyşan haklıydı bu arada
Change my mindbu harika hasbihalinizi canınız arkadaşınız bana yorsanız keşke biraz da😇😇
kaan
berk git çal kızın kapısını
de ki
kapı numaram on
uç da gel kalbime konömer
ŞSĞQĞSRMDWÖDÖCÖDK
ben okeyim
kafiye redif ahenk duygu ne ararsan var şu halimle etkilendimTAMAM
ömer
lan kaan
demeseydin keşke öyle bu yapa da bilirkaan
yok ya
yok yok
yapamaz herhalde o kadarını
yok
@berk?
...
Fırının alarm sesini duyduğumda telefonu bırakıp eldiveni elime geçirdim. Bu eller sadece mesaj atmıyordu tabii ki.
Fırın kapağını açıp keki çıkardığımda bıçakla kalıptan belli olan çizgileri düzgünce keserek dilimlere ayırdım.
Tam şu an, dünyanın en aptalca fikrinin aklıma gelmesi bana bile sürpriz olmuştu.
Hızlıca dolaptan bir tabak çıkardım. Birkaç parça dilimi özenlice tabağa yerleştirdim ve muftaktan onunla beraber ayrıldım. Göz ucuyla oturma odasına baktığımda annemin daha önce adını dahi hiç duymadığım bir diziye pür dikkat odaklandığını gördüm.
"Anne ben iki dakikaya geliyorum."
Karşıdan bir cevap dahi beklemeden ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve elimde kek tabağıyla apartman koridoruna çıktım. Aynı katta oturuyorduk Aybike ile, o taşınalı bir - iki ay belki olmuş olmamıştı.
Arada bir denk geliyor ve selamlaşıyorduk sadece. Ondan öte bir muhabbete de girememiştik hiç. Ancak bu kızda bir şeyler olduğunu hissediyordum. Varlığıma dokunan, her karşılaştığımızda Şubat soğuğunda esip kavuran bir şeyler.
Hiçbir konuşma hazırlamadan, dümdüz doğaçlama çaldım kapılarını. Bu sefer müdür odasına giderken "sen çal, ben konuşayım." planlaması yaptığım arkadaşlarımın da yanımda olmadığının bilincine yeni yeni varırken bu daha da germişti beni. Kapının açılmadığı her saniye beynim "kaç!" komutu vermesine rağmen ayaklarım ona inat yere çivilenmişti sanki.
Muhtemelen kısa ama beni bir on sene yaşlandıran bir süre zarfı sonunda kapı nihayet açıldı.
"Buyrun?"
İşte oydu, korkularımın aksine bir ebeveyni açmamıştı kapıyı.
Öylece donup kıza baktığımı fark ettiğimdeyse hızlıca ona elimdeki kek tabağını uzattım.
"Kek ya... Annem kek yapmış da, size de getirmemi istedi."
Kızın yüzünde koca bir gülümseme oluştuğunda ortamın gerginliği biraz olsun azalmış gibi hissetmiştim.
"Çok teşekkür ederiz."
"Ne demek." diyerek içten gülüşüne karşılık verdim kendi bilincimden bağımsız.
Bu kız bu kadar güzel mi gülüyordu ya? diye sorguladım kendimi. Daha önce fark edememiş miydim, yoksa bana gülüyor olma fikri mi güzel gelmişti bu kadar?
Uzun bir süre hiçbir söz söylemeyip sadece bu mânasız kısır döngüye odaklandığımda henüz bir sonuca varamadan ayrılmamı sağlayan karşımdaki genç kızın yalandan öksürükleri oldu.
"O zaman... başka bir şey var mıydı?"
Telaşla elim ayağım birbirine dolandığında yutkundum ve yine o sıcak bastı.
Bu aşk değil de antropoz olabilir miydi?
Daha fazla iç sesimle hesaplaşmakla vakit harcamamam gerektiğinin kanaatine varırken o an aklıma gelen ilk cümle dökülüverdi dudaklarımdan.
"Kapı numaram on, uç da gel kalbime kon."