Gencin parmakları davetkâr tuşlarda özgürce hareket ederken ezbere bildiği notaların yankılanan sesi evin içinde geziniyordu. Göğsüne yerleşmiş kederi solgun yüzünde çalkalanıyor; tek renkte sabit kalamayan gözleri, renklerini terketmişçesine grinin buhranında kayboluyordu.
Ellerini esir almış titreyişleri tuşlar arasında gerçekleşen yolculuğunu zorlu bir yola sokarken grileri zorluğu artırmak istercesine usulca kapandı.
Artan titreyişleri huzurlu anları bozan kara bir büyücü misali parmaklarının şaşmasını sağlayıp etrafa yayılan kederi keskin bir haykırışla böldü.
Genç duraksadı ve gözlerini araladı. Durmak bilmeyen sarsıntısıyla parmakları piyanonun üstünde sergilenirken geriye kalan tek şey olan müziğini elinden almıştı.
"Neden yapıyorsun bunu?" dedi parmaklarını yavaşça tuşların üstünden çekip ellerini boşluğa armağan ederken. Evin içinde işitilen ses kederli bir beste yerine gencin kıkırdayışlarıydı artık. Kıkırdayışlarına karışan yorgun hıçkırıkları gözyaşlarını bekliyordu.
Dönerek piyanoyu arkasına aldı ve yavaşça kalktı. Köşede duran, devrilmeye meraklı kırık sehpaya ilerledi. Bu eski çöpün üstüne en değerli eşyasını, kamerasını koymuştu.
Şarjını doldurduğu kamerayı açtı ve içindeki videolardan birini seçti. Videoyu izlerken gözyaşları, kıkırtılarını daha çabuk yakalayabilmek için dudaklarına koştu.
Favori şarkısı kulaklarına derin bir haz yaşatırken genç, elindeki kameranın ekranına bakarak evin içinde dolandı. Bu haliyle denizin yolunu kaybetmiş yavru bir kaplumbağayı andırıyordu. Çoktan yem olduğunu sezen fakat yaşamak için yeterli çabayı gösteremeyen beceriksiz bir kaplumbağa...
Eli gömleğinin düğmelerinde yer etti. Düğmeleri göğsünün aşağısına kadar açıp, birkaçı zamanla bozulmuş inci tanelerinin oluşturduğu kolyeyi ön plana çıkardı. Seneler önce küçük parmaklarıyla, büyükbabasından kalan incilere delik açan babası sayesinde misinaya dizerek yapmıştı bu kolyeyi. Fakat, kendisi için değildi...
"Neden durdun?"
"Şarkıya devam etmek istemiyorum."
"Ama neden?"
"Bu durumu kabullenmek istemiyorum."
"Peki."Ses kesilse de genç, ondan beklenmeyecek bir hevesle ekrana bakıyordu. Kısa bekleyişi son bulurken kayıttan tatlı bir ses yükseldi.
"Hastane bedenin atılmalı mı diye sordu, ben sana veda etmeden önce, gökyüzündeki yıldızım"
"Seni kumaşla sarmanın düşüncesi ne tuhaf geliyor...
Bunu sağlıklı buluyor musun, kızböceğim?""Aya bakalım mı, minik dalgıçkuşum, neden ağlıyorsun?"
"Hayatının çoğunu yaşa, hâlâ yaşanabilirken, aydınlıkken"Kolunu kaldırıp yüzünü kol içine gömdü, tuttuğu kamera elinde, aşağı sallanırken. Daha fazla oyalanası yoktu, tekrar piyanoya ilerleyip cilalı ahşabının üstüne bıraktığı kısa notu aldı ve eskiyip rengini kaybetmiş kağıdın üstüne kahverengi mürekkeple yazdığı yazıları okudu.
"Değersiz birine göre uzun..." Pencerenin önüne ilerleyip tekli koltuğuna oturdu ve kağıtla kamerayı, koltuğun yanındaki sehpanın üzerine bırakırken devam etti, "veda eden birine göre kısa."
Döngüye hapsolmuş video başa sararken kağıdın yanında duran kömür rengi kelebek çakısını alıp parmaklarında oluşacak yeni kesikleri umursamayarak özensizce açtı. Kabzasını sağ eliyle sıkıca kavradı ve çakıyı kaldırıp ucunu sol şah damarının üstüne değdirdi. Bakışları tülün ardında görünen gökyüzündeydi, güldü.
"Duyuyor musun, bizim videomuzu izliyorum. Beni görüyor musun, yanına geliyorum."
Grilerinin üstüne örtülen etten perdeler yanında duran kamerada oynayan videonun sesine odaklanmasını kolaylaştırdı. Çakıyı şah damarına hafifçe baskıdı ve açılan küçük delikten sızan ılık kanın boynundan süzülüp yolunun üstündeki inci tanelerini kana bulayarak aşağı kaymasına ve köprücük kemiğine dolmasına izin verdi. Keskin çeliği içeri biraz daha itmeden önce kulak kabarttığı sesi son bir kez dinledi.
"Hepimiz öleceğiz..."
--------------
Merhabalar arkadaşlar, nasılsınız? Uzun bir aradan sonra tekrar yazmaya başladım, muhtemelen bu giriş bölümünü yayımladığımda çok az kişi okuyacak çünkü verdiğim ara baya uzundu.
Şu an bu kitap taslaklarda on üçüncü bölümde. Finale son dört ya da beş bölümüm kaldı. Aslında taslaklarda final verdiğimde yayımlamaya başlamayı düşünüyordum ama dün, temmuzun dördüydü. Tarihlere çok dikkat etmediğim için dün, günü kaçırdım. Akşamüstü tarih aklıma geldi ve o zamandan sonra giriş bölümünü düzenlemeyi bitirip yayımlamaya vaktim olmadı. Ne yazık ki Fourth of July'ın ilk bölümünün yayımlanma tarihi temmuzun dördünde değil, beşinde oldu. Yine de buraya tarih atarken dört temmuz diye atacağım, umarım zararı yoktur. (:
Söylemeden geçemeyeceğim. Kitabın ismi, bölümde geçen şarkı sözlerini içinde barındıran şarkının ismiyle aynı. Şarkıyı bilmeyenler olabilir diye not düşmek istedim. Bilmiyorsanız dinleyebilirsiniz, bence çok hoş ve özel.
Bunun haricinde şunu söylemek istiyorum; Fourth of July'ın diğer bölümünün yayımlanma tarihi belli değil. Gün özel olduğu için bunu apar topar yayımlıyorum fakat diğer bölümü taslaklarda finale ulaşınca ortaya sermeyi düşünüyorum. Yine de belli olmaz, diğer bölümü yayımlamayı düşündüğüm zaman duyuru yaparım. Bu bölümün fazla kişiye ulaşmayacağını bilsem de bu yazıyı yazma gereği duydum. Kendinize iyi bakın, görüşmek dileğiyle.
Yazmaya başladığım tarih
28.04.2022
Bölümü yayımladığım tarih
04.07.2022
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fourth Of July
General Fiction"Yeterince sevilmedin mi, minik güvercinim, neden ağlıyorsun?"