Önemli soru sualler

128 0 0
                                    

Bismillâhirrâhmânirrahıym

Dinimizle ilgili çeşitli sorular
Sual: İslam'ın beş şartı, ne zaman farz oldu?
CEVAP
Şu zamanlarda oldu:
1- Kelime-i şehadet: Müslümanlığın başlangıcında
farz oldu. Beş şarttan ilk farz olan budur.
2- Beş vakit namaz: Hicretten bir yıl önce mirac
gecesinde farz oldu.
3- Ramazan-ı şerif orucu: Hicretin ikinci yılında,
Şaban ayında farz oldu.
4- Zekât vermek: Orucun farz olduğu yıl, Ramazan
ayında farz oldu.
5- Hac: Hicretin dokuzuncu yılında farz oldu.
Dört temel hadis-i şerif
Sual: İslamiyet'in temelini bildiren dört hadis-i şerif
hangisidir?
CEVAP
İslamiyet'in dört temeli, şu dört hadis-i şerifle
bildirilmiştir:
1- (Ameller niyetlere göredir.) [Buhari]
2- (Helal ve haram meydandadır.) [Ebu Davud]
3- (Davacının şahit göstermesi ve davalının yemin
etmesi lazımdır.) [Tirmizi]
4- (Kendi için istediğini, din kardeşi için de
istemeyen, imanı kâmil olmaz.) [Ebu Davud]
Bu hadis-i şeriften birincisi ibadet bilgilerinin, ikincisi
muamelat bilgilerinin, üçüncüsü adalet bilgilerinin,
dördüncüsü de ahlak bilgilerinin temelidir. (H.L.O.
İman)
Sual: Müslümanlık gelmeden önce, o zamanki
insanlar, bakamayız diyerek fakirlik sebebiyle
çocuklarını öldürüyorlarmış. Kız çocuklarını da diri
diri gömüyorlarmış. İslamiyet gelince bu durumu
yasaklamış mıdır? Yasaklamışsa bu konudaki âyet
ve hadisler nelerdir?
CEVAP
Bu konudaki bir âyet-i kerime meali:
(Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla, geçim
endişesiyle öldürmeyin. Onların da, sizin de
rızkınızı biz veririz. Onları öldürmek elbette çok
büyük bir günahtır.) [İsra 31]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlâ, ana babayı üzmeyi, kız çocuklarını
diri diri gömmeyi, dilenmeyi haram kıldı.
Dedikoduyu, çok sual sormayı ve malı israf etmeyi
çirkin buldu.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]
Sual: Yabancılar, müslümanlıkta sevginin
olmadığını, sevgi hakkında Kur'anda hiçbir âyet
bulunmadığını söylüyorlar. Bu hususta bilgi verir
misiniz?
CEVAP
Müslümanlık, sevgi, kardeşlik, af, mağfiret ve güzel
ahlak dinidir. Kur'an-ı kerim, hadis-i şerifler ve İslam
tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Sevgi hakkındaki sayısız âyet-i kerimelerden birkaçı
mealen şöyle:
Allahü teâlâ şunları sever:
(İyilik edenleri sever.) [Bekara 195]
(Sabredenleri sever.) [A.İmran 146]
(İhsan edenleri sever.) [A.İmran 134]
(Adalet edenleri sever.) [Maide 42]
Allahü teâlâ şunları sevmez:
(Zalimleri sevmez.) [A. İmran 57]
(Fesatçıları sevmez.) [Maide 64]
(İsraf edenleri sevmez.) [Enam 141]
(Kibirlenenleri sevmez.) [Nahl 23]
(Çirkin sözün açıklanmasını sevmez.) [Nisa 148]
Hadis-i şeriflerde sevgi
(Kendi için sevdiğini arkadaşı için sevmeyen,
mümin olamaz.) [Buhari]
(Allah indinde en sevgili kimseler, ahlakça en güzel
olanlardır. Bunlar, başkaları ile ülfet ederler,
kendileri ile de kolayca ülfet olunur. Allahü teâlânın
sevmediği kimseler ise, laf taşıyanlar, kusur
araştıranlar, iki kişinin arasını açanlardır.) [Hatib]
(İyiliği, iyilik edeni sevin! ) [Ebuşşeyh]
(Allah tektir, teke riayet edeni sever.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, komşusuna ve zimmilere zulmedeni
sevmez.) [Deylemi]
(Allahü teâlâyı seven haya sahibi olur.) [Ramuz]
(Mümin olmadıkça Cennete giremezsiniz, birbirinizi
sevmedikçe de mümin olamazsınız.) [Müslim]
(Aşık olup, sevgisini gizleyen ve iffetini muhafaza
eden, şehit olarak ölür.) [Hatib]
(Seven sevdiği ile beraberdir.) [Buhari]
Hazret-i Âdem'e secde
Sual: Allah'tan başkasına secde edilmediğine göre,
Allahü teâlâ, Hazret-i Âdem'e secde edilmesini niçin
emretmiştir?
