1•Neighbor

21 4 48
                                    

"Yujin!"

"YUJİN?"

"YUJİN AÇ ŞU KAPIYI!"

Kafamda dolanan seslerle gözlerim açıldı. Jiwoo'nun adeta boğazını yırttığını düşündüğüm son çığlığıyla uykum bölünmüştü. Lanet olsun, yine ne istiyorlardı?

Vücudum uyku mahmurluğu içinde, yüzümü ovalayarak yataktan kalktım. Jiwoo sabrının son sınırlarını zorluyordu, o her türlü tehdit ve küfrü savururken kapının kilidini açtım ve olacaklara karşı bir iki adım geriledim.

Odaya girdiğinde üstünde gömlek ve ceketi, altında ise tavşanlı pjaması yukarı katlanmış bacağının bir kısmını açıkta bırakacak biçimde duruyordu. Sarı saçları karışmış, yüzünün bir yanına makyaj yapmış bir yanını ise boş bırakmıştı. Onun bu rezil halini gülmeden izleme çabalarına girdiğimde bana ateş saçan gözlerle baktıktan sonra yatağımın karşısındaki dolabımı açarak birşeyler aramaya başladı.

"Bu halin ne?" Dedim kıkırdayarak. Umarım dalga geçtiğimi anlamamıştır, diye düşündüm. Yoksa ayağındaki o civcivli terlikleri kafamda bulurdum.

"Kes sesini. Seninle uğraşamam, acelem var."

"Aslında.. Toplantına böyle de gidebilirsin. Çok şık görünüyorsun. Orayı patlatacaksın! Herkes sana bakacak!"

Aradığını bulmuş bir halde bana ölümcül bir bakış attı ve elindeki pantolonla birlikte odamdan çıktı. Ne yani, beni bunun için mi uykumdan etmişti? Sıkıntıyla ufladım. Her zaman günümün yarısını uyuyarak geçiriyordum, şimdi gün boyunca ne halt yiyecektim?

"SIRF SEN LANET OLASI BİR PANTOLON ALACAKSIN DİYE UYKUMDAN OLDUM BEN! BANA BUNU ÖDEMEK ZORUNDASIN, ANLADIN MI?"

"AĞĞH!"

Kafamda hissettiğim acıyla yere düşen sarı birşey görür gibi oldum.

"Tekrar yatsana gerizekalı!"

Ablam yine zekiliğini konuşturmuştu. Tekrar yatmak aklıma asla gelmemişti. Ömrüm boyunca ona şükür edecektim.

Jiwoo evde koşuştururken kendimi tekrar yatağa atıp, hemen yanımdaki pencereden dışarıya baktım. Güneşli bir gün olmasına rağmen soğuk bir hava var gibiydi. Açtığım pencereden içeri süzülen rüzgar tüylerimi diken diken ediyordu. Saat kaçtı bilmiyorum ama havanın bu soğukluğuna bakılırsa oldukça erken olmalıydı. İlk defa bu kadar erken kalktığımı düşündüm. Normalde hiçbir kuvvet değil beni uykumdan kaldırmak, buna cesaret bile edemezdi. Ablam bir istisnaydı.

"Ben çıkıyorum Yujin!"

Alt kattan Jiwoo'nun telaşlı sesi duyulurken esnedim.

"BANANEE!"

Kapı çarpılarak kapandı. Evde yalnız kalmıştım. Ve bu en sevdiğim şeylerden biriydi. Aslında çoğu zaman evde yalnızdım. Ablam hafta içi her gün öğleden beşe kadar işte olurdu. Babam ise neredeyse eve uğramazdı bile. Onun yüzünü görebildiğim günler pazar günleriyle sınırlıydı, tabi o saatlerde yatmamışsam.

Babam ünlü bir kıyafet markasının sahibiydi. Bu da ailemizi zengin ve ünlü kılıyordu tabiki. Ablam da babamın şirketinde tasarımcı olarak çalışıyordu. Onlar işteyken ben ne mi yapıyordum?

Tabiki de hiçbir şey. 21 yaşında olmama rağmen okula bir kez olsun gitme zahmetine bile girmemiştim. Belki lisede yaşadıklarımdan dolayı içimde oluşan travma duygusunu bastıramadığım için, belki çok üşengeç olduğumdan, belki de uykumu çok sevdiğimden. Üçünden hepsiydi sanırım. Ama okula gitmeyi asla tercih etmemiştim.

Evde yalnız oturmak bir bakıma iyi birşeydi. Özellikle benim gibi aşırı asosyal bir insan için. Hiçbir insanla iletişim kurma gereği duymaksızın, istediğimi yapabiliyordum. Bunun için imkanlar da sınırsızdı.

Tek başıma, sessizce kahvaltımı yapacak ve yine sessizce kitabımı okuyacak, müzik dinleyecektim. Hepsi tek kişilikti. Tek kişilik. Biri daha buna eklenemezdi, kim olursa olsun. Bu benim hayat felsefemdi.

Gün ışığıyla aydınlanan büyük odamı düzenleme gereği bile duymadan üzerimdeki pijamalarla alt kata indim. Saçım, üstüm başım aşırı dağınıktı. Yüzümü dahi yıkamamıştım. Kimin umurunda? Tek olduğunuz zaman bunların hiçbiri önemi kalmıyordu. Rahatça yaşayabiliyordunuz.

Büyük evimizin birinci katında, kocaman bir salon, iki mutfak ve kütüphane bulunuyordu. Kütüphaneyi yaptırmasını babamdan ben istemiştim. Uyumaktan kalan günümün yarısının yarısını da orada geçiriyordum. En sevdiğim şeylerden biriydi, kitap okumak.

Mutfağa girdiğimde gözüme ilk çarpan şey tezgahın üzerindeki çikolatalar olmuştu. Evet, ben kahvaltı yapmak yerine gidip o çikolataları mideme indirecektim. Bunun üzerine biraz daha tatlı gömecek ve karnımı doyuracaktım. Hep böyle yapmıştım ve sağlığım falan da umurumda değildi. Belki de en sonunda çok tatlı yemekten bayılıp, ölüp bu sıkıcı hayattan kurtulabilirdim.

Çikolataları ağzıma tıktıktan sonra duyduğum zil sesiyle elimdeki kabı yere düşürmüş, neredeyse ağzımdakilerle boğulacak bir haldeydim. Zorla ağzımdakileri yutmayı başardıktan sonra mahvolmuş mutfak zeminine baktığımda kapı bu sefer sertçe tıklatıldı. Kalbim dışarı fırlayacak gibiydi. Bu saatte buraya kimse gelmezdi. Kimdi öyleyse bu?

Yolu falan mı karıştırmıştı? Yoksa benim peşimde miydi? Seri bir katil? Organ mafyası? Ya da belki de sadece bir dilenciydi. Ama polis bile olabilirdi. Hatta terörist.

Ya da beni çok önceden görüp yıllardır bana takıntılı kalmış bir aşıktı yalnızca. İyi de, ben hiç dışarı çıkmadım ki. Nerden görüp aşık olacaksa...

Sakin olmam gerektiğini fark ederek derin bir nefes aldım ve düşüncelerimi toplamaya çalıştım. Ne diye bu kadar telaş etmiştim ki? Gidip kapının deliğinden bakar ve ona göre açıp açmayacağıma karar verirdim. Bu düşünceyle kapıya doğru ilerledim.

Kapının kolunu terlemiş avuç içimle kavradım ve kapının deliğine doğru eğildim. Girişte oldukça uzun boylu, siyah saçları alnını örten, beyaz tenli,  dudaklarındaki gülümsemeyle kapıya doğru bakan bir genç duruyordu. Cidden kusursuz bir yüze sahipti. Fakat şuan bunun bir önemi olduğunu düşünmüyordum.

Kapıya tekrar vurduğunda belki sessiz olursam kimsenin olmadığını düşünüp gider diye umuyordum. Fakat duyduğum sesle tüm umutlarım bir anda soldu.

"İçeride olduğunu biliyorum Yujin! Kapıyı açar mısın?"

Gözlerim kocaman açılırken çığlık atmamak için elimi ağzıma götürdüm. Daha önce bir kez bile görmediğim bu insan, bu kim olduğunu bilmediğim yakışıklı çocuk, kapının önünde beni bekleyen bu kişi... Siz her ne derseniz artık. ADIMI NEREDEN BİLİYORDU?!

Yutkunarak kendimi tekrar kapı deliğine yaklaştırdım. Kapıya dayanmış hala gülümser bir şekilde bakıyordu. Lanet olsun! Cidden! Nereden çıktı tüm bunlar!

"Aisshh!"

Saçlarımı geriye doğru atarak sonunda sormam gereken o soruyu ağzımın arasından çıkarıverdim.

"K-kimsin s-sen?"

Kapının ardından kısa, küçük bir kahkaha duydum. Kaşlarım çatılırken birazdan duyacağım cümlelerin belki de hayatımı tamamen değiştireceğinden bihaberdim.

"Ben yeni komşun Yujin. Ve artık korkarım ki hiç yalnız olmayacaksın."

~~~~~~

☆[BÖLÜM SONU]☆

THE NEİGHBOR  | Choi Soo BinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin