Elindeki sıcaklığı hissetti. Sonra elinin altında atan kalbini. Hissetmek için birkez daha okşadı kalbini. Kalbine ulaşmayı defalarca kez denememişti ama bir türlü başaramıyordu. Acıyı hissetmeyi denedi. Acının var olduğunu binlerce kez kendine kanıtlamaya çalışmıştı ama hissedemiyordu. Sevgiyi, nefreti, tanrıyı, acıyı, yeni doğan bebekleri, ölen yaşlıları...
Ayağı kalkmaya çalıştığı her seferde yalpalanıyordu.
Acıyı içinde mi bu hale gelmişti yoksa acıyı hissedememek mi onu bu hale getirmişti?
Alnındaki ağrıya, içindeki boşluğa bir anlam veremiyordu. Çok düşünüyordu, deli gibi düşünüyordu. Önündeki kağıda baktı. O çok severek yazılar yazdığı kağıda o bile ona ait değildi. Üstündeki bir başkasının kazağıydı. Biliyordu. Her şeyin farkındaydı. Hiçbir şey ona ait değildi. İçindeki bu bitmez tükenmez boşluk bile ona ait değildi. Bu boşluğun ona ait olmadığını biliyordu. Bu başkasının boşluğuydu.
Onun bu hale gelmesinde hiçbir suçu yoktu ama suç atabilecek kimsesi de yoktu.
Tekrar yokladı kalbini tekrar sıkıca sardı onu eliyle. Kan bileklerinden süzülüp eşofman üstüne damladı.
Her seferinde pes etmesine rağmen pes etmeyi hiç sevmezdi. Sonra tekrar pes etti. Kanlı parmaklarını çıkardı göğüsünden sonra elindeki kanını yıkadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSİZ KÖLE
Non-FictionHissiz olmak: Boğulduğunuzun farkında olup boğulmaya devam etmek. Mutluluğu ya da mutsuzluğu bilmemek. Sevgiyi, nefreti, tanrıyı, acıyı, yeni doğan bebekleri hissedememek. Köle olmak: Bir güce hizmet etmek. Kukla olmak. Benliğinizin kaybolması. Ya...