CEVAP
Allahü teâlânın Âdem'e secde edin emri, Âdem'e
doğru secde edin demektir. Nasıl biz, Kâbe için
değil de, Kâbe istikametine secde ediyorsak,
melekler de Âdem aleyhisselama doğru secde
ettiler. Fakat İblis secde etmedi. Halbuki İblis, daha
önce hep secde ederdi. Kendini Hazret-i Âdem'den
üstün gördüğü için ona doğru secde etmedi.
(Mektubat-ı Rabbani)
Âdem aleyhisselamdan, İbrahim aleyhisselama
kadar, selamlaşma, birbirine secde etmekle olurdu.
Sonra, bunun yerine boynuna sarılmakla oldu.
Muhammed aleyhisselam zamanında, el ile
müsafeha sünnet oldu.
Araplar ve bedeviler
Sual: Tevbe suresinin 97. âyetinde, (A'rabiler
[bedeviler] küfür ve nifakta daha beter) deniyor.
Bunun açıklaması nasıldır?
CEVAP
Tefsirlerde, A'rab kelimesi, bedevi olarak
geçmektedir. Kâdı Beydavi tefsirinde, bu âyetin
açıklamasında buyuruluyor ki:
Şehirden uzak, çölde yaşayan bedeviler, küfür ve
nifak yönünden şehir halkından daha ileridedir.
Bedevilerin şehir medeniyetinden uzak kalışları,
kalblerinin kasvetli oluşu, ilim ehli ile az görüşmeleri,
kitap ve sünneti az bilmeleri sebebiyle onlar bu
duruma düşmüşlerdir.
Bu tefsirin Şeyhzâde haşiyesinde de şöyle
buyuruluyor:
Buradaki A'rab kelimesi Arap milleti değildir. A'rab
şehir dışında, çölde yaşayan bâdiye halkıdır. (Arabı
sevmek imandandır) hadis-i şerifi, A'rabi ile Arabın
farklı olduğuna delildir. Zira Arap övülüyor, A'rab ise
kötüleniyor. A'rabiler, yani bedeviler, terbiye altına
girmek istemeyen, isyankâr ve kalbleri kararmış
vahşi kimselerdir. İlim ehli ile görüşmezler, Allah'ın
kitabını, Resulullahın kalblere şifa veren sözlerini
dinlemezler. Bunlar, elbette sabah akşam ilim ve
hikmet ehlinin ve Resulullahın sohbetini dinleyenlerle
aynı olamaz. Şehirde yaşayanla bâdiyede yaşayan
arasındaki fark, dağda yetişen meyve ile bahçede
[tekniğe uygun olarak] yetiştirilen meyveye benzer.
(2/448)
Bedevilerin Müslümanları da elbette vardır. Fakat
hüküm ekseriyete göre verilir. (Bu âyet-i kerimedeki
A'rabilerden maksat, Müslümanların arasında
yetişen mürtedler ve münafıklardır. Bunların
kâfirlik ve nifakları, diğer kâfirlerden daha
şiddetlidir) diyen âlimler de olmuştur.
Sual: İslam huzurlu olmaya yeterli mi?
CEVAP
Elbette.
