anlıyorsun değil mi? her şey böyle oldu işte.
düzeltmek istedim, yapamadım. her şeyimi feda edebileceğim kişinin her şeyini ellerinden aldım, ki bunu hiç istememiştim. anlamıyorum, belki de anlamak istemediğimden bilmiyorum, sevmek ve sevilmek bana günah mı? öyleyse tanrı'ya ömrüm boyunca inanmadığımı göğsümü gere gere söylerken hiç çekinmeyeceğim.
onunla geceleri kaçardık, gizlice. ellerim bir erkeğe kıyasla ince kalan belini o kadar güzel kavrardı ki, sırf bunun için bile günlerce ağlayabilirdim. güzelliğini hesaba katmıyorum bile, güzelliği için yılları bırak, asırlarca ağlar ve bundan pişman olmazdım. hak ediyordu, göz yaşlarımın her biri teker teker onun için düşse ve tükense inanmadığım tanrı'ya göz yaşlarımı böyle kutsadığı için tapabilirdim.
dans etmeyi çok severdi benim her şeyim, ben de onun için dans etmeyi öğrendim. kaçtığımızda ve evinden uzaklaştığımızda, hemen sakin bir yere çekiştirirdi beni ve ellerimi tutardı sıkıca. "hadi!" diye bağırırdı, boş sokakta sesinin yankı yapması hiç umurunda olmadı onun. "dans edelim, sevgilim." derdi sonra daha kısık tonlu şekilde, ben kızmasam bunu da bağırırdı kesin. kızmazdım aslında öyle dediğime bakmayın, ben yine onu düşündüğümü sanırdım.
sesinin duyulmamasından korkuyordu aslında, doğruları sizden saklamayacağım. hep bu yüzden yüksek sesle konuşurdu ki herkes onu duysun, unutmasın; unutulmak tanıştığımız o günden beri en büyük korkusu oldu, sesinin duyuramama korkusu da bunun cabası. işte tam da bunun için kızardım ona, bir gün sesini duyuramasa nasıl unutulacağını düşünebilirdi ki? ben vardım ya.
evinden kaçamadığımız bazı günler olurdu. o geceler yanında kalmak için hiç istemesem de evinde yaşadığım adamın -kim olduğunu anlamadıysanız, kendisi babaların yüz karası olur.- yüzüne bakar ve yalvararak izin isterdim, vermezse de kaçardım. annemi kırmamak için izin almaya çalışsam da aslında hiç umurumda olmadı.
yanında kaldığım geceler göğsüme sokulur ve bir kedi gibi saatlerce yatardı orada, nedendir bilmem o geceler her yer gri olurdu; ne siyah kadar depresif, ne de beyaz kadar neşeli. yine de sıkıca sarılırdım ona, tüm siyahını içime akıtmasını beklerdim ki tüm beyazı onda kalsın.
o bana beyazlarını akıtmıştı oysa, bunu hiç anlamadım.
bir dönem hiç evinden çıkamadık. o zamanlar evde onu neşelendirmeye çalışsam da, dans etme tekliflerimi bile reddederek, yatmamızı sağlardı. ben bunu asla anlamadım, neden bunu yapıyordu?
gün geçtikçe çöküyordu ve ben bunu fark ettiğimde ne yazık ki geç kalmıştım, nasıl düzeltirim bilemedim. bir şeyler benim yüzümden mahvoluyordu ama neler? anlayamadım. şimdilerde düşünüyorum da, onun üstüne çok gidiyordum belki de fark etmeden. bir çiçeğin renklerini çalanlar soldurur onu yalnız.
ailemle alakalı yıllardır sıkıntılarım vardı, özellikle o dönemlerde o adam, on sekizinci yaşımı doldurmam ve hala evinde yaşamamı ciddi problem olarak görüyordu. haliyle haftanın neredeyse her günü kendimi sokakta buluyordum, bu yüzden cidden yıpranmıştım.
o bana kollarını ve kapısını açtı, ailesinin sözlerini de kafaya takmazdı. bu yönden benziyorduk, benzediğimiz sayılı konulardandı galiba hatırlayamıyorum.
şimdi fark ediyorum da
onunla ilgili çoğu şeyi unutmaya başladım ve bu yüreğimi yerinden söküp çıkarıyormuşlarcasına bir acı veriyor.onu unutmak istemiyorum, beni unutsun istemiyorum; gözlerinin bana bakış şeklini, ses tonunun beni görünce değişişini hayalimden atmak istemiyorum. bana sarıldığında vücudunun nasıl gevşediğini, nefeslerinin düzene girişini, göz yaşlarının ben öptüğümde kesilişini unutmak istemiyorum.
kokusunu, saç tellerinin rengini, kirpiklerinin sayısını, ellerinin dokusunu, belinin inceliğini, ruhunun güzelliğini, gülüşünü, gülümseyişini... ben hiçbir şeyini unutmaya hazır değilim ama ne oldu biliyor musunuz?
yüzünü unuttum.
-haziran, 2022.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nazende sevgilim
Non-Fictiongeceleri beraber kaçar ve sahilin kenarında yorgunluktan düşüp kalana kadar dans ederdik, inip kalkan göğsünün sakladığı kalbinin içinde alevlerin arasında kül olmak için her şeyi yapardım. | yüreğimin acısını hissedemeyecek kadar taşlaşmışım.