"Şimdi ölmek istemeem, bir kalbi sarmadan."
Bu kitap anlamsız dursa da benim için oldukça anlam ifade ediyor. Çok kötü olduğum bir anda yazdım bunu. Bunu hiç düzeltme ve silme yapmadan yayınladım. Anlamsız gelebilir yine hatırlatıyorum.
Bu kısa tek bölümlük hikaye omzunda ölü taşımadan büyüyenlere, tren garında olmasa da umutlarını ve hayatını kaybedene, kalbindeki papatyalara inanmayıp onları katleden herkese özellikle de Bay Park'a....
Ayaklarımı yere sürterek alışık olduğum bahçe kapısından girdim.
"Bay Park!"
Burası yaşlı yan komşumuzun eviydi -genellikle günün belli saatlerini birlikte geçirdiğim yakın arkadaşım olan yaşlı Bay Park- yaşlı dediğime aldanıp 80-90 yaşında birini beklemeyin, maksimum 60 yaşında biri. Onu yaşlı gösteren yaşadığı yıllar değil, olaylar.
Ne zaman biri ona genç olduğunu ama yaşlı durduğunu söylese derince iç çeker Bay Park, usulca her zamanki sandalyesinde geriye yaslanır bacaklarını saran örtüyü daha sıkı tutar. Kendimi bildim bileli bacaklarındadır o örtü. Derin nefes alır ve gözlerini kapatır, sanki dünyanın en acıklı masalını anlatır gibi sesi titrer, bilemeyiz gerçek mi yoksa yalan mı? Uydurma huyları vardır ihtiyarların bilirsiniz.
"Bu yaşlılık yıllardan değil, bu bedenen yaşlılık. Omuzlarım ölü sırtladı, her yere koşan bacaklarım ölüme engel olmaya koşmadı. Başaramadı. Bundan yıpranmışlığım, yaşlılığım."
Ne zaman sorsak bunun gibi şeyler söyler. Cidden ölü mü sırtladı yoksa ölen duygularına mı kinaye yapıyor bilemiyoruz. Bay Park ima yapmayı seven biri. Çokça kez de ironi yapar hatta.
Tahta büyük kapıya gelince iki kere vurdum ve seslendim. Yanıt gelene kadar kapıyı incelemeye başladım. Tahtalar yıpranmış ve boyalar kaplıydı. Eskimiş boyalar belli bir şekilde yapılmıştı kapıya. En üstte de silik bir gökkuşağı vardı ve Kh yazıyordu.
"Bay Park!"
Kulakları zor işittiği için biraz bağırmanız gerekiyordu.
Nihayet içerden gel komutu gelince tokmağı çevirip kapıyı açtım. Elimdekileri mutfağa götürmek için ilerledim. Yerdeki tahtalar gıcırdarken tezgaha poşetleri bıraktım."Bu gün daha iyi misiniz Bay Park?"
Kulağım gelen seste, bir müddet bekledim. Saklama kaplarını dolaba koyarken içlerinden alıp ufak bir tabak hazırladım. Bu gün normal saatten bir tık geç kalmıştım ve dün de Bay Park'ın kötü olduğunu göz önünde bulundurursak vicdan azabı çekebilirdim. Tabağı elime alıp kapıdan çıkarken Bay Park'ın boğuk sesi duyuldu.
"Daha iyiyim San."
Evin eski bir yapısı vardı, tahta döşemelerde yer yer boya lekeleri vardı, dolaplar, duvarlar, kanepeler her yer boya doluydu. Ne kadar temizlemek istesek de Bay Park her defasında bizi azarlayarak "boyalara dokunmayın!" diyordu. İnsanın kalbinde sökülüp atılmayan olaylar, kişiler gibiydi sanırım. Bu ev Bay Park'ın kalbi, boyalar ise vazgeçilmeziydi.
Yanındaki eskimiş, süngerleri bile belli olmaya çalışan koltuğa otururken samimi bir gülümseme ile ona baktım. Elimdeki tabağı yavaşça dizlerine bıraktım ve geriye yaslandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çoban Yıldızı - Seongjoong
Fanfiction"Yarın buraya arkadaşımı da getirsem olur mu Bay Park? Yılın 7 kasımı daha da huysuz oluyorsunuz çünkü" dedim ortamı yumuşatmak için. Kafa sallarken "çık" dedi "bu gün sırtımı örtmene gerek yok. Uyumayacağım. Sadece kapıyı kilitleme çıkarken." Anla...