Yetmez diyen, hâşâ, eksik göndermiş diye Allahü
teâlâya kusur isnat etmiş olur. İslam'a tam uyan
tam huzurlu olur. İslamiyet, insanların dünya ve
ahiret saadetine kavuşmaları için ihsan edilmiştir.
Ama insanın itikadda ve amelde noksanı olursa
huzursuz olabilir.
Sual: Hristiyanın mürtedi ile müslümanın mürtedi
aynı mıdır?
CEVAP
Hayır, kâfirlerin hepsi bir dinden sayılır.
Sual: Müslümanlığın gayesi nedir?
CEVAP
İslam dininin gayesi, (Dini, aklı, nesli, bedeni ve
malı korumak) olarak bildirilmiştir.
Bu beş esasın gayesi de, imanı muhafaza ederek
Müslüman olarak ölmektir. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Müslüman olarak can veriniz!) [Âl-i İmran 102]
Sual: Bilmeden İslamiyet'e uygun yaşayan, dünyada
faydasını görür mü?
CEVAP
Evet. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, rahat ve
saadet menbaı olan dinlerini gönderdi. Dinlerin
sonuncusu İslam dinidir. Diğer dinler, kötü insanlar
tarafından değiştirildi. Müslüman olsun, kâfir olsun,
herhangi bir insan, bilerek veya bilmeyerek
İslamiyet'e uygun yaşarsa, dünyada hiç sıkıntı
çekmez. Rahat ve neşe içinde yaşar. Avrupa'da ve
Amerika'da İslamiyet'e uygun çalışan kâfirler
böyledir. Fakat, kâfirlere ahirette hiç sevap ve
mükafat verilmez. Böyle çalışan, eğer müslüman ise,
ahirette de sonsuz saadete kavuşacaktır.
Sual: Şemsi ve Kameri yıl başlangıcı neye göre
oldu?
CEVAP
Peygamber efendimiz 622 yılında Mekke'den Medine
şehrine hicret eyledi. Eylül ayının yirminci pazartesi
günü, Medine'nin Kuba köyüne geldi. Bu tarih
müslümanlar için Şemsi yılbaşı oldu. O yılın
Muharrem ayının birinci günü de, Kameri yılbaşı
oldu.
Kiliseye gitmek
Sual: Gezmek için, kiliseye gitmekte, mahzur var
mıdır?
CEVAP
İbni Abidin hazretleri, (Kilisede şeytanlar toplanır)
buyuruyor. (Redd-ül-muhtar)
Bir ihtiyaç olmadan, şeytanların toplandığı yere
gidilmez. Hele, oradaki âyinlere katılmak ve
papazdan dua etmesini istemek, hiç caiz olmaz.
Onların âyinlerini beğenmek ise küfür olur.
Sual: Mısır'daki firavunların mezarlarını, merak
edildiğinde, müze gezer gibi gidip gezmekte bir
mahzur var mıdır?
CEVAP
Caizdir.
"Muhakkak kurtuldu" ne demek?
Sual: Âyet ve hadislerde (Şunu yapan kurtuldu) gibi
mazi fiili, yani geçmiş zaman ifadeleri kullanılıyor.
Kurtulma işi, gelecekte yani âhirette olmayacak mı?
CEVAP
Allah indinde zaman yoktur. Bir de bir şey
muhakkak olacaksa, onu olmuş bilmek gerekir.
Allahü teâlâ (Kurtuldu) diyorsa, o iş kesindir,
mutlaka olacak demektir. Kur'an-ı kerimde (Kad
eflaha=Muhakkak kurtuldu) ifadesi geçen iki âyet-i
kerime meali:
(Müminler, muhakkak kurtuldu.) [Müminun 1]
(Nefsini tezkiye eden kurtuldu.) [Şems 9]
Tezkiye, günahtan, küfürden temizlenmek demektir.
Demek ki günahtan, küfürden temizlenen kimse
muhakkak kurtulmuştur. Üç hadis-i şerif:
(Susan kurtuldu.) [İ. Ahmed]
(Kıyamette ilk sual, namazdan olacaktır. Namazı
doğru kılan kurtuldu.) [Tirmizî]
(Men terekes-salâte müteammiden fekad
kefere =Namazı kasten terk eden kâfir oldu. )
[Taberânî]
Hanefî mezhebinde, namaz kılmayana kâfir denmez.
Hanefî âlimleri, bu hadis-i şerifi, (Namaz kılmayan
kimse, zamanla namaza önem vermez, önem
vermeyince de, imanını kaybedip kâfir olur) diye
açıklamışlardır.
Allah isteyene verir
Sual: (Allah, ilmi isteyene, malı istediğine verir)
deniyor. Malı da, ilim gibi isteyene vermez mi?
İstemediği hâlde verdiği de olmaz mı?
CEVAP
Evet, ilim gibi, malı da isteyene verir. İstemediği
hâlde verdiği de olur. İki âyet-i kerime meali:
(İsteyene âhiret nimetlerini, isteyene de dünya
nimetlerini veririz.) [Şura 20]
(Yalnız dünya için yaşamak, eğlenmek isteyenlerin
çalışmalarının karşılığını, hiçbir şey esirgemeden
[sağlık, mal, para, makam, şöhret gibi] bol bol
veririz. Bunlara âhirette yalnız Cehennem ateşi
vardır. Emekleri boşa gider.) [Hud 15, 16]
İstemek, sebebe yapışmak, yani çalışmak gerekir.
Allahü teâlâ, dünya nimetlerine ve âhiret nimetlerine
kavuşmak için çalışanlara, dilediklerini vereceğini
vâdediyor. (Müslüman olmasa da, dünya
nimetlerini çalışan herkese veririm) buyuruyor. O
hâlde, ilim olsun, mal olsun, çalışan karşılığına
kavuşur. Fetih sûresinin son âyet-i kerimesinde,
Allahü teâlâ, inanıp iyi işler yapanlara büyük
mükâfat vereceğini bildiriyor. Bir kimse, bilerek
istemediği hâlde, ona hidayet verebilir, mal verebilir,
makam verebilir. Allahü teâlânın (Her isteyene
veririm) buyurması adalettir. (İstediğime veririm)
buyurması da ihsandır.
Günü değerlendirmek
Sual: Bir günü değerlendirmek için ne yapmalı?
CEVAP
İmam-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: Ecel gelince,
bir gün izin istense de, ele geçmez. Bugün, bu nimet
elimizdedir. Bugün, ecelin geldiğini, şimdi, o günde
bulunduğunu, sana bir gün izin verildiğini farz et! O
hâlde, bugünü elden kaçırmaktan, bununla, ebedî
saadete kavuşmamaktan daha büyük ziyan olur
mu?
Adevîye Hatun, sabah uyanınca (Bugün öleceğim
gündür) der, akşama kadar günahlardan kaçar,
ibadetlerini yapardı. Akşam olunca da, (Bu gece,
öleceğim gecedir) der geceyi de değerlendirirdi.
Farzları öğrenmek farzdır
Sual: Ailesi dönme olan bir hoca, (32 Farz, 54 Farz
diye bir şey yoktur. Bu farzlar bid'attir, dine düşmanlık
için çıkarılmıştır ) diyor. Farzları öğrenmenin dine
düşmanlıkla ne ilgisi var?
CEVAP
Dönmelerin içinde samimi dönenler azdır. 360
derece dönenlerine crypto [kripto] da deniyor.
Bunlar, takıyye yapıp, yani inançlarını gizleyip, İslam
âlimlerini, dolayısıyla İslamiyet'i kötülemek için
böyle saldırılarda bulunuyorlar. Bid'at, dinde
olmayan bir şeyi din diye ortaya çıkarmaktır.
Farzlar, sonradan çıkarılmış bir şey değil ki bid'at
olsun. Kolay öğrenilmesi için tasnif edilmiş. Dinde
değişiklik yok. Hele, (Dine düşmanlık) demek, bunu
meydana çıkaran Ehl-i sünnet âlimlerine yapılmış
çok çirkin bir hakarettir.
