Adsız Bölüm 2

21 0 0
                                    

Sesler kesileli beş dakika olmuştu. Belki de on. Camın ötesi hayal ettiğim kıyamet senaryosundan bile korkunçtu. Neler olduğuna bir türlü anlam veremiyordum, uyandığımda yatağımda tek başına ve kan kırmızısı bir gökyüzüne gözlerimi açmıştım. Oliver denen herif kaçıp gittiği yetmezmiş gibi birde komodinin üzerine para bırakmıştı. Beni ne zannediyordu? Sinirle paraları ve ısırıp bıraktığı yarım sandviçi mikrodalganın içine tıktım. En kısa zamanda bir çöp poşeti bulup ondan geriye kalanlardan kurtulmayı ve eğer bir daha karşılaşırsak suratına tokadı basmayı aklımın bir köşesine yazdım. Birde bar ve gece kulüpleri gibi kendimi kaybettiğim mekanlara gitmemeyi de. Annem ve babam o sakin ve içe kapanık kızdan nasıl sert bir karaktere dönüştüğümü görseler dehşete düşerlerdi. Tabii hala yaşıyor olsalardı.

Saat öğleden sonrayı epey geçmişti. Telefonumu bulup son aramalarıma baktım.

19 cevapsız çağrı, 6 sesli not ve 3 mesaj.  Hepside patronum Harry'den. Kahretsin ki günlerden Pazar olmasının benim için tatil anlamına gelmediğini her zaman unutuyordum. Önce korkarak mesajları açtım ve korktuğum gibi oldu da.

Kimden: Harry  10:00

Raven, lanet olsun, yine hangi cehennemdesin? Kafede sana ihtiyacım var.

Kimden: Harry  10:20

Tek başıma hiçbir halta yetişemiyorum geç kaldıysan acele et yoksa buradaki son günün olur.

Kimden: Harry 11:00

Bu sana verdiğim son şanstı. Kovuldun.

Sesli mesajları dinlemeye gerek duymadım, zaten içerikleri açıkça ortadaydı. Bu kadar sorumsuz olduğum için kendime lanetler savurarak aceleyle elime geçen ilk tişörtü üzerime geçirdim.  Hiçbir şeyi düzeltmeyeceğini bilsem bile en azından Harry'e beni bu zamana kadar idare ettiği için teşekkür etmeliydim. Sırt çantamı almak için odama girdiğim sırada gökyüzünde gördüğüm manzara korkutucuydu. Bulutlar sanki kan yağdırmaya hazır gibi kırmızının en koyu tonuna bürünmüştü, gri bir sis tabakası birkaç blok ötesini tamamen pelerini altına gizliyordu. Bir şeylerin ters gittiği ortadaydı ve korkmaya başlamıştım. Kuzenimi arayıp yanıma gelmesini söylemek için telefonuma sarıldım. Sinyal yoktu. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Dışarı çıkamazdım, neler olduğunu öğrenmek için televizyona bakmaya karar verdim.

Her şey bir anda oldu. Haber kanallarını ararken karıncalanan televizyondan yükselen kulak tırmalayıcı ses gök gürültüsüne karıştı ve kıvılcımlar çıkararak karanlığa gömüldü. Kulaklarımdaki basıncı hissedebiliyordum. Sanki hava boşluğuna düşmüşüm gibi garip bir baskı omuzlarıma çöktü. Yer sarsılıyordu, ya da başım dönüyordu. Bilmiyorum. Yere, halının üzerine yuvarlandım ve gökyüzüne yükselen garip şekiller görmeye başladım, ardından hiçbir insanın sesine benzemeyen o kabus gibi ses kulaklarıma doldu.

''Günahkarlar! Size verilen hayatın değerini bilemediniz. Doymak bilmeyen ruhlarınız hep daha fazlasını istedi. Tamahkar oldunuz, isyan etmekten çekinmediniz. Şimdi ise verdiğim ne varsa geri alıyorum. En akıllanmazlarınız lanetlerin laneti ile cezalandırıldı. Güneş artık onları ısıtmaz, insan etinden başkası karınlarını doyurmaz. Çaresizlik içinde acı dolu bir hayata mahkum edildiler.''

Açık pencereden içen dolan hırıltı seslerini duyabiliyordum. Bu tıpkı birinin boğazını sıktığınızda çıkan ses gibiydi. Sanki mezarlar tek tek açılıyor ve cesetler yardım dileniyor gibi.  Ancak bilincim tamamen yerinde sayılmadığından bunun kendimden gelip gelmediğini anlamam epey zaman aldı.

''Sağ kalanlar; yeryüzünde cehennemi yaşayacaksınız.  İçinizden sadece bir kişi cennetin sonsuz kapılarından içeri girme hakkını kazanabilir. Nefes aldığınız her saniye boyunca önünüze çıkmaz sokaklar ve zor kararlar çıkacak. Zaman aleyhinize işlemeye başladı bile.''

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 20, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ppoğopğHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin