'' Küçücük şeylerin; yuvarlana yuvarlana, üzerine eklene eklene büyüdüğünü biliriz. Hayatımın son birkaç senesinde bunu daha da iyi anladım. Zaman öyle kıymetli bir şeymiş ki... Günlük hayatta yaptığımız klasikleşen şeyler bile çok özlenebiliyormuş bazen. Tek bir an öyle değerliymiş ki insan hayatında. Göremediğimiz, fark edemediğimiz birçok şey var bu dünyada. Belki de yanımızda, başucumuzda. Yaşamaktan şikâyet etmek yerine, biraz olsun her anın tadını çıkarmalı insan. Bugün istemeyerek yaptığı bir şeyi, yarın ölesiye özleyebilirmiş biri. En yakın örneği olarak, çok yaşadım bunu, bu duyguyu. Herkesin kendine özel biçilmiş bir zamanı vardır. Hayatsa öyle acımasızdır ki, insana bu zamandan fazlasını vermez.
Her insanın iyi ya da kötü bir dönüm noktası vardır hayatında. Benim dönüm noktam birkaç sene önce oldu. İyi mi kötü mü bilemem ama birçok tecrübem oldu. Her insan gibi, ben de hayal kurardım. Devam da ediyorum ama artık biraz daha ciddiye alarak... Hayal kurmak öyle görünen gibi basit olsa da, onları gerçekleştirmek bu kadar basit değil. Yani basit değilmiş. Çocukluğumdan bu yana kurmuş olduğum hayallerim de var, hemen şimdi kurduğum da. Her insanın hayali ya da insanın her hayali gerçekleşemeyebiliyormuş.
Bazen hayat, bizden daha yaşanabilir şeyleri hayal etmemizi bekliyor. Biz buna ne kadar uymasak da, yine kaderimizi yaşıyoruz. Kader dediysem de '' ne yazıldıysa onu yaşıyoruz '' değil. Sonumuz da aynı başlangıcımız gibi belli, biz sadece o sona giden yolu şekillendiriyoruz. İki insanın hayatı çok farklı görünebilir ama sonları aynıdır. Birisi o yolda kaktüsler beslerken, diğeri o yolu papatya bahçesine çevirebilir.
Her şey o kadar insanın gözüne bağlı ki... Nasıl görmek istersen öyle görür, görmek istemezsen bakmazsın bile. Hayatımız böylesine değerliyken; o yolda kaktüsler büyütmek yerine, bahçesini kurduğumuz papatyalardan saçımıza taç yapmalıyız. İsyan etmek, şikâyet etmek yerine biraz çabalasak en güzelleri ile karşılaşabiliriz. Belki de bizim memnun olmadığımız hayat, bir başkasının hayalidir. Pes etmek yerine savaşabiliriz, bunu da beni çok seven hastalığım sayesinde öğrendim.
Artık her şey tamamen eskisi gibi olmayacak biliyorum. Belki de bir süre sonra böyle sayfalarca yazı yazamayacağım. Tamamen sağlıklı bir hayat yaşamıyorum. Artık bu ihtimal de çok düşük zaten. Kim bilebilirdi ki, daha önce ismini bile duymadığı bir hastalık yüzünden alışkanlıkları değişecek. Tamamen yabancı olduğu bu hastalığı benimseyecek... Her şey bu kadar belirsizken, bazı insanlar hiç normal değiller. Sonsuza dek hiçbir sıkıntı yaşamayacakmış gibi rahatlar. Ben her zaman kendime dikkat etmeme rağmen, artık hastaneden çıkamıyorum.
Yaşadığı anın değerini bilen insan, yok denecek kadar az. Oysa sadece tek bir hayat yaşıyoruz. Kimseyi kırmaya, üzmeye ve daha birçok iyi hissettirmeyen duyguları yaşamaya ve yaşatmaya zamanımız yok. Her şey tek bir anlık. Bir anda hayatının en iyi zamanını yaşarken, bir anda onu kaybedebilirsin. Ve bir anda, yok olup gidebilirsin...
Bu hayatta herkesin korktuğu bir şey vardır. Ve bunun başımıza gelmesinden de korkarız. Bazen çok severiz... Bir şeyi, belki bir eşyayı, belki bir şehri, belki de bir insanı... Ben en çok, sevdiklerimi kaybetmekten korkarım. Öncelikli olarak sevdiklerimi kırmamaya çalışırım, kırmak da kaybetmektir. Şiirleri severim, kitapları, papatyaları, müziği, denizi, gökyüzünü, maviyi... Olabildiğince çok eşyam mavidir. Bazı şeyler sadece koyulduğu kategoriden ibaret değildir.
Mesela mavi benim için sadece bir renk değil. Yaşamanın sembolü... İnsan inanıyorsa başaramayacağı şey yoktur. En azından ben böyle düşünürüm. İnanmak başarmanın yarısıdır derler hani, aynı öyle işte. Ben bir şeye inanmadan, onu yapabileceğime de emin olamayan biriyim. Bu öyle bir şey ki, inanmadan yaşayamıyorsun bile. Birilerine güvenmeden ömür geçmiyor ve illa ki bir yerde takılıyorsun. Benim için inanmak, başarmanın yarısından da fazlası.
Şimdi ay ışığı lambamda yazıyorum bunları. Kim okur, ne zaman okur bilemem. Ama şunu biliyorum ki, ben çok yoruldum. Bir '' Ay Parçası '' olsam da, benim de inanmadığım şeyler var. Emin değilim ama bu içinde olduğum durumun iyiye gitmesini umut ediyorum...
Bu hastane odasından yüzüm gülerek çıkmak istiyorum. Belki mümkün belki değil ama bu benim yakın zaman hayalim. İçtiğim ilaçların, yediğim serumların, aldığım radyasyonun haddi hesabı yok. Tüm bu çabalarımın sonucu iyi olsun istiyorum. Bu kadar insanı uğraştırdığıma, çabaladığıma değsin istiyorum. Yeniden başlamak istiyorum her şeye. Hayatıma yeniden başlamak, her şeyi düzeltmek istiyorum.
Ankara'nın sokaklarında yine uzun uzun yürümek, ayazında üşümek istiyorum... Bir süredir hastaneden çıkamıyorum ve burada olmama rağmen Ankara'yı özlüyorum. Havasından mahrum bırakılmış gibi hissediyorum Ulus boyu yürümeyince... Denizi ne kadar çok sevsem de, memleketimden kopamıyorum.
Annem ve babam aslen Ankaralı değiller. İkisi de gençliğinden bu yana, âşıklarmış bu şehre. Birbirlerinden habersiz tabi... Okumak için burada Ankara Üniversitesi'ni kazanmışlar. Ayrı kurdukları aynı hayal gerçek olmuş. Geldikleri ilk sene tanışmış, okulun son senesi nişanlanmışlar. Yine burada iş bulup evlenmişler. Aynı şehre ve birbirlerine çok âşık iki insanın kızıyım. Ve bu iki insanın, Ay Tanrıçası'yım...
Babam da annem de gece oturup Ay'ı izlemeyi çok severmiş. Bir gün kızları olursa, ismi aydan bir parça olması hayalleriymiş. Ben doğduktan sonra da bu fikirleri değişmemiş ve ismimi Mehir koymuşlar böylece. Hem ismimden hem yaşamaya çalıştığım şehirden çok memnunum. Annem ve babam bir süredir burada değiller. İşleri dolayısıyla yurt dışındalar. Birkaç sene daha da orada olacakları için, giderken evi de oraya taşıdılar. Ben gitmek istemediğimden burada kaldım.
Böylece erken sayılabilecek bir yaşta, kendi evime çıktım. Çok memnundum, ta ki başıma bu hastalık çıkıncaya kadar. İlk zamanlarda basit bir şey olduğunu düşünerek kimseye haber vermedim. Ancak sandığım gibi soğuk algınlığım yokmuş... Ciddi bir hasta olduğumu idrak ettiğimde de annemlere haber vermedim. Ne onları ne kendimi bir baskı altına sokmak istemedim. Ama yakında gelecekler ve ben onları böyle karşılamak istemiyorum. İyileşeceğime inanmak istiyorum, en azından yapılabilecek hayallerimi gerçekleştirmek, dolu dolu gitmek istiyorum...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY TANRIÇASI
General FictionSeversin sen çiçekleri, Baharın gelişini. Kırlardaki papatyaları, Koklayarak yürümeyi. Bu şehrin ayazı, Bir gülüşüne bakar senin. Bahar papatyaları için, Bir damla yağmur haberci. Bakma ayaz dediğime, Sevginle ısınır yüreğim. Bu gri şehrin havasına...