Tâbiîn'in en büyüklerinden, Eshab-ı kiramı görmekle
şereflenen Ehl-i sünnet âlimi, fakîh, zâhid ve
mücahid bir zat olan Hasan-i Basrî hazretlerinin,
(Risale-i Erbaa ve Hamsin Fariza) isimli eseri, 54
farzın önemini anlatan bir risaledir.
Hanefî âlimleri, namazın 12, abdestin 4, guslün 3,
teyemmümün 2 veya 3 farzı olduğunu, İmanın
şartının 6, İslam'ın şartının da 5 olduğunu
bildirmişlerdir. Bunların hepsi 32 farz etmektedir. 32
farzın önemi hakkında birçok kitap yazılmıştır.
Mesela Mızraklı İlmihâl'de, bu husus güzel
açıklanmaktadır.
Bunlara orucun ve haccın farzları da ilave edilse,
bid'at veya dine düşmanlık mı olur? Kriptoların böyle
iddialarına itibar etmemelidir.
[ Kripto ; dînî ve siyâsî inancını gizleyen, Müslüman,
hattâ dindar görünüp, takıyye yapan hain kimse yani
münafık demektir.]
Midyeyi kabuğu ile yemek
Sual: İçkici biri, namaz kılan Müslümanları
kastederek, (Bunlar midyeyi kabuğuyla yerler. Kul
hakkından korkmazlar, hep yolsuzluk yaparlar) diyor.
Bu sarhoş adam, namaz kılan Müslümanları kendi
gibi Allah'tan korkmaz mı sanıyor?
CEVAP
Namaz kılmayan ve içki içen kimse, Allah'tan
korkmaz. Günahtan korkmayınca kul hakkına
girmekten, yolsuzluk yapmaktan hiç çekinmez.
Çekinmesi için bir sebep de yoktur. Eğer çekinse,
yani Allah'tan korksa, namaz kılar ve içki içmez.
Onun günah işlemesine mâni olacak hiçbir sebep
yoktur. Ama namaz kılan sâlih Müslüman, Allah'tan
korktuğu için namaz kılar, namaz kılmamanın çok
büyük günah olduğunu bilir. Allah'tan korktuğu için
içki içmez. İçkinin günah olduğunu da bilir. Böyle bir
Müslüman kul hakkını ve yolsuzluğun günah
olduğunu hiç bilmez mi?
Genelde namaz kılmayıp içki içen, Allah'tan
korkmadığı için, hiçbir günahtan çekinmez. Herkesi
de kendisi gibi zanneder. Deveyi havuduyla yutar,
paraları da, soruları da çalar, Müslümana da çamur
atar. Bunun istisnası olsa da azdır.
Hem dini bilmez, hem ahkâm keser. Yenmesi caiz
olmayan midye örneğini vermesi bunu
göstermektedir. Başka biri de, (Ben her zaman
evimden sağ ayakla çıkarım) demişti. Heladan,
meyhane gibi yerlerden sağ ayakla çıkılır,
Müslümanın evinden çıkarken sol ayakla çıkılır. Ya
evi Müslüman evi değil ki sağ ayakla çıkıyor veya
sol ayakla çıkılacağını bilmiyor. Her ikisi de kötüdür.
İslamiyet sevgi dinidir
Sual: Hristiyan bir tanıdık, Kur'anda geçen azap
âyetlerini ve Cehennem kelimelerini teker teker
saymış. Bunlar çok olduğu için Müslümanlığın
sevgiden uzak olduğunu söyledi. Cehennem
kelimesi ve azap âyetleri niye çoktur?
CEVAP
Azap âyetleri ile, (Şu günahları işlerseniz
Cehenneme gidersiniz) gibi ifadelerin çok olması,
Allahü teâlânın merhametinin çok olmasından
dolayıdır. İnsanları sevmesi ve merhameti o kadar
çok ki, (Aman Cehenneme düşmeyin, Cehennemin
azabı çok şiddetlidir) diye hep tekrar ediyor. Çok
tekrar etmesi merhametinin çokluğundandır. Yoksa
bir kere denirdi. Aynı şeylerin hep tekrar edilmesi,
(Akıllı olun, kendinize zulmetmeyin, yoksa
Cehenneme gidersiniz) anlamında bir ikazdır.
Bir anne, çok sevdiği çocuğuna da böyle ikazlarda
bulunur. (Aman evladım şunu yapma, şuraya gitme.
Çukura düşersin. Elindeki bıçakla oynama, bir yerini
kesersin. Kötü insanlarla gezme, uyuşturucuya
alışırsın. Denizde fazla açılma, boğulursun. Köpekle
oynama, hastalık bulaşır) der. Küçük çocuğuna da,
(Şunu yapma döverim ha, o pistir, ona dokunma)
gibi sözler söylemesi, çocuğuna olan
merhametinden, şefkatinden dolayıdır. Çocuğuna
zarar gelecek diye korkmaktadır. Çocuğu ikaz
etmemek, başıboş bırakmak ona kötülük olur.
Allahü teâlâ da, yanlış işlere düşmememiz için sık
sık bizi ikaz ediyor. Bu ikazların çokluğu,
İslamiyet'in sevgi dini olduğunu gösterir. Bir de
Müslümanlıkta işlenen günahların nasıl
affolacağının yolu da gösteriliyor. (Nefsinize,
şeytana uyup günah işlemişseniz, namaz kılar, oruç
tutar ve dinin diğer emirlerini yerine getirirseniz
günahlarınız affolur, Cennete girersiniz) deniyor.
Bundan daha iyisi olmaz. Serbest, başıboş
bırakmak, iyilik değil, kötülük olur.
Oylamaya katılmak gerekir mi?
Sual: Dünya tarihinin en önemli 100 lideri diye
oylama yapılıyor. Peygamber efendimizin
kazanması için oy vermek gerekir mi?
CEVAP
Hayır, oy vermek gerekmez. Aksine Müslümanlar
hiç oy kullanmamalı. Oy kullanmamakla, böyle bir
şeyin yanlış olduğunu göstermeli. Oylamada
başkası kazanırsa, âlemlere rahmet olarak
gönderilen Peygamber efendimizden hâşâ üstün mü
olacak? Peygamber efendimizi, başka insanlarla
kıyaslamak, bunun için oylama yapmak hiç caiz
olmaz.
Başka bir gün de, (Allah var mı?) diye oylama
yapsalar, çoğunluk yok dese, hâşâ doğrusu o mu
olacak? İyi kötü, doğru yanlış, oy çokluğu ile nasıl
tespit edilir? Kötülerin hâkim olduğu çoğunluğa
uymak yanlış olur. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni
Allah yolundan saptırırlar.) [Enam 116]
Herkese Lâzım Olan İman kitabında, (Amerika'da,
en büyük insan yarışmasında, en çok oy alan
Muhammed "sallallahü aleyhi ve sellem" olmuştur)
deniyor. Burada, kâfirlerin bile Peygamber
efendimizi, takdir ettikleri anlatılıyor. Yoksa
(Müslümanlar böyle bir oylamaya katılmalı)
denmiyor. Onlar ne yaparsa yapsın, Müslümanlar,
böyle anketlere katılmamalı ve oy vermesi için hiç
kimseyi teşvik de etmemelidir.
Dine uymak din istismarı mı?
Sual: Batı hayranı biri diyor ki:
(Biz tesettüre karşı değiliz, fakat kapalı gezen kadınlar,
dînî siyasete alet ediyorlar. Dînî ve dînî değerleri prim
toplamak için kullanıyorlar. Namaza da karşı değiliz,
fakat namaz kılanlar, din istismarı yapıp, dinden prim
toplamaya çalışıyorlar. Hacca da karşı değiliz. Fakat
hacca gidip kendilerine hacı baba, hacı amca
dedirtiyorlar, böylece dini istismar edip prim
kazanmaya çalışıyorlar. Biz Abdülkadir-i Geylânî ve
diğer zatlara karşı değiliz, fakat onları istismar
edenlere, ölülerinden yardım bekleyenlere karşıyız.
Onlardan himmet geliyor diye, onları putlaştırıyorlar.
Böylece istismardan prim topluyorlar. Ölü yardım
edemez, Allah'tan istemeli.)
Bu kimse, dinin emrine uymayı din istismarı olarak
mı görüyor?
CEVAP
Dinin emrine uymayı sadece din istismarı olarak
görmekle kalmıyor, din istismarcılığı olarak da
suçluyor. Hangi konuda olursa olsun, dine uyanların
dini istismar ettiklerini, prim topladıklarını söylemek
art niyetli olmaktır. Yapılan şey, maddî bir menfaat
için yapılıyorsa, ancak o zaman din istismarından
bahsedilebilir. Namaz kılan, oruç tutan kimselerin bir
menfaat için art niyetle yaptığı nasıl söylenir? Her
tesettürlüye, namaz kılana veya hacca giden
herkese dini istismar ediyor denir mi?
Gayrimüslimlerde olduğu gibi, içimizdeki batı
hayranlarında da bir İslamofobi var. Müslümanın
yaptığı her ibadette bir art niyet aranır mı?
Vefat etmiş evliya zatları vasıta kılarak Allahü
teâlâdan yardım istemenin dine aykırı bir yönü
yoktur. Bu kimse, Vehhâbîlerden etkilenmiş olabilir.
Onlar tasavvufa, yani evliyalığa düşman oldukları
için keramete inanmazlar. Evliya zatları put kabul
ederler. Bir de, (Senin ölmüş evliyadan istediğin oldu
mu? Falanca arkadaşını hapisten çıkarabildin mi?
Ölü olduğu için yardım edemedi) diyorlar. Allahü
teâlâya dua edince de, yine arkadaş hapisten
çıkmıyor. Hâşâ Allah diri değil mi? Demek ki
duamızın kabul edilmemesinin bir sebebi vardır.
Büyük zatları vesile kılıp dua edince, duamız kabul
olmamışsa, bunun da bir sebebi vardır. Vefat etmiş
evliya zata yardım ettiren de, yine Allahü teâlâdır.
Allahü teâlânın izni olmadan kimse, kimseye yardım
ve şefaat edemez.
Kâfire de farz var mı?
Sual: Kitaplarda, (Şunları yapmak herkese farzdır)
deniyor. Herkes denince bir ayrım yapılmamış
oluyor. Buna, kadın erkek, zengin fakir, mümin kâfir
herkes dâhil mi?
CEVAP
Bunlar konusuna göre değişir, dâhil olduğu yer olur,
dâhil olmadığı yer olur. Mesela, (Günahlarına tevbe
etmek, herkese farzdır) denince, kadın erkek,
zengin fakir her Müslüman anlaşılır, kâfir
anlaşılmaz. Hanefî'de, kâfire iman etmekten başka
farz yoktur. Hiçbir ibadet ona farz değildir. Hiçbir
günahtan sorumlu olmaz. Âhirette niye namaz
kılmadın, niye oruç tutmadın denmez. Sadece (Niye
inanmadın?) diye sorulur. Müslümana ise, yapmaya
mecbur olduğu her ibadet sorulur. Fakir Müslümana,
(Niye zekât vermedin?) diye sorulmaz.
(Kâinattaki hesaplı nizama bakmak ve bunlardaki
incelikleri düşünmek, herkese farzdır) denince,
herkes kelimesinin içine aklı olmayanlar girmez.
Fakat kâfirler girer. Çünkü kâfirden iman etmesi
isteniyor. Mesela gökler direksiz duruyor, Güneş
asırlardır ısı ve ışık veriyor, Ay ve gezegenler
dönüyor. Bunların kendiliğinden olmadığını
düşünmek gerekir. Bunu düşünmek de bir yaratıcıya
inanmaya götürür. Bu bakımdan buradaki (Herkese
farzdır) ifadesinin içine kâfirler de girer.
İmanlıya farklı hitap
Sual: Allahü teâlânın, mümine ve kâfire hitabı ve
farz ettiği şeyler farklı mıdır?
CEVAP
Evet, hitabı da farklı, farz ettiği şeyler de farklıdır.
Mümine, amel ve ibadeti, kâfire de iman etmesini
emrediyor. Münafıklara da ikiyüzlü olmaktan
vazgeçmelerini, iman edip ihlâslı olmalarını
emrediyor. Yani mümine ibadeti, kâfire imanı,
münafığa da imanı ve ihlâsı farz etmiştir.
Müminlere ameli emreden iki âyet-i kerime meali:
(Ey iman edenler, Kıyamet gelmeden önce, size
verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın!)
[Bekara 254]
(Ey iman edenler, yaptığınız hayırlarınızı başa
kakmak ve incitmek sûretiyle boşa çıkarmayın!)
[Bekara 264]
Kâfirlere iman etmeyi, Allah'ın varlığına inanmayı
bildiren iki âyet-i kerime meali:
(Ey kâfirler, Allah'ı bırakıp da taptığınız putlar sizin
gibi yaratıktır. [Putların ilahlığı hakkındaki
davanızda] doğru iseniz [putlara ve kendinize
güveniyorsanız], onları çağırın da, size cevap
versinler [ihtiyaçlarınızı görsünler, size yardım
etsinler!] ) [Araf 194]
(Ey kâfirler, ölü iken sizi diriltti, sonra öldürecek
sonra tekrar diriltecek ve sonunda O'na
döneceksiniz. [Orada hesaba çekileceksiniz.]
Öyleyken Allah'ı nasıl inkâr edersiniz?) [Bekara 28]
İkinci dirilme kabirde olacaktır. İmam-ı Nesefî de bu
âyetin kabir azabı ve nimetine işaret ettiğini
bildirmiştir. (Tefsir-i Şeyhzade)
Münafıkların ikiyüzlü oldukları hakkında iki âyet-i
kerime:
( Bu münafıklar, müminlerle karşılaşınca, "Biz de
iman ettik" derler. Hâlbuki şeytanlarıyla [Kendilerini
aldatan liderleriyle, elebaşlarıyla] beraber iken, "Biz
sizdeniz, biz inananlarla alay ediyoruz" derler.)
[Bekara 14]
(Münafıklar, [Kalblerindeki küfrü gizleyip imanlı
görünerek] Allah'a hile yapmaya, oyun oynamaya
kalkışıyorlar; hâlbuki Allah, onların oyunlarını
başlarına geçirir.) [Nisa142]
Gâvura kızıp oruç yemek
Sual: Emekli bir asker, (Beni dinci diye bir üst rütbeye
terfi ettirmeden emekli ettiler. Evet dinciliğim vardı,
ama namaz kılmayı öğrettiğim bir arkadaşım, Mustafa
Kemal'e yapılan hakarete inandığını söyleyince, ona
kızıp namazı bıraktım) diyor. Birine yapılan hakaretle,
namazı terk etmek yanlış değil mi?
CEVAP
Emeklinin yaptığı çocukça bir şeydir. Ben çocukken,
anneme, (Bana şeker vermezsen namaz kılmam
ha!) derdim. Sanki namazı annem için kılıyormuşum
gibi. Biri, sevdiğimiz birine hakaret etse, namazı mı
terk edeceğiz? Biz namazı Allah için mi kılıyoruz,
yoksa bize hakaret eden insanlar için mi? (Gâvura
kızıp oruç yemek) diye bir atasözü var. Başkalarına
kızıp, namazı bırakmak veya orucu bozmak,
başkasına kızıp intihar etmek gibi bir şeydir.
Türkçede -ci, -cü, -cı, -cu ekleri isim ve sıfat üreten
bir ektir. İsim olarak, sütçü, balıkçı, şarkıcı gibi o işin
ticaretini yapan kimseye denir. Sıfat olarak pilavcı,
esrarcı, yakıcı, yıkıcı, bölücü gibi kelimeler, o şeyi
yiyene ve o işten zevk alana denir. Dinci ve İslamcı
gibi kelimeler de bunları andırıyor. Bunlar da sanki
dini yiyip bitirmekten zevk alan veya onun ticaretini
yapan kimseler gibidir. Acaba emeklinin dinciliği de
böyle bir şey mi ki?
dinimizİslam.com dan alıntıdır

Önemli soru suallerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin